Üç-beş kelimeyle hayat geçer mi?

Gün geçmiyor ki günlük konuşma-yazışma dilimize yeni kelimeler, yeni ifadeler girmesin sevgili ‘Türkçe’sine özen gösteren Habitus okuru.

Haberin Devamı

Bakınız evvelsi gün dublajlı bir film izliyorum, bir anda evde “Aaaynen ööle” diye bir kadın sesi çınlayınca, Allah’ım, dedim ne oluyor, 5 plaza kadınının aynı masada dedikodu yaptığı bir kafede miyim, neredeyim ben. Artık orijinal halinde “Yes” mi demişti, “Exactly” mi demişti bilmem fakat dublajında yapıştırmışız “Aynen öyle”yi.
Bu kalıp artık bir daha çıkmamacasına hayatımıza girdi. Hayırlı olsun. (Aynen öyle Melike’cim.)
Bir diğer konu var ki, bununla ilgili olarak gazeteci arkadaşlardan özel bir istirhamım olacak. Sevgili arkadaşlar YALVARIYORUM artık emniyetteki, bir şirketteki, bir spor kulübündeki yönetim değişikliklerini X’TE DEPREM olarak vermeyiniz. Bakınız Pazar günü Sivas’ta 4 büyüklüğünde deprem olmuş, ilk sorum “Hangi emniyet müdürlüğünde?” oldu. Meğer gerçek depremmiş. Nasıl kodladıysam artık bu kelimeyi beynimde. Rica ediyorum her değişikliği depremle ifade etmekten vazgeçiniz.
İlla hedefe dolaylı yoldan varmak zorunda değiliz üstelik, ne olduysa doğrudan söylesek de olur. Depremdi, efendim sambacıydı, rumbacıydı, böyle ifadeler kullanmak zorunda mıyız. (Evet, futbolculara verilen isimler de bir diğer yara.)
Bakınız, şöyle de olabiliyor:
- Ne oldu?
- Emniyet müdürlüğünde kadro değişmiş. (Deprem olmuyor yani)
– X futbol takımına kim gelmiş?
– Brezilyalı bir futbolcu gelmiş. (Sambacı değil yani)
– Y futbol takımında ne olmuş?
– Kulüp başkanı teknik direktörü işinden çıkarmış. (Deprem yok)
Ha, yok illa biz olayları bir doğa olayıyla özdeşleştirerek vereceğiz diyorsanız da Allah’ınızı severseniz depremden başka bir kelime kullanınız. Ne bileyim, buzul erimesi olur, yanardağ patlaması olur, kum fırtınası olur... Yeter ki her an ensemizdeki en büyük felaketin adını vermeyin. Teşekkürler.

Haberin Devamı


İnnn-nnnann-nnıl-maz bir sıkıntı

Madem güzel Türkçe’mizden konuşuyoruz, şu “sıkıntı yok”lara “innn-nnan-nnıl-mmmaz”lara da gelelim. Birisi erkeğin, diğeri kadının diline yapışmış, hele ki şu “inanılmaz”ın kullanım alanını yazsak herhalde kitap olur. Her işe de yarıyor mübarek, her şeyi bir anda inanılmaz hale getiriyor.
Yağmur yağıyor, “Nasıl yağdı?” diyorsun. “İnn-nnann-nnıl-maz...”
“Okuduğun kitap nasıl?” diyorsun. “İnn-nnannn-nıl-maz...”
Tatil nasıldı? “İnn-nannn-nıl-mmaaz.”
Bence hepsine inanılabilir? Anlatırsan inanmayı deneyebilirim? Yağmurun sesini tasvir edebilirsin, okuduğun kitabı anlatabilirsin, ben de okurum hatta? Ama yook, önce ıkınarak “inanılmaz” diyerek gözlerini belertecek, sen de aval aval konuya girmesini bekleyeceksin.
“Sıkıntı yok” ise nispeten yeni. Onun da kullanım alanı hayli geniş. “Bir tost alabilir miyim?” diyorsun, “Sıkıntı yok”... (Ha?) Merhaba nasılsın diyorsun, “Sıkıntı yok”, “Müsaadenizle geçebilir miyim?” diyorsun “Sıkıntı yok”.
“Sıkıntı yok”, cevabı “Evet” veya “Hayır” olan sorulara da şahane gidiyor. Fazla kelimeye gerek yok, “Sıkıntı yok abicim”, “Aaynen abi”, “Neeet” ve plaza kadınlarının o müthiş “innn-nnnannn-nnıl-mmmaaz” narası eşliğinde bir ömür geçebilir. Başka kelime kullanmaya gerek kalmıyor bunlarla iletişim kurduğunuzda.
Kurtulmak pek mümkün değil, zira günlük dile yerleşti mi, bir yeni “aynen abicim”ler gelene kadar bunları duymaya devam edeceğiz.
Öte yandan bunları kullanmayınca dilinize yerleşmeyebiliyor.
Denenmiş ve kanıtlanmıştır.
(Aynen Melike’cim.)

Yazarın Tüm Yazıları