Yeni yıldan bunları dilerim

* Epeydir evde televizyon yok. Daha doğrusu bir sağlayıcı platform veya uydu servisi yok. Dolayısıyla televizyon dünyasına maruz kalmayalı, kanepede oturup saatlerce “kafa boşaltma” adına elimde kumanda kanallar arası zap yapmayalı çok oluyor.

Haberin Devamı

Reklamlarda, dizilerde, yarışmalarda, reality show’larda olan bitene uzağım. Eksiklik hissediyor muyum? Asla. Peki yerinde ne var? Bol bol müzik dinlemek. Kitap okumak. Filmleri, dizileri kendi zamanımı ayarlayarak izleyebilmek. Daha çok gazete ve yayın okumak... İnternette daha çok keşif... Hayatımı değiştirecek bilgiler edineceğim, mücevher gibi siteler bulmak...Haberler mi? Doğru kaynakları takip ettiğinizde Twitter’ı her açışınız “akşam bülteni” tadında. Bir yıldır durum böyle. Televizyonsuzluk eksiklik değil. Bilakis, öyle güzel ki. Tavsiye ederim. 

* Size de televizyonsuz bir yıl dilerim.Kendimizi maruz bıraktığımız çirkinliğin haddi hesabı yok. Çirkin şehirler, çirkin binalar, “modern” kelimesi etrafında toplanmış, yarım yamalak, dayanağı olmayan bir estetik anlayışı... Üstelik bu işin sadece kabuğu. Sadece görüntüde değil, ruhu çirkin, kalbi çirkin, çocukların ölümüne bile his beslemeyecek “kafalar” tarafından çevrilmiş vaziyetteyiz. “İnsanı çevresi şekillendirir” denir ya, doğru. Neye bakarsak ona dönüşüyoruz. Yeni yılda güzelliğe bakmanızı dilerim. Doğada daha çok vakit geçirmeye, değerli zamanınızı güzel insanlara ayırmaya, sanat tarihine dalmaya, güzel eserleri seyretmeye, insanın kalbini acıtacak kadar güzel bir manzara karşısında büyülenmeye... Aklımızı, bedenimizi ruhumuzu bunlarla doldurmaya ihtiyacımız var.

Haberin Devamı

* Öte yandan öğrenmemiz gerekenler de var elbette. İnternette veya gerçek hayatta içindeki kapkara kini, nefreti, çirkinliği kusanları görmezden gelmek mesela... Vaktinizi çalan, yalan söyleyen, utanma duygusu olmayan, laftan anlamayan kendini bilmezleri hayatlarımızdan uzak tutmak mesela...Bunları da öğrenebilmeyi dilerim. 

* İnsanların vicdansızlığına, vurdumduymazlığına, acı karşısındaki hissizliklerine mi şaşırıyorsunuz? Her gün “Bu kadar da olmaz?” mı diyorsunuz? İnsanlık, her dönemde böyle. Bunu önce “tarih” diye öğreniyoruz. Geçmişte yapılan haksızlıkların acısını çekiyoruz. Sonra bir bakıyoruz ki, “geçmiş” dediğimiz şey geçmemiş aslında. Haksızlık, adaletsizlik ortadan hiç kaybolmamış. Ayrımcılık hiç bitmemiş. Sabit fikirlilik hiç değişmemiş. Sadece geçmişte güçlü olanın elinden, bugünkü güçlüye geçmiş. Sıra bize gelmiş, yaşadığımız çağda şahit olduklarımızın acısını çekmeye gelmiş... Ne yazık ki insan dediğimiz varlık hiç akıllanmıyor. En becerikli olduğu konu ders almamak ve acıları tekrarlamak.Muhakkak izlemeniz gereken bir belgesel var. 2009 tarihli, büyükanne ve dedelerimizin hatıraları kadar yakın bir dönemi, bütün dünyanın kendine toptan yazık ettiği ikinci büyük savaşı özetliyor. İzledikçe görüyorsunuz ki, tarihten ders almayanlar, tarihi bilmeyenler, okumayı, öğrenmeyi çok gerekli görmeyenler, sadece belirli tip eğitimi takıntı haline getirerek tarihi, bilimi arka plana itenler, geçmişte olanların aynısını tekrarlıyor. Milyonları peşinden sürükleyen güçlü insanları, korkunç uygulamalarını... O zamanlar yasal olan icraatlarının, zamanla nasıl insanlık suçu kategorisine dönüştüğünü izliyorsunuz. Ve görüyorsunuz ki, hem dünya kimseye kalmıyor ve uzun vadede evrensel doğrular alt edilemiyor. Gerçek olmayan değerler, yalan, kara propaganda, insan manipülasyonu üzerine inşa edilen ne varsa çöküyor. Belgeselin bölümleri Youtube’da var. “World War II in Color” olarak aramanız yeterli.Belki de en büyük yeni yıl dileğimiz bu olmalı: İnsanların geçmişten ders alması...

Yazarın Tüm Yazıları