Bir ölçme aracı olarak “enseye tokat”…

Sanırım aramızda öyle ya da böyle, bir şekilde feleğin sillesini yememiş kimse yoktur.

Haberin Devamı

Lakin her tokat yiyen aynı şekilde tepki duymaz. Hayatın güçlükleri karşısında hepimizin duruşu farklıdır. Ola ki bu fark, manevi tekamül derecelerimizin de bir nevi burhanıdır(delilidir). Umulur ki nefs zamanla olgunlaşır.. Kemalatımızın ölçümünü yapmak kolay iş değil. Hele kendimizden kendimize tarafsız bir gözle bakmamız oldukça zor. Kendini bilmeyen, kaldı ki başkaları hakkında yüzde yüz isabetli değerlendirmelerde bulunsun. Bir ölçüt, sağlam ölçekler lazım.. Sosyal bilimleri bilimsel yapan başlıca nitelik, “ampirik”(deneye dayalı) yöntemlerle bize güvenilir ölçekler sunma iddiasıdır. Daha tüm bu yakın çağın batı kaynaklı bilimsel terim ve kuramları işleme konulmazdan evvel dahi, insanın anlaşılmasına çalışan “tasavvuf” gibi köklü ilimler kimi ampirik ölçekleri öğretilerinin açımlamalarında kullanıyorlardı…

 

Haberin Devamı

Bugün hakkında birkaç menkıbe paylaşacağım, şu ana kadar bilimsel olarak adı konmamış kadim ölçme yönteminin adına “enseye tokat” yöntemi dedim. Bu konudaki menkıbelerin bolluğu, söz konusu yöntemin yaygınlığını ispatlar nitelikte.. Dervişin yahut derviş adayının kendini içinde bulduğu sınavlar çeşitlidir ve her zaman somut bir “enseye tokat” söz konusu olmasa da tercih ettiğimiz terim tüm bu sınav çeşitliliğini kapsayacak örnek bir ifade olarak seçilmiştir. Dünyevi nizam içinde hepimiz sınavlara tabiyizdir, lakin derviş adayının bu merhalelerden geçerken daha yüksek bir farkındalıkta olması umut edilir. Genelde buna yardımcı unsurlar, başta “mürşidi kamil” olmak üzere hikayelerde önemli bir rol alır ve yaşanan tecrübenin faydalı biçimde anlamlandırılmasını kolaylaştırır…

 

‘Enseye tokat’ menkıbelerinden belki de en bilineni “şeriat, tarikat, hakikat, marifet” mertebelerini anlamaya çalışan talebenin bir mürşidi kamile konuyu sormasıyla başlar. “Bunu en kısa yoldan anlayabilmen için evladım var git, şu karşı caminin avlusunda abdest alan dört kişi vardır, enselerine birer tokat at, sonra gel sana izah edeyim” der usta. Talebe söyleneni yapar, saha araştırması başlar. Tokadı yiyen deneklerin ilki arkasını döner ve aynen tokadı bizimkine iade eder. İkincisi ise arkasını döner lakin nefsine hakim olup karşılık vermez, ‘uğraşma benle, var git işine” diye bizimkini başından savar. Üçüncüsü ise tokadı yer ama karşılık vermek bir yana dönüp arkasına bile bakmaz. Tokadı yiyen dördüncü ise döner, bizim araştırmacı talebenin elini öper ve “şükür Ya Rabbi” der. Ustanın yanına dönen talebemiz bu farklı tepkilerin hikmetini sorar; “Birinci kişi şeriat mertebesinde idi, onun için sana hakkı olan kısas ile muamele etti. İkincisi tarikat kapısında idi ve nefs mücadelesini hatırlayıp, işin içine nefsi karıştığından sana karşılık vermedi. Üçüncüsü hakikat bilgisini içselleştirme yolunda, herşeyin Hakk’tan geldiği zikriyle, kendisine vuranın kim olduğunu dahi merak etmedi, tevekkül etti. Dördüncüsü marifet sahibi imiş ki herşeyin Hakk’tan geldiğini bilmekle birlikte şükrünü göstermeyi de ihmal etmedi. Zaten sende Hakk’tan gayrısı varsa, vicdanın gereği karşısında utanıp pişman gelmen kısasın en latifi olup, bu dahi irşad ediciydi. Velhasıl hepsi de senin yanlışından dönüp doğruya yönelmen için Hakk tealanın kişilerin manevi derecelerine göre, yerli yerince müsade verdiği tutum ve davranışlardır… Kişi kendini bilmek gerekir!”

 

Haberin Devamı

Başka nüansları işaret eden iki kıssa ile devam edelim ölçeğimizin hikmetlerini incelemeye: Rivayet edilir ki İbrahim Edhem Hazretleri, hakikatini aramak üzere padişahlığı bırakmış ve ‘fakr’ yolunu seçerek, kendini yetiştirmek için mürşid eli tutmuş ‘Evliyaullah’ın büyüklerindendir.. Bir gün mürşidi, dervişandan birini çağırıp ona şu vazifeyi vermiş; “Var git İbrahim’in yanına ve ensesine bir tokat patlat, sonra da gel bana olanları anlat!”. Șeyhinin emri ile nehir kenarında tefekküre dalmış İbrahim’e arkasından sessizce yaklaşan kardeşi ensesine tokadı patlatmış mecburen. Hışımla arkasını dönen İbrahim kendisini tutmuş karşılık vermemek için ama şöyle demekten de kendini alamamış; “Ah, sultanlık günlerimde olaydı gösterirdim sana dünyanın kaç bucak olduğunu!” Derviş dönüp de durumu anlattıkta “İlerleme var ama eski günlerini de unutamamış hala, demek var daha” diye hafifçe sallamış kafasını Șeyh Efendi. Gel zaman git zaman günlerden bir gün yine bir dervişini çağırıp aynı işi vermiş Șeyh Efendi ve dervişi de “eyvallah” deyip yerine getirmiş o tatsız vazifeyi. Bu sefer enseye tokadı yiyen İbrahim Hazretleri tınmamış bile, belli belirsiz bir şükür duası dudaklarından ya duyulmuş ya duyulmamış. Derviş hemen koşup durumu haber ettikte, mürşidi sevinçle müjdelemiş; “Hamdolsun, İbrahim mana aleminin sultanı oldu şimdi!”… Demek ki kemalat yolunda kişi uygun davranışı sergilemeyi başarsa dahi, geçmiş anıları taşıyıp yadediyorsa hala, henüz tamam olmamıştır işi!

 

Haberin Devamı

Sonuncusu da şöyle: Kabadayılarıyla meşhur mahallenin yeni yetme delikanlısı kendine bir yer edinmek istiyormuş aralarında, lakin rüşdünü nasıl ispat edeceğini bilmezmiş. Mahallenin bir de dervişi varmış ki pek yağız ve iri kıyım biri. Kabadayıların tamamı son derece hürmetkar davranırmış bizim dervişe. Bu, delikanlının dikkatini çekince sormuş birisine “bu pehlivanın durumu nedir” diye. Denmiş ki; “sen bakma onun heybetine, derviş o, ensesine bir tokat da atsan herşeyi Allah’tan bilir, rıza gösterir” “Hah tamam!” demiş kabadayı adayı delikanlı “İşte fırsat, şunun ensesine meydan yerinde bir tokat, nasılsa cevap vermez, millet de sanır ki benden imtina etmiştir, böylece kabadayılığım halkın dilinde methedilir!” Yapmış da dediğini. Zor yetişmişse de boyu dervişin ensesine, patlatmış tokadı bir gün nihayetinde. Derviş heybetinden beklenmeyecek bir çeviklikte döndükte, ateş saçan gözlerle karşı karşıya kalmış delikanlı. Ne diyeceğini şaşırmış korkusundan; “Șeyy, affedersin Derviş Efendi, dediler ki sen herşeyi Allah’tan bilir, rıza gösterirmişsin, bir yanlış anlama olmuş belli ki, elini ayağını öpeyim, azad et beni!” Cevaplamış Efendi; “Bilirim tokadı aşkettiren Allah’dır da, hangi mendebur bu vazifeye gönüllü geldi ona bakarım, bakarım da şaşarım!”… Herşey Allah’ın iradesi dahlinde olmakla birlikte, Allah’ın her türlü fiilimize rızası yoktur. Fiillerimizin sorumluluğu bize ait olup neye niyet ettiğimize, istikametimize, şartlara göre, er veya geç sonuçları olacaktır. İyiye, güzele, doğruya talip olanın karşılığını aynı cinsten alıcı olması tabidir. Sebep sonuç arasında geçen zamanın hikmeti ayrı bir konudur ve bu konunun yanlış anlaşılması maalesef pek çok kimsenin ayağını kaydırıcı olmuştur. Böylesi bir gaflet halinden Allah’a sığınırız…

 

Haberin Devamı

Belki de burada devşirdiğimiz, içselleştirdiğimiz hal üzere dirileceğiz öte alemde.. Kendi kendime evimde oturduğumda bazen suya sabuna bulaşmadan, nefsim fısıldamaya başlar “bak ne kadar huzurlusun, sen artık evliya oldun!” diye. Oncacık hal herkeste var, lakin şartlara bakar. Bir makamdır velilik, her koşulda kendini ispatlar. Nitekim sokağa çıktığımda, bir sillesi hayatın ve henüz veli meli olmadığım ortaya çıkar. Sınanmayan durumlar, ancak tatlı sanrılardırlar. Kendimizi bilmekliğimiz için hayat sınavlar sunar. Enseye bir tokat ve bakalım herşey bir miymiş, kişi kolayca çapını anlar. Anlasın ki hayalleri esir almasın onu, komasın yolundan. Olgun kişi, olaylar sonrasında nefs muhasebesini yapar, istikametini doğrultur da noksanından istiğfar edip daha iyisi için gayretini kamçılar.. Boyun kısa geldiyse kızma mezuraya; yapabiliyorsan ya boyunu uzat, ya da ayağını yorganına göre uzat… Ve nihayet demeli ki; “Ya Latif! Sen Âli’sin, biz aciz; bizi geçebileceğimiz sınavlarla dahi sınama, kolaylıkla, güzellikle muamele eyle, kurtuluşa eriştir, Ya Rabb! Bizi kendi şerrimizden ve şerlilerin şerrinden hıfz eyle”… Lakin başa gelen çekilir, şüphesiz Yaradan en doğrusunu bilir! Öyleyse en incesi; “Deme şu niçin şöyle, yerindedir ol öyle, bak sonuna seyreyle, Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler”(Hz.Erzurumlu İbrahim Hakkı) Hu 

 

Haberin Devamı

Musa Dede / GÖLGENİN HAKİKATİ

 

Not: Mübarek Ramazan-ı Șerif geldi, hoş geldi! Zorlu sınavlara duçar olmaksızın, rahmetiyle ihya olmaklığımızı Cenab-ı Hakk’tan niyaz eder, hayırlı Ramazanlar dilerim efendim.

 

Yazarın Tüm Yazıları