‘Allaturca’ Atölyesi

“KAGURU”nun cebinden bir “sanat atölyesi” daha çıktı... “İzmir’de güzel şeyler de oluyor” parantezinde, “Kanguru Kültür Sanat”ta, zaten söyleşiler, imza günleri, “şiir ve dramatik yazarlık atölyeleri” düzenleniyordu.

Haberin Devamı

Derken... Bir kaç ay önce, çarpıcı bir “tanıtım notu” ulaştı; kadim dost, İDSO viyolonsel sanatçısı ve “Haiku gölgelerinin çınarı” Hakan Cem’den... Pazartesileri, “Dinleyerek, anlayarak, severek, Klasik Müzik Eğitim Atölyesi açıyoruz...” diyordu notta... “Müzik nedir, ne anlatır?”dan başlayan, klâsik müzik üstüne, bir tür “ezber bozma buluşması”ydı bu... “Geç bile kaldın usta!” alkışları arasında başlayan ilk tur, bugünlerde bitiyor ve yeni yıla, yeni katılımcılarla başlayacak; atölyesinde Cem...

 

Benim projenin “azmettiren”i de kendisi sayılır, “Bir de bu taraftan bakalım” diye düşündük. “Alaturka Atölyesi’ne kimler gelir ya da gelmeli?” gibi sorular sorduk kendimize... Yanıtlardan bazılarını, aşağıda bulacaksınız. “...Mayamızda var, evin kedisi sayılır” dediğimiz “Alaturka”, aslında, Türk Musikîsinin “adı” olmadığı halde, “Atölye”nin, “adı neden böyle seçildi? Çünkü, bahsedeceğiz, ama kimseye nota, ud, makam, usûl vs. öğretmeyeceğiz. Çünkü, bir “nazariyat” atölyesi değil, çok daha fazlası. Bu, bir “entelektüel yetkinlik” atölyesi.

 

Haberin Devamı

Meselâ, kendinize sorduğunuz sorulara, doğru yanıtlar verebilmek isteyenlerden olduğunuz halde, “ben hızlı makamları severim” uydurmasının gölgesinde kaldıysanız. Veya, “Türk müziği, aslında Bizans müziğidir” avâzesine kaptırdıysanız paçanızı, “Kürdî makamını Kürtler, Acem makamını Acemler buldu; zaten Hicaz da Nihâvend de bizim şehirlerimiz değil ki...” kolaycılığına, azıcık metodik şüphe ile bakabilecekseniz... Batı’daki Lâtinceye karşılık olarak, Orta Şark’ın kültür ve sanat dilinin (bir zamanlar) Farsça ve Arapça olduğu üstünde fikretmeye cesaretiniz varsa, bu atölye sizin için! Bitmedi...

 

“İç ses”iniz, “Türk Sanat Müziği” teriminin, anlamsız bir zorlama olduğunu söylüyorsa, “tek sesli ilkeldir, çok seslilik müziğin doruğudur. Tek sesli otokrasi, çok sesli demokrasidir...” diyen ve Klâsik Batı Müziği’nin doruklara, Aristokrasinin kucağında tırmandığını ıskalamışlara, edecek bir çift lâfınız olsun istiyorsanız, Türk Musikîsi’nde, “tarzı var, ama tavrı yok” yaklaşımını merak ediyorsanız, bugün “Ezan-ı Muhammedî”nin, (Gölpınarlı’nın cümlesiyle) “neden ‘Aziz Allah’ dedirtemediğini de neden dinden imândan çıkartan bir cehalet içinde okunduğu”nu irdeleyelim; Abdülkadir Meragî’den, Avni Anıl’a uzanan kilometre taşlarına dokunalım, tek beste içinde 24 ayrı makamı oya gibi işleyen bir “Kâr-ı Nâtık”la (konuşan, kendini anlatan beste...) tanışalım istiyorsanız, bu atölyeye katılmalısınız!

 

Haberin Devamı

Hattâ, konservatuvarlarında “Türk Musikîsi Tarihi” okutulmayan ülkemizde, “...Radyodan Türk Müziği yayınlarının kaldırıldığı yılların öyküsünü, dünya çapındaki Usta’larımız”ın, Cumhuriyet Konseri’nde, “Alaturka” icra edilince, “İşte müzikte irtica budur” diye sarf ettiği “hikmet”leri, “Okullara Türk müziği derslerinin konma aşamasına gelinmiş olması, irticanın sarıksız olarak geri dönmesidir” şeklindeki “saygın” yorumları, “Ben maalesef Dede Efendi’yi tanımıyorum. Ulusal müzik için bir değer taşıyabilir belki, ama evrensel müzikte yeri olamaz” diyen ve “Devlet Konser Salonu’nda Itri Konseri verilirse devlet sanatçısı ünvanımı iade ederim” tehditlerini savuran virtüözleri de yâd etmek ilginizi çekerse, mutlaka gelmelisiniz.

 

Haberin Devamı

“Bâdeye revnak veren”in, “canlar yakan gül bûsesi...” olduğunu hatırlayıp, Türk Musikîsi’nin meze olmadığını, aksine mezelerin musikîye eşlik ettiğini keşfedecek kadar kendinizle barışıksanız; Refik Fersan’da, “Bülbül sesi alafranga mıdır, alaturka mıdır?” sorusuna, Fazıl Say’da, “...ney ve kudüm zaten tek sesli müzik değildir”e, Attilâ İlhan’da “Sultanîyegâh”, Can Yücel’de “Şattaraban”a dönüşen, bu “kendimizle başbaşa kaldığımız zamanların büyüsü”nü, “Dinleyerek, Anlayarak, Severek” öğrenecek kadar sabrınız varsa, bekliyoruz.

 

“Kulaktan dolma”ların sığ sularından sıkıldıysanız, gelin açıklarda beraber boğulalım. 9 Ocak 2019 Çarşamba akşamı başlıyoruz... Üç ay boyunca her çarşamba “Kanguru”dayız.

 
Yazarın Tüm Yazıları