Ebü’l Alemeyn  

Hz.Pir Seyyid Ahmed er-Rifaî’nin doğumunun bu 900. sene-i devriyesinde, kendisini rahmet, hürmet ve muhabbetle yad etmek için mübarek Ramazan ayı ne güzel bir vesile.

Haberin Devamı

Onbir ayın Sultanı Ramazan’da, Sultan’ül Evliya Rifai Hazretleri’ni anmakla bahtiyarım bugün; Sultanlar arasında… Seyyid Ahmed’in(ks) gelmiş geçmiş ulular, pirler arasındaki müstesna yeri belli ki Sultanlar Sultanı Peygamberimiz Muhammed Mustafa(sav) Efendimize muhabbette, sünnetine bağlılıkta en ön safta yer alışındandır. İslam aleminde tevatür derecesinde meşhur olan şu hadise bu yakınlığa delil kabul edilebilir;

Rifai Hazretleri 1160 yılında(demek 41 yaşında iken) ilk hac vazifesini yerine getirdikten sonra, büyük dedesi olan Resulullah’ın(sav) kabrini ziyarete gitmişti. Medine’ye yaklaşırken ayakkabılarını çıkarıp Ravza’ya kadar yoluna yalınayak devam etti. Hz.Rifai bu hal üzere Efendimiz’in(sav) kabri önüne vardıkta kıbleye dönerek; “Esselamü aleyke ya ceddi” diye selam verdi ve diz çökerek şu beyiti okudu; “Uzakta iken ruhumu elçi yolluyordum, Toprağını öpsün diye vekil tayin ediyordum, Şimdi ise huzurunda hazır bekliyorum, Uzatıver elini, dudaklarım yansın istiyorum”.. Akabinde binlerce hacının gözleri önünde Resulullah’ın “Aleykümselam ya veledi” cevabıyla beraber mübarek eli de nurani bir şekilde kabirden dışarı uzanmış ve Ahmed er-Rifai bu eli öpmüştür. Şahitler içinde Geylani Hazretleri(ks) başta olmak üzere evliyadan ve ulemadan pek çok zat vardı ve vaktin ileri gelen tarihçileri de bunu aktarırlar. Nitekim halkın arasında müthiş bir cezbe hali meydana gelmiş, olağanüstü haller görülmüş, Rifai Hazretleri de bu hallerin yolundan gelenlere miras kalmasını niyaz ederek, müthiş bir tevazuyla kerametin kendinden kaynaklanmadığını nefsihana ispat için olsa gerek Mescid-i Nebevi’nin kapı eşiğine boylu boyunca uzanarak namaza girenlerin üzerine basıp girmelerini istemiştir. Rifailiğin alamet-i farikası diyebileceğimiz “burhan”ın(ispat, delil göstermek) en büyüğü aslında bu hal olup, bu yolun düsturu da yolun Pirinin tüm üstün hallerine galebe çaldığı anlaşılan bu tevazu, alçakgönüllülüktür.. 

Haberin Devamı

Kadiri yolunun Piri Geylani Hazretleri’nin, Hz.Rifai için; “Sahabe-i Kiram, müçtehidin dışında tabakat-ı evliyadan hiç kimse Ahmed er Rifai’nin makamına vasıl olamamıştır” dediği rivayet edilir. Rifai Hazretleri’nin, yakın dost ve akraba olduğu Gavs’ül Azam Abdülkadir Geylani Hazretleri ile birlikte, zaman içinde geniş kitleleri etkileyecek olan kurumsallaşmış Tasavvuf ekollerinin ilk büyük kurucu öncüleri oldukları söylenebilir. Keza genel kabul Rifai, Geylani, Bedevi ve Dusuki Hazretleri’nin(hepsine selam olsun) Tarikat-ı Aliye’nin dört kutbu oldukları yönündedir.

Haberin Devamı

Kerametleri saymakla bitmeyecek Seyyid Ahmed er-Rifai’nin bir lakabı “Ebü’l Alemeyn” olup, çift sancak sahibidir. Bunu iki kez “Gavs”lıkla şereflendirilmesi ve iki cihan Sultanı olması ile açıklamak mümkün. Rifai sancağı siyah ve beyaz, iki renklidir; beyaz nuraniyeti, temizliği temsil ederken siyah ise kusurların üzerini örtmeyi temsil eder. Gece ve gündüz gibi.. “Ebü’l Ureyca”, “sakat kızın babası” olarak anılması da bilhassa hastalara, sakatlara sahip çıkması, adeta babalık etmesine işaret eder. Fakirlerin, gariplerin koruyucusu olmuştur. Yaşamını sürdürdüğü Ümmüabide köyünde(Bağdat ile Basra arasında) dergah olarak tahsis ettiği ata yadigarı konağında her gün dervişleriyle beraber yüzlerce kişiye sofra açar, bizzat hizmetlerinde bulunur, kendisi ise çoğu zaman kalan sofra artıklarıyla beslenirmiş. Mahallenin uyuz köpeklerini tedavi etmesi, bakması, hayvan dostu olmasıyla da bilinirdi..

Haberin Devamı

Seyyid Ahmed(ks) ilimde de zamanının en ileri şahsiyetlerindendi. Yedi yaşında Kuran’ı hatmetmiş, İslami ilimlerde kemali bulduktan sonra Tasavvuf ilmide yükselmiştir. Hocalarından Vasıti Hazretleri’nin “Herkes hocasıyla övünür, ben talebem Rifai ile övünürüm” dediği bilinir. Tarikatı alışının beş biatte olduğu rivayet edilse de ilk biatini aldığı dayısı Şeyh Mansur Betaihi Hazretleri’nin ondaki yeri ayrıdır ve onu hep sitayişle anardı(selam olsun).

Yetiştirdiği onlarca halife dışında daha sonra Hz.Seyyid Mahmud Hayrani, dolayısıyla Nasreddin Hoca, Sarı Saltuk ve dolayısıyla Tapduk Emre’den Yunus Emre, ayrıca Selahaddin Eyyubi gibi bir komutanı ortaya çıkaran Nureddin Zengi gibi İslam tarihinde önemli rol oynayan pek çok şahsiyetin bu ulu Pir’den nasip aldığı söylenmektedir. Pir Seyyid Ahmet Hazretleri’nin erkanı gibi tasarrufu da halen devam etmektedir. Yakın tarihimizde 2.Abdülhamid Han’ın hocası Ebu’l Hüda es-Sayyadi Hazretleri, Sivas Kongresi’nin düzenlenmesine önayak olan Abdullah el Haşimi Hazretleri, Kenan Rifai Hazretleri sayabileceğimiz bir kaç isim..

Haberin Devamı

Kendisinden “Ahmetçik” diye bahseten bu yüce şahsiyete haset eden çevrelerden, ulemadan pek çok saldırı olmuş, Hazret asla öfkelenmemiş, hatta aralarına girip çıktıktan sonra soran dervişana “aralarında en edna kendimi gördüm” diyebilmiştir. Ona hakaretler içeren nice mektuplar yazan kimselere hep kibarlıkla cevap vermiş, “az bile söylediniz, Ahmetçik ancak sizlerin aciz hizmetkarınızdır, ne yapayım ki yüce Allah beni böyle yaratmış” mealinde yanıtlarını müteakiben, izan sahibi olanları pes etmiş, pişmanlıkla özür dilemiş, niceleri talebesi olmak üzere kendisine gelmişlerdir. Nefsine yönelik eziyetlere sabırla, tevazuyla katlanır, Hakk’a, Hak dostlarına, yoluna yönelik saldırılara karşı ise korkusuzca ve mertçe taviz vermeden durudu. Her toplumda olduğu gibi toplumumuzda da bu hal üzere kimselerin artmasına, bizlere referans noktası olacak, gönül açan, umut saçan böylesi şahsiyetlere ne de çok ihtiyacımız var!

Haberin Devamı

Elbette bir makalenin kısıtlı imkanları içinde bu Koca Sultanı hakkettiği gibi anlatabilmekten aciziz. Gönlünün genişliği malum olduğundan, affına sığınmakla bir miktar rahat buluyoruz. Öyleyse bu yazıyı da Hazret’in güzel sözlerinden birkaçını sizlerle paylaşarak -haftaya devam etmek üzere- böylece sırlayalım;  

“Aşk bir av aletidir. Cenab-ı Hak onunla sevgi ve vefa sahiplerini avlar”

“Bir bilgiden fayda gördüğünüz vakit onu insanlara öğretiniz ki onlar da faydalansınlar. Böylece eseriniz dünya ve ahirette görünmüş olsun”

“İnsana zarar veren ve kendi zararının başkasına yüklenmesini, sözlerine ve işlerine güvenilmesini isteyen ve baş olma peşinde olan bir kimseyi görürseniz, ondan sakınınız ve o gibilerle haşır neşir olmayınız ki size onlardan zarar gelmesin!”

“Muhabbet kalpte biten dallar gibi olup, akıllar ölçüsünde meyve verir”

“Kalp düzelirse vahyin, sırların, nurların ve meleklerin ineceği yer olur. Kalp bozulursa zulüm ve şeytanların indiği yer olur. Kalp iyileşirse arkanda ve önünde olanı sana haber verir ve mühim olan şeyleri öğreterek seni ikaz eder. Eğer bozulursa sana değersiz şeyler söyler ve senin doğru yolu bulmanı ve saadetini engeller”

“Şimdi ve gelecekte ricalin/erlerin en üstünü; ihtiyacını, hacetleri yerine getiren Allah’a arz ettiği vakit cevabını alan kimselerdir. Bunlardan bir kısmı cevabını ilham şeklinde bir kısmı da özel olarak alır. Bir kısmı ise müşahade ettikleri, gördükleri şeyden asıl maksadın ne olduğunu anlarlar; böyle bir sırra sahip olana ne mutlu!”

“Halk ile edep üzere ol! Halk ile edep Hak ile edeptir. Az bir edep, çok ilimden ve amelden hayırlıdır”

“Kalbin cemali korku, aklın cemali fikir, ruhun cemali şükür, lisanın cemali sükut, yüzün cemali ibadet, tenin güzelliği vesveseyi terk, gönlün cemali hasedi terk, nefsin cemali ona muhalefet, sırrın cemali sabır, halin cemali istikamet, seyrin cemali teslim, hizmetin cemali edep, sözün cemali doğruluk, yolun cemali şeriate uygunluk, hepsinin cemali de tevfik-i İlahi(Allah’ın başarıya erdirmesi)’dir”

“Cefakar/eziyet verici olma, vefalı ol! Horluk ve hakirlik ve mahzunluk ve tevazu elbisesini çıkarma! Nefsini ve isteklerini yenmeye ve dünyayı kalbinden çıkarmaya çalış! Mevki sahibi ve baş olma hevesinde olma!”

“Kim ki kendisi ile istikamet üzere olursa, başkası da onunla doğru olur. Değnek eğri olursa, gölgesi nasıl doğru olur?”

“Tasavvuf yolunda sonradan gelenler öncekilere uyarlarsa, öncekiler onlara yardım eder. Eğer uymazlarsa, öncekiler onların başına karanlığı sararlar”

“Bizim yolumuz üç şey üzerine kurulmuştur; Verilmeyeni istememek, verileni ve isteyeni reddetmemek, biriktirmemektir”

Hz.Pir Seyyid Ahmed er-Rifai’yi fakire tanıtan “Derviş Baba”m başta olmak üzere cümlesinin bizlerden hoşnut olmaklığı dileklerimle himmetlerinin de üzerimizde olmasını Cenab-ı Hakk’tan niyaz, sizlere de selam ederim efendilerim. Aşk olsun! İçinden geçmekte olduğumuz Ramazan-ı Şerif sağlık, afiyetle birlikte günahlarımızın affına, kusurlarımızın setrine, hayırlara vesile olsun inşa’Allah! Hu

 

Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ

Yazarın Tüm Yazıları