O Meydan Larousse’lar atılmayacak!

 İlkokul, lise ve üniversite boyunca yemek masasında her gün aynı yöne bakarak oturduğum sandalyede, uykulu ve boş gözlerle kütüphaneyi izlerdim...

Haberin Devamı

21 yıl boyunca manzara hiç değişmedi; en üstte Altın Kitaplar’ın Balzac’tan Jane Austen’e klasikler serisi, (Hatta Jane Austen romanları, sevgili Doğan Hızlan’ın önsözüyle başlar), altında 2. Dünya Savaşı romanları, güncel romanlar, biyografiler...
Onların altında Atatürk ve Cumhuriyet köşesi...
Ve elbette inci dizisi gibi duran, her evin olmazsa olmazı “Meydan Larousse” fasikülleri...
2000’li yılların ortalarına kadar kütüphanelerin baş köşesinde bulunan kitaplar, hemen hemen her evde aynıydı, ya Meydan Larousse, ya Brittanica ya da Hayat Ansiklopedisi....
Bu ağır topları, belirli dönemlere/konulara eğilen tematik ansiklopediler izlerdi.
Kimisinde Walt Disney’in Bilgi Dünyasına Yolculuk’u, kimisinde ise Hayat’ın Hayvanlar Ansiklopedisi veya İnsanlık Tarihi serisi vardı.
Bu kitapların sayfalarında rastgele dolaşır, yaşadığımız zaman ve mekandan koparak başka bir boyuta geçerdik...
Bir bakıma bugünün “internet gezintisi”nin karşılığı sayılırdı ansiklopedi karıştırmak.
Evde geçirilen zamanlarda bugünün deyimiyle “sörf” yapar, illüstrasyonlara bakarak hayal kurar, evimizin içinde ya dünya turu yapar ya da hayal dünyamızın derinliklerinde kaybolurduk.
Renkli ve resimli genel kültür ansiklopedilerinin 60’lardan 90’larda doğan çocuklara kadar herkesin anılarında büyük yeri vardır.
Benim favori “renkli resimli” dünyam Baskan Yayınları’ndan 60’lı yılların sonunda çıkmış ve Türkçeye “Neden-Niçin, Bu Nedir, Bu Nasıl Çalışır, Ne Nerededir” gibi isimler verilerek çevrilmiş 20. Yüzyılın Kitapları serisiydi.
Unutamayacağım zamanlardır: Annem sıcak süte bebek bisküvisi katarak yaptığı “sütlü bisküvi”yi önüme koyardı, bir yandan yerken bir yandan bu kitapların içinde kaybolurdum.
Sadece boş zaman meşgalesi değildi “eskinin interneti” elbette.
Dönem ödevleri bu ansiklopediler karıştırılarak yapılırdı, beyaz A4 kağıdın altına çizgili olanını koyar,
“O zamanın Google”ı ansiklopedilerden bulabildiklerimizi itinayla yazardık.
Bir ara gazeteler okurlarına kupon karşılığı verir oldu bu ansiklopedileri. Harıl harıl kupon biriktirirdi anneler, bu sürecin sonunda raflarda Thema Larousse, Gelişim Hachette gibi ansiklopediler birikti evlerde. Larousse ve Brittanica’ları kâh saman, kâh hamur kağıda basarak kaç kez verdiler hatırlamam...

Haberin Devamı

‘Eskicide Larousse’ hüznü

Haberin Devamı

Dedim ya, ilkokuldan üniversiteye kadar aşağı yukarı 21 yıl her sabah aynı manzaraya baktım oturduğum kahvaltı masasında... Benden önce de abilerim bakmış Meydan Larousse’ların başköşede olduğu aynı manzaraya 70 ve 80’ler boyunca.
Hâlâ bir araya geldiğimizde bir ağızdan söyleriz: A-Ayr, Ayr-Cis, Cisi-Düra, Dürb-Gari, Gark-Hol, Hom-Kard, Kare-Limo, Limp-Moti, Moto-Peda-Pede Sara, Sarp-Teçh, Teda-Zyth.
İnternete doğmuş yeni nesil mana çıkarmakta zorlanabilir ancak 60’lar, 70’lar ve 80’lerde doğmuş pek çok kişinin zihnine unutulmayacak şekilde kazınmış ses toplulukları bunlar.
Fasiküllerin nerede başlayıp nerede bittiğini gösteren bu sesleri herhalde hayatımızın sonuna kadar aklımızın derinliklerinde taşıyacağız.
Bugün kim olduğumuzu belirleyen tuğlaları ilk bu ansiklopediler koydu. Kişiliğimizi, hayal dünyamızı, hayata bakışımızı şekillendirdi yıllar boyunca.
Şimdi bu ansiklopedileri bir eskicinin arabasında gördüğümde tatlı tatlı kalbim acıyor. Belli ki atanın yeri yok evinde veya “internet var” diye düşünmüş, koyuvermiş kapısının önüne.
Doğru, internet var ama ben hâlâ o ansiklopedilere bakarak büyüyen çocukların hayal dünyasının “bir başka” olduğunu, olacağını düşünürüm hep...
Velhasıl kelam, Meydan Larousse’ları eskiciye vereceğini söyledi bir gün annem. “Dur” dedim; “Atma! Meydan Larousse atılır mı? Ben o eskici arabasının önüne yatarım!”
Aldım hepsini, sabırla, çocuğumu taşır gibi taşıdım kendi evime.
Dizdim aynı anne evindeki gibi güzelce; her sabah kahvaltımı onlara bakarak yapmaya devam ettim.
Sonra renkli resimli ansiklopedileri getirdim, tozlarını aldım, sildim, bir alt rafa yerleştirdim... Arada açtım, baktım, koydum bir kase sıcak sütlü bisküvi, çocukluğumun sayfalarında, o rengarenk dünyada gezdim. Hâlâ yapıyorum arada, hatta abilerimle bir araya gelince başlıyoruz “A-Ayr, Ayr-Cis, Cisi-Düra”lamaya... Gülüyoruz.
Hatıralarımızın dümdüz edildiği bir yerde yaşarken o ansiklopedilerin rengarenk sayfalarında hâlâ iyi hissetme şansımız var. Bunun farkında mısınız?
Atmayın, terk etmeyin o güzel kitapları. Eskici arabasından bakmasın “Biz bir zaman evlerin gözü gibi bakılan en değerli kitaplarıydık” gözleriyle acı acı... İyi hafta sonları!

Yazarın Tüm Yazıları