Ne çok değiştin İstanbul!

Bugünlerde elimden bırakamadığım bir kitap: Reha Günay’ın YEM Yayınları’ndan çıkan İstanbul’un Kaybolan Ahşap Konutları.

Haberin Devamı

Rant ekonomisinin tahrip etmediği, güzel yapıların yerine estetik yoksunu çirkin apartmanların dikilmediği bir İstanbul’u anlatıyor... 

Nasıl bir İstanbul o?
Yine kaotik ama bugünle karşılaştırıldığında rüya gibi...
İstanbul ile ilgili yazılanlara baktığımızda, kaç yıl geçerse geçsin bir özelliğinin, o karmaşık halinin kaybolmadığını görüyoruz.
Yüz küsur yıl önce Edmondo de Amicis’in İstanbul ziyaretinden sonra kaleme aldığı “İstanbul”da, aynı karmaşadan ama bir yandan da şehrin büyüleyiciliğinden bahseder...
Yüz küsur sene öncesinden şimdiki zamana gelin, bugün İstanbul’da yaşayan bir expat ile konuştuğunuzda da benzer sözler duyarsınız...
Tabii eskinin karmaşasında bugünden farklı olarak insanın estetik duygusunu okşayan semtler, binalar vardı.
Eskinin Üsküdar’ını, Boğaz’ını veya Sultanahmet’ini bugünkü çirkin beton deniziyle karşılaştırmak ancak derin bir hayal kırıklığı sebebi.
İnsanın kalbi kırılıyor, “Ah ya, keşke” demekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz.
İstanbul’un Kaybolan Ahşap Konutları, sadece semtlerin hikayesini anlatmakla kalmıyor, dolu fotoğraf var içinde...
İnsan bugüne kadar dinlediği semt hikayelerini bir de fotoğraflı olarak görünce bir masal dünyasına gidiveriyor.
Bir zamanlar İstanbul’un “sıradan evi” yani bugünün çirkin apartman dairelerinin yerinde dünya güzeli ahşap evler vardı...
Bu ahşap evlerin “kat karşılığı” satıldığı, yerine çirkinler çirkini apartmanların dikildiği dönemi biliyorsunuz...
Şehrin çehresinin değiştiği, tanınmaz hale geldiği, beton denizine dönüştüğü dönem hani.
Şimdi yine bir değişim sürecindeyiz...
Rant sağlayan, müteahhite para kazandıran semtlerdeki binalar yıkılıyor, yerine İstanbul’u tekrar dönüştürerek Dubai’ye benzetecek binalar yapılıyor.
Şehrin çehresi, ikinci büyük dönüşüm dalgasıyla yeniden değişiyor.
Mimari karakteri kaybedeli çok oldu ama bir şehri bu kadar çirkinleştirebilmek için hakikaten hususi çaba gerekir.
Güzel binalar da yapıyorlar, yapabiliyorlar ancak ortalamaya baktığınızda, hayal kırıklığı.
Şehir 100 yılda bir değişiyor, bu değişim dönemlerine baktığınızda, bugünkünün de, geçmiştekinin de rant odaklı olduğunu görüyorsunuz...
“Camlarımız birbirine bakmasın” diye cumbaları sokağın iniş yönüne doğru yapma inceliğini gösteren naif bir zihniyetten buralara kadar gelmişiz.
Dünyanın en güzel şehrini, sanki çölün ortasında sıfırdan inşa edilmiş bir Ortadoğu şehri gibi düşünerek genişletmeye, var olan semtleri de itinayla çirkinleştirmeye, karakterlerini söküp almaya devam ediyoruz.
İşte bu insana acı veren kısmı.
İstanbul’un Kaybolan Ahşap Konutları bir şehrin değişen çehresini anlatıyor, şehrine, ülkesine aşık herkesin kütüphanesinde bir ibret vesikası olarak durmalı.

 

Yazarın Tüm Yazıları