İzmir “renksiz” bir kenttir !

 HÜRRİYET, Kent yazarlarımızdan sevgili dost Sıtkı Şükürer,

Haberin Devamı

Henüz köşesine taşımadığı bir tartışma başlattı “sosyal medya”da…

“Bir rengimiz olmalı…” diyor yazısında.

“Rengimiz belli olsun kardeşim” yollu bir açılım değil bu.

Kent kimliğini ifade eden “görsel bir betimleme, hattâ vurgu” peşinde dostumuz.

Bu mecranın özelliği itibariyle, herkes işini gücünü bıraktı; bir renk öneriyor.

Şükürer bilmez mi işin buraya varacağını ?

Ellerini ovuşturarak koltuğunda bizi izliyor şimdi;

“spekülasyon hayatın ta kendisidir” diye keyiflenerek.

Nitekim, “İzmir rengini arıyor diye bir kampanya başlatalım” diyenler bile var.

Ben de ”şeffaf” yazdıydım. Vay sen misin, İzmir’e şeffaf diyen ?

Moda tabiriyle, “özelden yazıp”, epeyce yüklenenler oldu.

“Sen İzmir’e sıradan mı demek istiyorsun; yoksa kimliksiz mi, yoksa omurgasız mı ?”

Haberin Devamı

Düşününce hak verdim. Aceleyle sözcüğü yanlış kullanmışım. Şimdi düzeltiyorum.

Ben aslında “renksiz” demek istemiştim; İzmir için…

 

Bu tartışma, herkesin kendine sakladığı “unutulmuşları”da ortaya çıkardı; daha şimdiden. Önceden belirlenmiş ve uygulanmamış renklerden, İZKA araştırmalarına kadar pek çok şey çıkıyor sandıktan… Ben de buna, (İZTO’nun ev sahipliğinde) moderatörlüğünü yaptığım ve raporu buharlaşan “İzmir Kent Kimliği Simgesi” arama konferansı sonuçlarını ekleyebilirim meselâ. Ama görülüyor ki kentli, hem böyle bir şeye ihtiyaç duymuyor, (belki böyle bir ihtiyacın farkında değil) hem de “sivrileni” sahiplenmeye, köpürtmeye, parlatmaya, yaşatmaya eğilimi yok. Çünkü herkes, “sentezden ziyade kendi öneri ve tercihinin mutlak doğru olduğu savıyla yaklaşıyor” hadiseye. “Tamam tartıştık bitti. Şimdi uzlaşalım ve uzlaşılanı birlikte yükseltelim” demiyor İzmirli. “Benimki daha doğru ve güzeldi” diye söylenmeye devam ediyor. “Niye böyle yapıyorsun ?” diye sorana da, “bu bizim çok renkliliğimiz, çok sesliliğimiz; biat etmeyiz de ondan…” diye yanıt veriyor.

 

“Aykırılığı bir kültüre çeviremeden sürdürmek”, (Şair’in dediği gibi, an gelir…) işin tadını ve lezzetini kaçırır. Ve bunun adı, “çok renklilik” filân değildir. “Renksizlik”tir bunun adı…

Haberin Devamı

İzmir’i, simgelerle ifade edebilirsiniz.

İzmir’in bir sesi, bir müziği de olabilir.

Hattâ, bir “kokusu” bile olabilir İzmir’in.

Ama renk bahsinde “bir”lemek (bence) zor görünüyor.

Bir “değerler kümesi”ne, “hayata tutunsun ve hayatın içinde kalsın” diye sahip çıkmak yerine; onu içselleştirmeden, sadece diliyle ve gözüyle sahip kabullenmeye çalışmak, mevcudu “sınırlamak, zorlamak” gibi geliyor bana.

 

“Renksiz” tasvirime, “eldiven fırlatıp -öyleyse angart- diyen dostlar için”, birkaç cümle daha edeyim. “Renksiz”i, “içi dışı bir, aklının arkasında farklı bir gündemi olmayan, içten pazarlılık ile tanışmamış...” anlamında kullanmayı deneyin bir de… Hiç fena görünmüyor değil mi ? Ama ben bunu dahi kastetmemiştim; çok ötesindeyim… Sözlükler, “tayf” diyor buna malûm. “Şeffaf görünen ışığın renksizliğine gizlenmiş bir gökkuşağı ahengi… / Birleşik bir ışık demetinin bir kırılımdan-biçmeden geçtikten sonra basit-temel renklerine ayrılması…” (Meraklısı, tayf’ın, arapça bir isim olarak -görüntü, hayalet, ruh- karşılığı verdiğini, İzmir için yerel yönetimin rengi olarak kaydetsin…)

 

Haberin Devamı

Renklerin, (hattâ seslerin, elektromanyetik dalgaların ya da diğer fiziksel gerçeklerin…), “belli bir değer kümesi ile sınırlanmadan, birbiri ardına süreklilik içinde sonsuz değişmesi” haliyle barışık yaşamak… Yakışmadı mı şimdi “aydınlık ve ışıklı kent”e bu renksizlik iddiası?

Yazarın Tüm Yazıları