Başka bir turizm mümkün

Dionysos, Yunan mitolojisinde Zeus’un oğlu, bağcılık, bereket, şarap ve coşkunun tanrısı. Onun olduğu yerde müzik, şarkılar, dans ve şarap eksik kalmazmış.

Haberin Devamı


İşte bu yüzden Marmaris Alıç Mevkii’nde adını şarap tanrısından alan Dionysos adlı otelin odalarının her birine farklı şarap isimleri verilmiş.
Bu yaz arkadaş tavsiyesiyle gittim buraya. Daha önce ne adını duymuştum ne de varlığından haberdardım.
Zira iki yıl öncesine kadar iç turizme kapalı olan otele sadece yabancılar geliyormuş.
Turistler Türkiye’den el ayak çekince, otelin sahibi Ahmet Şenol, kepenk indirmek yerine oteli yerli turiste açmaya karar vermiş.
Marmaris İçmeler’den Turunç istikametinde ilerlediğinizde antik kent Amos’u hemen geçince dimdik bir yamaca serpiştirilmiş küçücük evlerden oluşan bir otel bu.
“Doğaya uyumlu otel nasıl olur?” diye merak ediyorsanız, burayı görmelisiniz.
Bir kere, devasa bir kanyonu çevreleyen kıvrımlı yollardan çıkıyorsunuz otele. Kanyonun karşısından baktığınızda oteli seçmeniz çok zor.
Zira, oteli meydana getiren küçük evler doğayla bir, adeta kamufle olmuş vaziyette.
Taştan evleri kayalıklardan ayırmanız zor. Hele bir de coşkun bitki örtüsüyle gizlenince...
Ahmet Şenol 1980’li yıllarda İstanbul’da aile işi olan metal üretimiyle meşgulken, “40 yaşımdan önce güneye yerleşmeliyim” diye düşünerek, turizmcilik hayaliyle 1989’da Marmaris civarına gelmiş. O zamanlar otelin şimdi bulunduğu bölgeye yol bile yok. Gelen, tekneyle geliyor.
Şenol önce İçmeler’de, orası kalabalıklaşınca Turunç’ta otelcilik yapmış.
Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra Dionysos’un bulunduğu araziye dair bir hayal kurmuş ve o hayalini gerçekleştirmiş: İçinde meyve ve sebze yetiştiriciliği gibi ufak ölçekli tarım yapılabilecek, kendi zeytinyağlarını ürettikleri, yapılaşmanın çok az olduğu bir otel.
Temellerinin atılmasından itibaren, cam ve plastik atıklar ayrılmış, gider suları arıtılıp bahçe sulamasında kullanılmış, mutfak artıkları gübreye çevrilmiş.
Sonraki yıllarda ise elektrik tüketimini azaltmak için güneş panelleri kurulmuş.
“Herkesin derdi aşağı yukarı aynı” diyor Şenol, “Şehirden kaçıp daha yumuşak bir hayat ve sessizlik. İstanbul’dan gelen insanların desibeli burada ilk başta yüksektir, birkaç gün sonra düşer.”
Dionysos ormanın içinde ve ormanla çevrili. Ama içinde çamdan başka bir dolu ağaç var:
Dut, incir, üzüm, nar, kayısı, erik, limon, portakal, armut, vişne...
Lavanta ve adaçayı gibi envai çeşit bitki yetişiyor.
Kekik, nane zaten her yerde çıkıyor. “Burası zaten orman ama biz bahçe dediğimiz bu alanı yaparken hep yörenin ağacını kullandık.
Niye Mısır’dan falan palmiye getirip dikerler hiç anlamam.
Sonra onun böcekleri diğer ağaçları yer vs.
Bu yörede bu kadar güzel ağaç varken hem de...”
Tereyağlarını, yoğurtlarını, pastırmalarını, reçellerini kendileri yapıyorlar.
50-100 yıllık tohumlarla büyük şehirlerde tadını ve kokusunu çoktan unuttuğumuz domatesler yetiştiriyorlar.
Soğuk sıkım zeytinyağlarını bir kere tattınız mı müptelası oluyorsunuz.
Ama ticarete dökmemişler, sadece otelde kullanmaya yetecek kadar var.
Burası aslında otel gibi değil. Ahmet Şenol’un tasarladığı huzurlu ve doğal hayata misafir oluyor insan.
Öyle günde 5 bikini değiştirip mayonun altına topuklu ayakkabı giyenlerdenseniz burası size göre değil.
Çünkü burada kimse görme ve görülme meraklısı değil.
Huzur, manzara, doğa, lezzet peşindeyseniz, buraya yolunuzu düşürün.

Yazarın Tüm Yazıları