Ayrılıkta acı var…

Her insan bir diğerinden farklıdır, biricik ve özeldir. Yaradılışımız böyle. İyi ki de böyle.

Haberin Devamı

Müthiş bir renklilik. Hayat… Hep söylüyoruz; "Allah çeşidi sever" diye. Özünde biriz. Gelgelelim aramızda bir üstünlük taslama vesilesine dönüşmüş farklılıklarımız. Bu hal bireysel düzeyde "kibir" diye niteleniyor. Kibirin bir de sosyolojik kılığı var. Yani bir grup insanın kendilerini tanımladıkları ortak kimlik üzerinden geliştirdikleri olumsuz bir tavırla diğerlerine üstünlük taslamaları.. Ayrımcılık, ırkçılık, faşizm…

İnsanlık tarihimizin bildirdiği üzere en alışılagelmiş kimlik çatısı dil, din, mezhep, renk, cinsiyet, milliyet, sınıf, ideoloji, etnisite üzerinden kurulabiliyor. Kişinin taraftarı olduğu futbol kulübü, burcu, mesleği, otuduğu mahalle, yeme içme alışkanlıkları, sevdiği müzikler v.s.'de kimlik çatısını oluşturabilen neredeyse sonsuz seçenekten bazıları. Bunlar üzerinden eklektik birliktelikler oluşturmak bütünlük duygusu vermiyor ne yazık ki.. Hele sahiplendiğin kimliğe bağlılığın cahilceyse ve ondan daha yüksek bir değere olan bağlılığından daha koyuysa durum sorunlara gebe demektir.. Acı çekeriz. Tekamül edemeyiz…

Haberin Devamı

Acılarımızın kökeninde Bir'den, birbirimizden ayrı olmamız yatıyor. Öte yandan nefs kendini bütünden ayırıp etrafına bir duvar örerek tanımladığı alana 'ben' diyor ve varlığını bu sınırlılıkla özdeşleştiriyor. Hakikatine aykırı olan bu durumun ona verdiği acı kaçınılmaz olduğu için ister istemez kendi ördüğü duvarı yıkıp yıkıp daha fazla alan kaplayabilmekten medet umuyor nefs. Ama alan sonsuz, duvarı ileri taşımak bir yere kadar genişleme getiriyorsa da, duvar tamamen ortadan kaldırılmadan rahata ermek zor. Bu bir süreçtir. Tekamül yaradılıştaki hareketliliktir. Duvarlar sevgiyle aşılır, yıkılır. Sevgi, anlayış ve kabulle pekişir. Zorla güzellik, tecavüzle birleşme olmaz…

Tasavvuf öğretisinde karıştlıklar üzerinden anlatılabilecek meseleler de vardır elbet. İkilikteki zihine bazı şeyler başka türlü anlatılamadığı için.. Ama asıl mesafe aldıran teknik, 'genişleme' tekniğidir. Hedefi birliktir. Kendimize koyduğumuz sınırları farkındalıkla, aklımızın erdiği yeni sınırlara genişlettikçe yeni ufuklar açılır önümüze, dışımızda kalan yeni unsurlarla göğüs göğüse geliriz. Yeni dirençlerin farkına varırız. Kabul edemediğimiz şeyler.. Halbuki vardırlar. Varlıkları sebepsiz ya da lüzumsuz da değildir. Sadece yabancı, anlaşılmazdırlar. Tanımadığımız şeylere karşı bir yanımız merak ve çekim duyarken, bir yanımız da korku içindedir. Keza nefs belirlediği alanın değişmesinden huzursuz olur. Kontrolün elinde olduğunu düşündüğünden, kontrol edemediği şeylerden rahatsız olur. Kendini aşan bilgiye düşmanlık duyar. İlerlememiz hem nefse muhalefet etmek suretiyle hem de söz geçirebilirsek onun yardımıyla gerçekleşir. Böylece kademe kademe genişler, sonsuzluğa uzanırız. Her kucaklayışla bir üst benliğimize doğarız. Kendimizin daha fazlası oluruz. Nefs her seferinde yeni duruma adapte olur. Yani aslında direnci aptalcadır. Bir düzeyde, aptallık aklı belirginleştiren gerekli bir zıtlıktır.. Aslında nefsin yapabileceği en akıllıca iş seyr'etmek ve hamd'etmektir.

Haberin Devamı

Aklımıza şu soru gelir; bu genişleme tekniği ile sonsuzluk içerisinde birliğe varmak olası mıdır? Evet! Zamanı geldiğinde, sınırlardan vazgeçildiğinde… Konevi Hazretlerinin dediği gibi; "Allah'a varış yolculuğunun sonu vardır, Allah'ta seyretmenin sonu yoktur". Anlaşılan, sabrın sonu selamettir, varış gerçekleşir, dirençlerle özdeşleşme biter, ayrılık hissi kaybolur, seyretme devam eder. Paradoksal bir biçimde vazgeçilen 'sahte benlik' kendini tanımlayan sınırları yıktığında -ki zaten hayaldiler- genişlediği varlık alanı vazgeçtiği herşeyi de zaten içermektedir. Yani kaybedilen birşey yoktur, olamaz!

Bölünmeye hizmet eden bölünmeyi yaşar, birleşmeye hizmet eden birleşmeyi. En uzak zıddını kendi içinde bulabilen, zıtlıkların kavuşumundaki ince dar, orta yoldan gidebilen, hızlı yol alır. Köprüyü geçer. İkiliği birler. Bu öyle bir birliktir ki senin ile, benim ile ne eksilir, ne fazlalaşır. Her şey olması gerektiği gibidir zaten. Neresinden bakacağın, neyi göreceğin, neyi yansıtacağın senin tercihindir! Talebe göre yardım gelir. Niyete göre sonrası gelişir. Nihayetinde herşey yerli yerini bulur. La-mekan ve la-zamanda zaten yerli yerincedir. Kibirin de, zannın da beyhudedir. Aşk tek gerçektir! Ya uzaksındır, ya yakın…

Yazarın Tüm Yazıları