Bu kafayla bu trafik çözülemez

BEŞİKTAŞ’ta gündüzleri dürüm, mantı veya çiğköfteye tabi olmak istemiyorsanız Ihlamur’daki Cakehouse’da karnınızı doyurabilirsiniz. Ben öyle yapıyorum.

Haberin Devamı

Beton binaların altında tespih taneleri gibi dizili büfemsilere alternatif bir yer olmasının bir nedeni de sahiplerinin burayı bitki takviyesiyle az biraz yeşillendirmiş olmaları.
Geçtiğimiz sabah oturuyorum; zabıta geldi, saksıları toplayıp kamyonete yükledi ve götürdü.
O saksılar kaldırımın önünde durmasa yerlerinde tozlu otomobiller park etmiş olacaktı. Ama zabıta ne dedi beğenirsiniz: “Bu yeni kaldırımlar arabalar için yapıldı!”

*

Şehirlerimizin özeti bu cümle.
Bunun A partisi, B partisi falan da yok. Birkaç istisna dışında, yerel yönetimlerin alın birini vurun ötekine.
Şehirlerimiz otomobillere göre tasarlanıyor.
Yollarda, kaldırımlarda çalışma olduğunda dillerdeki gerekçe hep ‘trafiği rahatlatmak’.
Oysa meseleyi araştırınca, kimsenin doğru çözüme yöneldiğini görmüyorsunuz.
Şimdi size Prof. Dr. H. Murat Çelik’in anlattıklarını aktaracağım, hak vereceksiniz. (Heinrich Böll Derneği’nin ‘Kentlerde Yeşil Ulaşım’ kitabı.)

*

Çelik, otomobil sayısındaki artış açısından iyi durumda olduğumuzu söylüyor: “ABD’de bin kişiye düşen otomobil sayısı 700, AB ülkelerinde 550, Bakü’de bile 350. Bizde ise 130.”
Ama tabii bizim sorunumuz şehirlerimizin kompakt, toplu taşıma sistemlerimizin yetersiz olması ve iyi bir planlama yapılmaması.
Verdiği rakamlara göre bu ülkede yüzde 30 toplu taşıma kullanıyoruz. Yolculuklarımızın yüzde 50’sini yaya yapıyoruz. Bisikleti de eklediğimizde bu oran yüzde 52-53’lere çıkıyor. Yayayı çıkardığımızda motorize yolculukların yüzde 60’ı toplu taşıma, yüzde 40’ı da özel otomobillerle yapılıyor.
Rakamlar fena olmamasına rağmen “etkin bir ulaştırma politikamız olmamasından ötürü, İstanbul artık 24 saat tıkalı bir kent”.

*

Elbette ulaşım aktiviteleri kalkınmacılık arttığında artar. Çelik buna “fizik kuralı” diyor, “Isıttığın zaman bir durumun entropisi artar. Kalkınan ekonomiler de ısıtılan sular gibidir.”
Diğer yandan, kapitalist ülkelerin yeşil ulaşımı bir ekonomik sektör haline getirmeye çalıştığından bahsediyor.
İnsanların evden çalışacakları sistemler kurmak, otopark sistemlerini kapitalize etmek, araç paylaşımı sistemleri kurmak, otopark ücretlerini çok yükseltmek gibi.
ABD en büyük bütçesini karayoluna harcadıktan sonra 1990’larda fark etmiş ki trafik sorununu çözdükçe insanların yaptığı ilk iş gidip otomobil alıp gene trafiği tıkamak. Bu yüzden şu anda ABD Federal Hükümeti hiçbir mahalli idareye yeni karayolu yapması için para vermiyor. “Toplu taşıma sitemi kuracaksanız istediğiniz parayı vereyim ama artık yeni karayolu yapmak için benden bir kuruş alamazsınız” diyor.

*

Çelik’e göre kent planlamasında çok ciddi sorunlarımız var. Kentlerimiz tek merkezde. İnsanlar sabahları tek merkeze akıyor, akşamları eve gitmeye çalışıyor. Çok merkezli kent yapısına geçilse halbuki, insanlar aynı yöne gitmeyecek, bütün yollar iki yönlü kullanılabilecek.
Şöyle açıklıyor: “Kentlerimizin büyük kısmı parsel bazlı yapılaşmış. Bu kentleşme biçim ve mantığı, imar planlarımızı zorluyor. O küçücük parsellere, daracık sokaklı kentlere kalkıp dörder kat verdik, yoğunluğu artırdık. Şimdi bu yoğunlukları rezidans ya da kentsel dönüşüm adı altında 3-4 katına çıkarıyoruz.”

*

Yani ağalar, yeni yol yaparak, köprü yaparak ya da dev konutlarla trafiği rahatlatmaz azdırırsınız.
Hep aynı şeyi yapıp farklı sonuç bekleyenlere de ne derler bilirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları