İstiklal Marşı’nı hepten kaldırın!

Kimse söylemiyor; söyle(ye)miyor(muş) zaten...

Haberin Devamı

 

Değiştirmeyelim; kaldıralım! Söylemeyenler-söyleyemeyeneler; “cahil spikerler ‘ulusal marşımız’ demekten vazgeçmiyorlar diye, tavır koyuyor olamazlar. Sözleri “Taceddin Dergahı”nda yazıldığı için söylemiyor, hiç olamazlar. Mehmet Âkif’in, açılan yarışmaya, “millî bir görev için para ödülü konulmasına karşı olduğu” cihetle katılmak istememesi de söylememek için bir sebep değil. Umür-ı Maarif Vekili Hamdullah Suphi’nin, 5 Şubat 1337’de (1921) “...Asıl endişenizin icab ettiği ne varsa hepsini yaparız” diye yazdığı mektubu görmemiş olmalarının da tercihlerini etkilemiş olduğunu sanmıyorum. Aynı günlerde, sırtında paltosu bile olmayan Şair’in, “500 lirayı alıp fakir müslüman kadınlara ve çocuklara çeşitli işler öğreterek yoksulluklarına son vermek amacıyla kurulan ‘Darülmesai’ adlı derneğe bağışladığını duydukları” için de söylemekten uzak durdukları akla yakın gelmiyor. İstiklal Marşı’nı Türk milletine armağan ettiği ve bu sebeple “Safahat”ına almadığını bilmedikleri için söylemediklerini varsaymak ise pek manasız olur.

Haberin Devamı

Zannımca; söylemiyor olmaları, “Zeki Üngör Bey”in bestesi kötü olduğu için de değil! İlber Hoca’nın, “İstiklal Marşı çok büyük edebi bir metindir. Çok derin bir felsefesi, derinliği olan bir metindir” tespitini duymadıkları ya da “...Hakiki manasını yüreklere nakşedecek bir bestenin bulunamamış olması”ndan da değil suskunlukları bence. Söylerken nefes almayı bilmeyenlerin, “prozodisinin bozuk olduğu” iddiaları yüzünden söylemediklerini varsaymak ise çok teknik bir iddia olur. Düşündüm; “içlerinde ‘Hakka tapmayanlar’ olduğu için mi söylemiyorlar acaba” dedim. Sonra, latife bu ya, “10 kıt’asını ezberlemeye niyetlenip ‘bu ezanlar ki...’ diye başlayan mısraı duymuş olan bazılarının, seküler prensipleri sebebiyle mesafeli duruyor olabilecekleri düştü aklıma. İnadına yapıyor olamazlardı!

Mehmet Akif’in (dönemin ruhunun, ancak o günleri yaşayanlar tarafından algılanabileceğini -de- kastederek) “İstiklal Marşı bir daha yazılamaz. Kimse bir daha İstiklal Marşı yazamaz; ben de yazamam! Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” dediğini duymamış oldukları için söylemiyor olamazlardı. İlaveten, “...Ama bestesi bir gün değiştirilmeli” dediği yönünde, en azından henüz bir haber uydurulmadığı ve buna yakın bir safsata, Dücane Cündioğlu gibi ciddi bilim insanlarının yayınlarında yer almadığı üzere böyle bir mazeretin arkasına da sığınıyor olamazlardı. Anayasamızın “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” maddelerinden olan “İstiklâl Marşı”na ilişkin değiştirilemezliği, “güftesi değiştirilemez ama bestesi değiştirilebilir” gibi yorumlayacak kadar Anayasa hukuku bilgisiyle donanmış da olamazlardı. Nihayet bunlar; İstiklal Marşımızı, “Herostratos Sendromu”na kapılmış ve sırf “söylemiyorum işte; namım yürüsün“ hastalığına yakalanmış oldukları için de söylemiyor olamazlardı. Sonunda kararımı verdim.

Haberin Devamı

“Dili dönmüyor” herhalde ecnebilerin! Yoksa neden söylemesinler ki? Dünyanın en büyük derbilerinden birini seyretmek için oturdum televizyonun karşısına. 22 kişi sahaya çıktı. 6’sı Fenerbahçe’de, 9’u Galatasaray’da olmak üzere toplam 15 yabancı uyruklu futbolcu vardı ilk 11’lerde. Yedekleri de sayarsanız iki takımda toplam 9 yabancı da kulübelerde oturuyordu. Etti mi 24 kişi. (Hesaba, “hakemleri de dışarıdan getirelim” projesini siz ekleyiverin artık) Maçın başında mutat seremoni. Yan yana dizilmiş futbolcuların çoğunluğu, “İstiklal Marşı”nı söyle(ye)miyor. Ellerinden tuttukları çocuklar söylüyor; bunlarda “tık” yok! Kendi milli maçlarında ellerini kalplerinin üstüne koyanlar filan da sakız çiğniyor.

Haberin Devamı

İronik tabii! Bu “havalı” sporcuların yaş ortalamasına bakarsanız, hayli yüksek olduğunu göreceksiniz. Dünya vitrininde modası geçenler, bu talihsiz coğrafyada kapılanıyorlar. “Geçkin futbolcu çöplüğü”ne döndü memleket. Bu “futbolcu eskileri”nden çekiyor Türk futbolu ne çekiyorsa. Demem odur ki, futbol maçları başlarken “İstiklal Marşı” okunması adetini kaldırın. Sahada çoğunluk, “maalesef” yabancılarda; onlar da söyle(ye)miyor işte...

Yazarın Tüm Yazıları