Masum değiliz, hiçbirimiz

Mağdur olmak, şikayet etmek, kabahati kendinden başka her yerde aramak dünyanın en kolay işi.

Haberin Devamı

Herkesin hayatında “Değer bilmedi”, “Çok ayıp etti”, “Bana haksızlık yaptı, hayatta affetmem” dediği insanlar var.
Yarım kalmış sözler, havada kalan olaylar...
Sana o halledilmemiş meseleyi hatırlatan ve her gün görmek zorunda olduğun objeler, kişiler...
Kendi kendine kaldığında yarım kalmış konuşmaları, o münasebetsizin son sözlerini, o anda hissettiklerini hatırlarsın...
Tam göbeğinin üstünde bir karıncalanma, karnının üzerinde bir boşluk peyda oluverir.
Rezil olma, utanma, üzüntü hep vücudun aynı yerinde toplanır nedense. Bedeninin tam ortasında bir boşluk açılır...
Hafif darbelerle toplu iğneler mi batırıyorlar, düşük voltajlı elektrik mi veriyorlar? Yoksa tırnakla toprak mı kazıyorlar? Öyle bir şey.
Tamamlanmamış işler de aynı yerde huzursuzluk yaratır.
Konuşulmamış, yarım kalmış meseleler...
Belirsizlikler... “Valla bana çok ayıp etti” denilenler hatırlandıkça, karın kısmındaki boşluk eşelenir, büyür.
Gece rahat bir uyku çekmek kolay iş değil. Bayılacak kadar yorgun olacaksın, başını yastığa koyduğun anda bayılacaksın, en garantili yöntem bu. Yatman gereken saate yatağa girdiğinde saatlerce dönüyorsun öbür türlüsü.
İçinde o halledilmemiş meseleyi taşırken, kafanda tilkiler dolaşırken uyumak ne mümkün? Sırf konuşup netleştirmediğin, çözüme bağlayamadığın için böyle bir havada kalmışlık hissi...
Bir konunun üzerinden uzun zaman geçince ve konuyla ilgili konuşabileceğin sadece kendin kalınca, insan mecburen karşı taraftan da mı bakmaya başlıyor, nedir?
Sana ayıp mı ettiler arkadaşım? Belki sen de onlara ayıp etmişsindir ama fark etmemişsindir.
Karşılıklı birbirinizle ilgili “Bana çok ayıp etti” diye düşünerek, yıllardır konuşmuyorsunuzdur belki...
Bunu hiç düşündün mü?
“Değer bilmedi” diyorsun. Belki de sen bir kerestelik yapmışsındır vaktiyle, kendine şımarık dedirtmişsindir, kızdırmışsındır karşındakini.
Uğraşamamıştır o da seninle, neticede bunlar için kimin vakti var ki?
Bir hareket yapmışsındır, fark etmemişsindir ama “Ne münasebet!?” hissi uyandırmışsındır karşındakinde, aranıza duvar örmüştür o da...
Sen ise o anı “Tüm samimiyetime karşın o benim değerimi bilmedi” diye hatırlıyorsundur.
Bizde duygusu “değerimi bilmediler” olan anın, karşı tarafta da bir yorumu var; üstelik o yorum bizimkine hiç benzemiyor olabilir.
Bambaşka bir perspektiften, o kadar da haklı olmayabiliriz.
Başka insanların penceresinden bakmak zaten halihazırda çok zor.
Hele ki tatsızlıklar söz konusu olduğu zaman kendi tarafımıza, kendi bakış açımıza yapışıp kalıyoruz.
Biz haklıyız ya, olayın başka taraftan nasıl göründüğünü umursamıyoruz. Bir gerçek var, o da kendi haklılığımız.
Adaletin terazisinde ağır çıkacak elbette biziz ya...
Kendi refahımız, kendi iyiliğimiz her şeyin önünde ya...
Biz zaten kanatsız meleğiz ya...
O sebeptendir ki, sürekli müşkül duruma düşürülen, mağdur edilen de elbette biziz, hep başkaları suçlu.
Değil öyle. Beyin denen organ var ya, beyin. Memleketimin MOBESE kameraları gibi o beyin.
İşine gelmeyeni görmeyebiliyor, hatırlamayabiliyor. Sen hatırladığını sanıyorsun ama kaydetmemiş işte, işine gelmemiş. Fakat o işine gelmeyen olayın karşı tarafta hayati önemi var.
Uzun zamandır sizi uyutmayan, uyandığınızda ilk aklınıza gelen, uzaklara daldığınızda karnınızdaki boşluğu oyup duran olayları düşünün bir...
Veya hiç öyle abartmayayım, arada sırada aklınıza gelen “O da bana ne ayıp etmişti be” dediğiniz, sık görüşmediğiniz insanları düşünün bir. Belki de siz onlara çok ayıp etmişsinizdir.
Ne diyordu Sezen Aksu, “Masum değiliz, hiçbirimiz...”

Yazarın Tüm Yazıları