Esas iyi insan olmak gayret istiyor

Geçtiğimiz günlerde Cem Yılmaz, Hürriyet Pazar’da Çınar Oskay’a verdiği röportajda dedi ki “Herkes potansiyel iyi insan. Kötü olmak gayret istiyor.”Günlerdir bunu kafamın içinde döndürüp duruyorum, ‘Bu mu doğru, yoksa tersi mi’ diye.

Haberin Devamı

Yarın vizyona girecek olan, Onur Saylak’ın yönettiği, Hakan Günday’ın romanından uyarlanan filmi ‘Daha’yı izlerken fark ettim ki...
Aslında insanları kötü yapmaya dair düzenin ve diğerlerinin bir ‘gayreti’ var.
Dünya insanı kötü olmaya zorluyor, iyi olmayı epey zorlaştırıyor.
Yine de bu baskılara rağmen iyi insan olabilmek, iyi insan kalabilmek... İşte bu gerçekten gayret istiyor.
‘Daha’ insan ticareti yapan bir baba ile oğlunun hikayesini anlatıyor. Ahad ve Gaza’nın hikayesi bu.
Ahad (Ahmet Mümtaz Taylan) kimlerin ne gibi gayretleri sonucu kötü oldu bilinmez ama oğlu Gaza’nın (Hayat Van Eck) masumiyetini yitirip kötüler arasına katılması, insan ticareti işini sahiplenmesi için epey bir gayret sarf ediyor.
Gaza’nın mabedi, her tarafı dökülen bir evde, uzay posterleriyle duvarlarını süslediği, rafına birkaç macera kitabı kondurduğu odası.
Bizim sadece gazetelerde okuduğumuz, haberlerde izlediğimiz o en sert gerçekliğin ortasında yaşamasına rağmen, hayal kurmaktan henüz vazgeçmemiş bir çocuk Gaza.
Hayali, kaçmak.
Babasının kamyonun kasasında kaçırdığı, günlerce dükkanının deposunda sakladığı ve her açıdan istismar ettiği mültecilere gözetmenlik yapma işi Gaza’da.
Buna gönüllü olduğundan değil, babasından şiddet de dahil olmak üzere her türlü baskıyı gördüğünden Gaza bu hayatın içinde sıkışıp kalmış.
Başarılı bir öğrenci olmasına, okumak istemesine rağmen onu baskıyla ve zulümle engelleyen yine, “Hayatta iki şeye güveneceksin. Birincisi paraya, ikincisi bana” diyen babası.
Gaza’nın güvenmesi beklenen para, insanlık dışı koşullarda taşınan ve barınan insanlardan koparılan para.
Güvenmesi beklenen baba ise bu insanları sömüren adam.
Gaza ona dayatılan bu gerçekliğe dirense de, bu bir insan, hele de bir çocuk için hiç de kolay değildir.
Kamyon kasasında havasızlıktan ölen küçücük çocukların, sahte yeleklerle deniz yolculuğuna yollanan yüzme bilmeyen insanların, tecavüze uğrayan mülteci kadınların, böyle bir gerçekliğin ortasında, bunu fırsata çeviren ve ondan da aynısını bekleyen zalim bir babadan nasıl kaçabilir ki bir çocuk?
Kaçmaya kalksa bile, bu kirli işlerde babasının rüşvet verdiği jandarma, Gaza’nın il sınırları dışına çıkmasına bile izin verecek midir ki?
Gaza ne yapsın?
Bir çocuk ne yapabilir ki?
“Hiçbir mahkum kaçmayı onun kadar hayal etmemiştir, hiçbir mahkum onun kadar denememiştir.
Ama insanın kendi gardiyanı olduğu bir hapishaneden kaçması o kadar zordur ki. Bir lağım aslında o depo, içinden insan geçen bir lağım.”
Gaza bu lağım tıkanmasın diye uğraşıyordu.
Ve madem ki bir lağımdan sorumluydu, o zaman “Ben de o lağımın tanrısı olurum” diyebilirdi.
Lağımın tanrısı olmak o kadar zor değildi. Hele de korkudan ona inanacak bir sürü insan varken.
Diyeceğim o ki, galiba kötü insan olmak daha kolay.
Fırsatçılık, zulüm, şiddet bu dünya düzeninde barıştan ve adaletten daha kolay.
Yoksa zaten inanın, dünya böylesine fena bir yer olmaz, kimse de yerinden yurdundan kaçmazdı.
Bu filmi lütfen ama lütfen izleyin.

Yazarın Tüm Yazıları