Siz onlara bakmayın...

Günü yaşa derler ya hep.

Haberin Devamı

Yaşadığımız günde pek bir “numara” olmayınca ne kadar zor bir eylem. Ya geçmişi özlüyorsun ya da geleceği merak ediyorsun.
İlla başka bir yerdesin, bugünde değil.
Bu belki de o kadar kötü bir şey değildir, ne dersiniz?
Bugünde yaşayamamak yani...
¡¡¡
“Karanlık” hissettiğim zamanlarda kendimi hep aynı şeyleri yaparken buluyorum: Eski fotoğraflara bakmak, eski kitaplar okumak, sahaf gezmek, semtlerin eski hallerini gösteren fotoğraflar karıştırmak...
Eski filmler izlemek, dönem dizilerine sarmak; kısacası beni bugünden koparacak ne varsa onu yapmak... Dünyanın daha az kalabalık, ilişkilerin daha saf olduğu, birbiriyle konuşanların ince bir dil kullandığı, romantik eski zamanlara gitmek...
Tabii geçmişe gömülmek insana kendini daha iyi hissettirmiyor. Sadece tatlı bir nostalji duygusu yayılıyor damarlarına, sonra rüyadan uyanıp bugüne dönmesi daha fena oluyor.
İnsanı “karanlık” hislerden çıkaran bir eylem daha var: Geleceğe bakmak.
Bizden öncesi olduğu gibi, bizden sonrasının, yüzlerce, binlerce yıl sonrasının var olacağını düşünmek...
Gelecek resmi çizen kitaplara, belgesellere dadanmak... Carl Sagan’ın Kozmos’una, Michio Kaku’nun kitaplarına sarılmak; geleceği anlatan kurgu film ve dizilerle bugünden kopmak...
Michio Kaku, Geleceğin Fiziği’nde yakın gelecekte karşılaşacaklarımızı anlatıyor mesela. Mutlaka okuyun. Kozmos’u, hem yenisini, hem eskisini mutlaka izleyin...
Openculture.com isimli bir site var, para ödemeden internet üzerinden ulaşabileceğiniz eğitimler, kültürel yayınlar... Her şey var. 1100 tane online kurs, isterseniz dil öğrenin, isterseniz belgesel izleyin, kitap okuyun veya dinleyin...
Yapacak o kadar çok şey; o kadar çok imkan var ki...
Gelecek resmi çizmek isterseniz, buyurun bir yerden başlayın...
Siz ülkeyi çamura çevirenlere bakmayın. Karanlık gelecek tasvirlerine bakmayın. Dünya kimseye kalmamış.
Hepimizin hayatı sınırlı. Kaç sene yaşayacağız en fazla? 80? 90? Haydi zorlayalım, belki 100? Bırakın sizi aşağı çekmeye, üzerinizde baskı kurmaya çalışanlar kısacık hayatlarının dertlerinde boğulsun, ceplerini doldursun, evrenin tarihini kendi doğum-ölüm yılları ve inançları ile sınırlasın, milyonlarca yıllık döngünün minicik bir parçası olduklarını unutsunlar. Gerçekler değişmiyor.
Bırakın lafta “Öbür dünya, öbür dünya” deyip kafayı esas dünya işleriyle bozsunlar.
Kendi gibi olmayanlara hayatı zehir etsin, sadece parayla aşk yaşasınlar. 75 milyonluk koca bir ülkeyi kendi görüşlerine göre dizayn etmeye kalksınlar. Bırakın kalksınlar. Gerçekler değişmiyor.
Bu çağda mümkün olmayacak ne varsa bırakın yapsınlar.
Bu ülkenin aklı çalışan, pusulası bilim olan, yüzü aydınlığa dönük insanlarını o girdaba sokmak kolay değil.
Gerçekler değişmiyor. Gerçek olanın da eninde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu olduğu için, müsterih olmakta fayda var.
İyi hafta sonları!

Yazarın Tüm Yazıları