Her düzeyde şiddet vakasının ardında erkek olma halinin bulunması tesadüf değil!

NURGÜL Yeşilçay iki yıl önce Erkan Petekkaya’nın kendisiyle ilgili sözleri üzerine Ayşe Arman’a röportaj vermiş, “Zorba, dayatmacı, baskıcı, yüksek egolu adamlar hiçbirimize yabancı değil” demişti.

Haberin Devamı

Petekkaya’nın sözleri, tavırları Yeşilçay’ın sabrını taşırmıştı: “‘Öpüşmeye amma da meraklısın!’ laflarını yemiyorum. Kimsenin kimseye böyle şeyler söylemeye hakkı yok. Bu ne cüret!”

Sahiden, bu ne cüretti?

Röportajın ardından olaylar, tam da ataerkil düzenden bekleneceği üzere gelişti.

Dizinin yapımcısı Yeşilçay’la sözleşmelerini yenilemeyeceklerini açıkladı; sözlerini ‘gerçekdışı cümleler’ diye niteledi.

Set arkadaşı Yeşilçay’ın diziden ayrılmasının ardından “Kimse karalar bağlamadı” diyerek safını belli etti.

Petekkaya ise gazeteci Rahşan Gülşan’a açıklamasında erkek dilinin en ‘güzide’ kalıplarını kullandı.

“Benim de annem, kız kardeşim var” diye söze girdi; “Kadınlar sorunlu” diye devam etti ve “Issız adada kalsam Nurgül’e bakmam. Neyini taciz edeceğim? Beyonce mi o?” diyerek küçümseyici bir tonda sözlerini tamamladı.

Haberin Devamı

Ama esas dedi ki: “Ben haklıyım!”

Peki madem haklıydı, Yeşilçay’a açtığı hakaret davasında neden şikâyetini geri çekti?

Ve ne oldu Petekkaya’ya? Dizi teklifleri gelmeye, onunla oynamak için oyuncular sıraya girmeye devam etti.

Çünkü bu düzende erkeğe hiçbir şeycik olmaz.

NEYİN TACİZ OLUP OLMADIĞINA BİLE ERKEKLER KARAR VERİYOR!

Kadınların günlük yaşamda maruz kaldığı cinsel tacize dikkat çeken ‘Me Too’ (Ben de) kampanyası dünyayı kasıp kavuruyor. Kadınlar onları taciz eden erkekleri ifşa ediyor.

Bizde kolay değildir öyle psikolojik, fiziksel veya cinsel şiddet uygulayan erkeği ifşa etmek.

Toplum nezdinde suçlu kuşkusuz kadındır. Mevzu bahis cinsel şiddet ise ‘kadın kuyruk sallamıştır’, fiziksel şiddetse ‘kadın erkeği o noktaya getirmiştir’; erkek de ‘ne yapsın, cinnet getirmiştir’.

Hâkim zihniyet bu olunca, neyin taciz olup olmadığına bile erkeklerin karar verdiği düzende, kadınların “Ben de” demesi kolay değil.

Yeşilçay kendisini kanıtlamış, toplumda karşılığı olan bir oyuncu. O bile sözlerinin ardından püskürtülmeye çalışılmışken, onun kendisinde bulduğu gücü kendinde bulamayan kadınlar onun kadar direkt olabilir miydi?

Ülkemizde her kadın, ataerkine meydan okumaya kalktığı an alaşağı edilmeye çalışılacağını bilir. Dayanışmayla karşılanmak yerine suçlanacağını bilir.

Haberin Devamı

O yüzden hele de bizimkisi gibi
toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı ülkelerde kadının, ödeyeceği haksız bedelin farkında olarak susmaktan vazgeçmesi çok değerlidir.

BİANET, ERKEKLERE ERKEK ŞİDDETİNİ YAZDIRIYOR

Fransa’da, aralarında Catherine Deneuve’un da olduğu 100 kadın bir mektup yayımlayarak, ‘Me Too’ hareketinin cinsel özgürlüğe zarar verdiğini ifade etti.

Kadınlar tepki gösterse de bu mektup ataerkiyle yüzleşemeyen erkeklere can simidi oldu. Hop, kriz fırsata çevrildi.

Ki Fransa’da cinsel özgürlük var.

Bizim ülkemizde ise, cinsel özgürlük yok; kapalı kapılar ardında istismarın her türlüsü yaşanıyor, sonra da ahlakçılık yapılıyor. Bu ülkede kadınlar, çocukluktan itibaren taciz riskiyle yaşıyor. Ahlak ve namusun kadın üzerinden tarif edildiği her yerde olduğu gibi, ülkemizde de erkek şiddeti bu zeminde yükseliyor.

Haberin Devamı

Ama su çoktan ısındı, artık kaynıyor.

Bütün ibreler aynı yönü gösteriyor: Erkekler değişmek zorunda! Bunun için de artık erkekler itiraf etmeli.

“Biz erkekler değişmeye neden direniyoruz?” diye soruyor Haluk Kalafat Bianet’teki yazı dizisinin girişinde. 52 Hafta 52 Erkek başlıklı dizide her hafta bir erkek, erkek şiddetini yazıyor. ‘Erkeklerin erkek olma halleri üzerine düşünmekten kaçtığı’ bu ülkede her hafta bir erkek kendisiyle ve ataerkiyle yüzleşiyor.

Bu müthiş bir şey!

Değişimi başlatacak şey, erkeklerin bu yüzleşmesi, bu sorgulama hali olabilir.

Artık inkârın faydası yok. Çünkü, Kalafat’ın dediği gibi, “Her düzeyde şiddet vakasının ardında bir erkek olma halinin bulunması ‘Tesadüf Değil.’”

Yazarın Tüm Yazıları