Naim Dilmener

Dönüşüm’ün dönüşü

15 Haziran 2019
Moğollar ya da Üç Hürel kadar cesur, bir o kadar yenilikçi bir grup olan Dönüşüm’ü karanlık raflardan alıp günümüze getirmek büyük iş...


Dönüşüm (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ)
Halit Kakınç-Dönüşüm, Deyiş-Arşiv Plak

70’lerin ilk birkaç yılında fırtına gibi esmiş bir gruptu Dönüşüm. Anadolu popta, Üç Hürel’in estirdiği taze rüzgarların benzerlerini estirmişti. Halit Kakınç’ın öncülüğünde kurulan grup, sonraları, arkalarında çok güzel şarkılar bırakarak müzikten -en azından profesyonel anlamda- kopmuştu… Yeni çıkan ‘Dönüşüm’ LongPlay’i, çoğu şarkının karanlıkta kaldığı bir dönemi yeniden ulaşılabilir/dinlenebilir kılıyor.

Grafson’dan çıkan ilk iki (ki en bilinen şarkıları ‘Kiziroğlu Mustafa Bey’ bunlardan biri) ve H.A.T imzalı ‘Taek-Won Do’ 45’likleri hariç, geri kalan bütün şarkılar mevcut bu albümde. Kakınç, “Tamam, içinde ‘Kiziroğlu Mustafa Bey’ yok… Yok çünkü, yayın hakları bir firmanın üzerinde,” diyor albümün basın bülteninde. Bu firmanın hakları Emre’de ve Emre’nin telif izinleri konusunda aksilik/nekeslik yaptığı da pek görülmemiştir. Belli ki izin istemeye niyetlenilmemiş bile. ‘Taek…’ ise, ayrıca bir 45’lik olarak çıkarılacağı için dahil edilmemiş. Ama geri kalan ve  Deyiş, Sayan ile Arzu firmalarından çıkan şarkıların hepsi mevcut.

Keşke ‘Kiziroğlu…’ da olsaydı. Olsaydı eğer, bu albüm tam ve tekmil olacaktı. Ama bu hali de çok iyi. Moğollar ya da Üç Hürel kadar cesur, bir o kadar yenilikçi bu grubu karanlık raflardan alıp günümüze getirmek BÜYÜK iş. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık.

 

 

Yazının Devamını Oku

4 büyüklere nasıl girdi?

9 Haziran 2019
Herkes ‘Yeni 4 Büyükler’ ligine Aleyna Tilki’nin gireceğini düşünüyordu. Ancak popun Simge’si stratejik hamlelerle Demet Akalın, Hande Yener, Gülşen ve Bengü’den oluşan ‘4 Büyükler’e girmeyi başardı. Nasıl mı?

Pop müziğimizin ‘4 Büyükler’i 70’lerden beri değişmemişti. Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer ve Nükhet Duru, 2000’li yıllara kadar hep en büyüklerdi. 2000’leri de öyle geçirdiler ama bunda onlardan çok, yerlerini almak isteyenlerin beceriksizliği rol oynadı. Durum ancak 2010’lara geldiğimizde değişmeye başladı.

Değişti çünkü memleket de değişmişti. Dinleyici/seyirci de tabii... Artık daha genç bir dinleyici kitlesi vardı, neredeyse çocuk yaşlarda bir kitle. Ve bu kitle daha genç şarkıcılar, daha farklı şarkılar arıyor/istiyordu.

Bu kitlenin isteklerini ilk fark eden ve hızlıca yerine getiren Demet Akalın oldu. Akalın’dan daha tecrübeli olmasına rağmen, Hande Yener daha sonra girdi bu kulvara. Serdar Ortaç destekli Bengü ve 90’lardan intikal Gülşen de aynı yolu tutturanlardandı. Çok sayıda başka isim de oldu ama bu dördü, birbirlerini “Bakkal/makkal” diye gömmeye çalıştıysa da iş tamamına erdi ve ‘Yeni 4 Büyükler’ olarak tepeye kuruldular.

Bu isimleri Aleyna Tilki zorlayacak ve birini yerinden edecek gibi gözükürken, başka bir şey oldu. Simge, ‘Ben Bazen’ adlı albümüyle birlikte akınlarını sıklaştırdı ve dörtlünün en zayıf duvarı gibi görünen Bengü’yü aşağı indirdi, yerine kuruldu.

Gençler onu sahiplendi

Bunu başarmasında iyi bir albüm yapmış olmasının elbette rolü var. Ama asıl sebep, onu ‘4 Büyükler’ katına yükseltecek kitleyi iyi tanıması ve uygun şarkılar söylemesi. ‘Ben Bazen’ ve ‘Öpücem’ önce YouTube’u, ardından da sosyal medyanın tamamını sarstı. Gençler/çocuklar, güzel şarkılar yapan ve onlar gibi -en azından onların görebileceği yerlerde- davranıp giyinen Simge’yi sahiplendiler. Onlardan biriymiş gibi davranıyordu ve bunda da çok inandırıcıydı. Bu albüm öncesi yaptığı single’ların oluşturduğu sempatiyi de unutmamak gerekir. Tabii tek başına hiçbir şey olmaz. Bu işler ekip işleri. Başta müzisyen/aranjör olmak üzere, besteci/söz yazarı, terzi/kuaför, basın danışmanı ve elbette menajer, uyum içinde olmalı başarmak için. Simge’de bu vardı ve oldu. Albümü de öyle iyiydi ki derli/toplu pop dinlemek isteyen olgun müzikseverleri de kendine çekti. Adının işaret ettiği gibi de oldu, ‘pop simgesi’.

İkinci zayıf halka kim?

Aleyna Tilki

Yazının Devamını Oku

Ölmeden önce, öldükten sonra

1 Haziran 2019
Fatih Erdemci’nin ‘Ben Ölmeden Önce’si zaman içinde kült mertebesine evrilmiş şarkılardandır. 90’ların ikinci yarısında yayımlanan ‘9’da Dokuz’ adlı karma bir albümde yer almış ve sonra da müzisyenin solo albüm(ler) yapabilmesinin önemli bir sebebi olmuştu.

Ben Ölmeden Önce (Beş üzerinden bir yıldız)Buray-Emrah KaradumanKaraduman Music

‘Cover’ projesi konuşulan her toplantıda masaya gelen şarkılardandır. Bir biçimde herkesin gönlü bu şarkıya doğru kayar. Düşünüldüğü kadar el atılmamıştır şarkıya çünkü orijinal hali çok iyidir ve bu da yeniden söylemek isteyenleri ürkütür. Güzel şarkıdır; iyi yazılmış, iyi söylenmiştir. Tansel Doğanay tarafından da mükemmele yakın düzenlenmiştir; 90’lar bitmek ve 2000’ler gelmek üzereyken esintisini hissettirmiş rock’ın, o günlerde tepeye kurulmuş popa, hafifçe ama çok cazip bir biçimde dahil edilebildiği bir düzenlemeydi. Şarkıya ismini de veren giriş cümlesinin Mody Blues’un ‘Nights In White Satin’in içinden doğrudan geçisini dahi gölgelemiştir.

Şarkının yeni versiyonu, daha çok Aleyna Tilki’yle yaptığı şarkılarla nam salmış Emrah Karaduman tarafından yapıldı. Bu sefer genç kuşağın popüler isimlerinden Buray var yanında.

Yalan aşklar, kırık düşler

İşin (yani şarkıların) bar/kulüp tarafında duran bir müzisyendir Karaduman. Kurduğu şarkı iskeletleri genellikle hazır ya da hazıra benzer ses ve ritmlerin üzerine ‘arabesk’ döşeyen bir yapıdadır. ‘Loop’ adıyla maruf yapı, adını hak edercesine döner de döner şarkıların altında. Yaratıcı bir şey yoktur bu yapıda, yeni bir şeyse hiç...

Başına hafiften rock bandı bağlanmış bu şarkıyı dans pistlerine taşımak fena bir fikir değildi elbette. Ama tehlikeliydi ve Emrah ile Buray, ellerinden geleni artlarına koymayarak bu güzelim şarkıyı pistlerin orta yerine gömmüş. Ne düzenlemede dikkat çekici bir taraf var ne de vokallerde. Tam aksine şarkının altyapısı sıkıcı ötesi. Vokalse Buray’ın her zamanki arabesk vokali. Devir her şeye ama her şeye arabesk bulaştırma dönemi. Ve bu uğurda her şeyi ama her şeyi kullanma ve atma dönemi. Devir ‘para peşin, kırmızı meşin’ dönemi. Tamam da biraz nefes al(dır)sak?

Gitmeyelim buralardan (Beş üzerinden üç yıldız)Uzak YollarMerve ÇaloğluMerve Çaloğlu Müzik

Önce ‘Gitmeyelim Buralardan’ adlı şarkıyı yayımladı Merve Çaloğlu, ardından da ‘Uzak Yollar’ albümünü... Kendi yapım firmasını kurmuş sanatçı, hem kendisi hem de başkaları için prodüksiyon işlerine girişecek. Bu albüm ilk olarak 2014 yılında çıktı. Kayıtları elden geçirildi ve yeni firmanın ilk albümü olarak yeniden basıldı. ‘Uzak Yollar’ın tamamı sanatçının kendi bestelerinden oluşuyor, hepsi de derli toplu pop. Albümdeki remix (‘Uzak Yollar’) ve akustik versiyon da (‘Bu Saatten Sonra’) ikramiye niyetine gayet çekici. Çaloğlu ve benzeri isimlerin, artık çivisi çık(arıl)mış standart popun uzağında durma kararlılıkları müzik için de, dinleyici için de önemli bir iş.

Yazının Devamını Oku

Eurovision zamanı

18 Mayıs 2019
Son olarak 2012’de katıldığımız Eurovision, bu akşam 64’üncü kez yapılacak. Türkiye yok ama Türk yarışmacı var. Serhat Hacıpaşalıoğlu’nu izlemek isteyenler internetin başına...



Bu akşam Eurovision var; Tel Aviv’de, 64’üncü kere yapılacak. Hafta içi iki eleme vardı. Şimdi, bu elemeleri kazananlarla Eurovision’un kurucu üyeleri olan ve elemesiz finallere katılma hakkı bulunan ülkelerin temsilcileri yarışacak.

Türkiye epeydir bu yarışmada yer almıyor. TRT kendi kararıyla yıllar önce çekildi. Son olarak 2012’de Can Bonomo’yla yarıştık ve hemen sonrasında, artık yarışmaya katılmayacağımız açıklandı.

Eurovision’un müziğe katkısının hiç kalmadığı çok açık. O eski ABBA’lı günler çoktan geride kaldı. Bu yarışma son 20 yıldır hiçbir uluslararası yıldız yaratamadı; dünyayı bütünüyle sallayacak herhangi bir şarkı da çıkaramadı. Ama böyle diye çekilmek ve kenardan seyretmek de çok anlamsız. Bir televizyon programı/eğlencesi olarak hâlâ çok etkili. Hâlâ milyonları ekran karşısına toplayabiliyor. Bu nedenle katılsak iyi olurdu elbette ama kararı verecek olan TRT’nin üst yönetimi.

San Marino’yu temsilen...

Türkiye yok ama Türk yarışmacı var. Serhat Hacıpaşalıoğlu, San Marino’yu temsilen yer alıyor. 2016’da da aynı ülkeyi temsil etmişti Serhat; kendi imkânlarıyla şartları zorluyor ve başarıyor. Şarkısı ‘Say Na Na Na’, geçen çarşamba yapılan ilk elemelerde final hakkını kazandı. Yaptığı İngilizce şarkılarla, yurtdışından ünlü isimlerle düetleriyle sınır ötelerini her zaman zorlamış bir isimdir kendisi; dileyelim ki bu gece kayda değer bir sonuç elde etsin ve yoluna daha sağlam adımlarla devam etsin.

İnternet çağındayız. Herhangi bir Türk kanalı yarışmayı yayımlamıyor diye küsüp Acun Ilıcalı’nın yarışmalarına talim edecek değiliz.

Yazının Devamını Oku

Dudak dudağa park edince

11 Mayıs 2019
İki kardeşten oluşan BaTu, ‘Öp Gitsin’ adlı şarkılarıyla, kendileri gibi yerlerinde duramayan çocukları/gençleri fişeklemeye çalışıyor.


Öp Gitsin BaTu Garaj  BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ YILDIZ

BaTu’yu oluşturan Batu ve Tuna, kendi kavrayışları, mantıkları ve sözleriyle yapıyorlar bunu: “Ruhlarımız bile davetkâr” diye başlıyor; “Utanıyor musun, hayretsin” diye ısrar ediyor ve “Dudağın dudağıma park etsin” diyerek işi mutlu sonla bitirmeye çabalıyorlar.

Doğruya doğru, sözler/cümleler belki açık saçık ama kesinlikle cinsiyetçi değil. Müstehcen hiç değil. Böylesi de bu zamanda -özellikle gencecik çocuklar tarafından dile getiriliyorsa- çok zor bulunur bir özellik. Sözler Gökhan Şahin’in ama yazarken BaTu’yu kolladığı da kesin. Beste ve düzenlemeyse Osman Çetin’in. Şarkının bu tarafı, epeyce Sezen Aksu etkisinde, özellikle de Tarkan’a yazdığı şarkıların. Müzikten çok düzenlemenin, bu şarkıyı -bile isteye- Tarkan’ın o altın çağına çekmeye çalıştığı çok açık. Ama olmuş mu? Evet, olmuş. Ortada yeni bir ritm ya da yapı yoksa bile, bu ekip herkesin yaptığını yapmak yerine, daha evvel denenmiş de olsa farklı bir yoldan gitmek istemiş.

Şarkının videosuysa tam yazlık. Gencecik ve çok yakışıklı Batu ile Tuna, deniz motoruyla hareket halindeyken başlıyor şarkı. Motordalar/denizdeler ama nedense kapkara gömlekler/pantolonlar giymişler. Derken bir yatın içinde görüyoruz ikiliyi, genç ve güzel kızlarla dolu bir yat bu. Kardeşler de siyahlardan kurtulmuş, ‘Öp gitsin’ yazılı tişörtlerini kuşanarak kızların rengârenkliğine öykünmüş.

Yatta olan biten cinsiyetçi olmasına cinsiyetçi ama olabilecek en hafif biçimde. Yönetmen Çetin işleri tersinden kurgulamış, kızları erkeklerin peşine takmış. ‘En hafif’ olma sebebi bu değil ama olup biten cinsellikten çok, keyif/eğlence ağırlıklı.

Klibin nihayetindeyse iki kardeş yalnız başlarına kalıyor ama dengelerini bozan hiçbir şey de olmamış gibi. Kameraya el sallıyorlar bu sefer. “

Yazının Devamını Oku

Bir demet solgun gül

27 Nisan 2019
Demet Akalın şaşırtıyor. Yeni albümü ‘Ateş’te bugüne kadar tanıdığımız, alıştığımız halinden çok daha farklı bir Akalın var. Prodüktörlüğünü kendisinin yaptığı albüm, onun bar ve kulüp kraliçeliğinden artık sıkıldığına, daha farklı bir yola gideceğine işaret ediyor.

Demet Akalın’ın yeni yolu, Sezen Aksu-Deniz Seki-Sıla arası gibi görünüyor. Şarkılar buna uygun seçilmiş ve düzenlenmiş. Burnu iyi koku alanlardandır Akalın, geleceği -en azından piyasanın geleceğini- doğru okuyanlardandır. Bir bildiği var demektir. Ya da “Böyle harala gürele nereye kadar, biraz da farklı bir şeyler yapayım” demek istemiş olabilir.
Bu albümün bu haliyle ortaya çıkmasına sebep olan yukarıdakilerden hangisidir bilinmez. Bilinebilir ya da tahmin edilebilir olan, bu albümün eski hayranlardan bir kısmını kaçıracağı, karşılığında belki biraz yeni hayran getireceği ama bunun, açığı kapatmaya yeterli olmayacağıdır.
Aslında albümün karma bir sound’u var. Belli ki yol ayrımını keskince yapmak istememiş. Eski tarz az sayıda şarkıyla da olsa, aralardan kendisini gösteriyor.

Ateş, Demet Akalın, DMC (5 üzerinden 3 yıldız)
Çokça yeni,
biraz da eski havalar

Yazının Devamını Oku

Şarkılar sizi söyler

20 Nisan 2019
Bugünlerde sahne Yeşilçam’ın: Gökçe Bahadır’dan Bergüzar Korel’e, Serenay Sarıkaya’dan Goncagül Sunar’a beyazperdenin yıldızları birer birer mikrofonu eline alıyor. Peki ‘setten sahneye’ akımının öncüleri kimdi; kimler kalıcı oldu, kimler silindi gitti?

Sinema ya da müzik... Film ya da şarkı... Popüler kültürün en güçlü alanları bunlar.  Birbirlerini etkilemeleri ya da birbirlerinin içinden geçmeleri, durmadan kesişmeleri de çok normal. Hep böyle olmuştur; dünyada da, bizde de...

Marilyn Monroe mesela ya da Marlene Dietrich; ikisi de dünya sinemasının en namlı yıldızları. Ama çok da şarkı söylediler. Dietrich’in durumu biraz farklıdır gerçi; tıpkı bizim Ajda Pekkan gibi şarkıcılıktan oyunculuğa geçmiştir ama bu alanda dünya çapında bir üne eriştikten sonra da müziği tutabildiği her yerde yakalamıştır.

Fransızlar ise daha da abartmıştır bu işi. Jeanne Moreau, Catherine Deneuve, Isabelle Adjani gibi ünleri ve oyunculukları karşısında herkesin önünü iliklediği isimler, kayıt stüdyolarının yolunu tutmuş, şarkı söylemişlerdir. Bunun tersi de doğrudur. Çok başarılı şarkıcılar da sinema dünyasına geçmiş ve orada kalıcı bir yer edinmişlerdir. Frank Sinatra mesela ya da Cher, Madonna. Bizde de durum aynıdır. Sıklıkla Yeşilçam şarkıcı transfer etmiştir ya da müzik dünyası Yeşilçam’dan oyunculara el koymuştur.

Yeşilçam’da müzik

Bu işin bizdeki başlangıcı 30’lu ve 40’lı yıllardaki Mısır filmlerine kadar çekilebilir. Büyük bir furya haline gelen bu müzikal filmlerde şarkılar, önceleri orijinal hallerinde, yani Arapça olarak yer alırdı. Ama sonraları, dönemin siyasetçilerinin getirdiği bazı yasaklar sebebiyle bu şarkılara Türkçe söz yazılmaya ya da özel olarak besteler yapılmaya başlandı. İşin bu safhasında da Münir Nurettin Selçuk ve Müzeyyen Senar gibi, sonraları iki ulu çınar haline gelecek isimler dahil oldu işin içine. Kimileri, 60’larla birlikte yükselişe geçecek arabesk türünün başlangıcını da bu filmlere kadar çeker; ama bu ayrı bir konudur. Sonraları başta Erol Büyükburç ve Nuri Sesigüzel olmak üzere çok sayıda ünlü ve popüler isimle sürdü bu dalga.

Dalganın sinemadan müziğe doğru olanı da her zaman güçlüydü. Bir mankenken şarkı da söylemeye başlayan -ve sonra sinemaya da dahil olan-

Yazının Devamını Oku

Zamanın emrettiklerine uymak ya da uymamak

6 Nisan 2019
Feridun Düzağaç, yeni albümü ‘10’a Özel’de farklı bir yol denemiş. Bir yandan popüler temalı/melodili, bir yandan da o alıştığımız, çok sevdiğimiz ve kendisine yakışan/yaraşan şarkılar.

İçinden geçtiğimiz günlerin, hemen hemen her müzisyenin/yorumcunun kafasını karıştırdığı kesin. Her zaman yaptıklarını yaparlarsa ilgi görmeyeceklerini, para kazanamayacaklarını düşünüyor ve kendilerine yeni yollar arıyorlar. Bir kısmı çıkışı, tepeden tırnağa değişmekte ve ne ilgi görüyorsa o kanala akmakta buluyor. Bunun adı eski yaptıklarına ihanet etmek olacaksa da umursamıyorlar. Bir kısmıysa ki Feridun Düzağaç’ın da yaptığı bu, eski sound’unda direniyor ama hit potansiyeli taşıyan birkaç şarkı eklemenin de zorlukları çözeceğini sanıyor. ‘10’a Özel’ iki ayrı albüm gibi. Ya da kısa bir albüme, başka bir albümden alınıp ilave edilmiş şarkılardan müteşekkilmiş gibi. Açılışı da kapanışı da çok tatsız. Açılış şarkısı ‘Dinle’ fazlasıyla arabesk, ‘lay-lay-lay’ bölümleriyse Düzağaç’a yakışmayacak kadar, dinleyiciye kurulmuş bir tuzak. Kapanış şarkısı bir Erkin Koray klasiği ‘Sen Yoksun Diye’. Koray’da güzel görünenin herkeste aynen görüneceğini sanmak da bir nevi gaflet. Koray her zaman arabeskin içinde kulaç atmış biriydi ve kendisine inşa ettiği dünyada, arabeski kendi müziğinin bir parçası kılabilmişti. Düzağaç’taysa yama gibi kalmış.
Arada kalan sekiz şarkının, başta ‘Gözlerinden Anlarım’ ve ‘Yeter’ olmak üzere bir kısmıysa, yeni çizilen arabesk portrenin tuzu/biberi. Bedük’ün düzenlediği ‘Pişmanlık Sineması’nda, şarkının altında akan seslerin bir kısmının böyle bir albüme hiç yakışmadığıysa apayrı bir konu. Düzağaç’ın buna nasıl rıza gösterdiğini anlamak zor. Mehmet Esen’in şiirinden uyarlanmış ‘Sanatoryum’ ise albümün slogan şampiyonu. ‘Dipteyim Sondayım Depresyondayım’ın başarısını çok özlemişe benziyor Düzağaç; dileyelim ki yanılmasın. Yoksa bu ticari ataklara hiç değmeyecek ve eldekinden yemiş olacak.
Gördüğün bu ben miyim bak
1990’ların en kayda değer isimlerindendi Asya. Nilüfer’in vokalistiydi ve onun desteğiyle şarkılarını söylemeye başlamıştı. ‘Günaydın’ parçası da poptan uzaklaşıp, dans ve elektroniğe kaymak istediği şarkılarından biriydi. Daha ne Hande Yener vardı ortada, ne de Ayşe Hatun Önal. Asya hem iyi hem de farklı bir şarkı çıkarmıştı. Aradan geçen 20 yıl sonra, son birkaç yılın en şahsına münhasır seslerinden Kalben’in de bu şarkıya gönül düşürmesi gayet anlaşılır, yerinde bir karar. Kalben her zamanki türü/sound’u dışında da kendisini gayet iyi bir biçimde ifade edebileceğini ispatlamış. Bu şarkıyı tamamen kendi imkânlarıyla ve herhangi bir firmaya bağlı olmadan bağımsız biçimde yayımlaması da takdire değer; daralan piyasada herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor, Kalben de bunu yapmış.


Yazının Devamını Oku