Kuzu derisinden mini etek...

Pazar günü Magazin Konseyi’nde Serenay Sarıkaya’nın yüzde yüz kuzu derisinden yapılma Isabel Marant mini eteğini değerlendirdik.

Haberin Devamı


Ben Sarıkaya’nın bunu bilse o eteği giymeyeceğini düşünüyorum. Öğrendikten sonra da iyi örnek olmak adına o eteği iade etmesi gerektiğini savunuyorum.
Dün Cengiz Semercioğlu, “Kuzu derisini sadece derisi için yetiştirilen vahşi hayvanlarla aynı kefeye koymalı mı emin değilim” diyordu.
Hayvanlara uygulanan her türlü şiddeti aynı kefeye koymakta bir sakınca yok.
Kaldı ki insanların hayvan ve hayvan yavrusu kıyımı endüstriyel boyutta.
Öyle bir endüstri ki bu, “yenebilir” canlılar canlı gibi bile değerlendirilmiyor.
Ömürleri boyunca insana et, süt, yumurta vermesi için tüm yaşamlarını hareketsiz biçimde üretim tesislerinde geçiren hayvanların yaşatıldığı bir dünya burası.
Bu düzenin baş aktörleri, eğer hayvanları “canlı” olarak algılamaya kalksalar, bu düzeni sürdürmeye vicdanları el vermez.
İnsan, kendini “dünyanın efendisi” olarak algılayarak evrenin merkezine oturtmayı sürdürdükçe endüstriyel boyutta kıyım devam edecek.
Tabii bu, hem hayvan hakları hem de etik açısından büyük sorunlar içeriyor.
Beslenme zincirinde et tüketiminin sonu kısa vadede gelecek gibi görünmüyor.
Her ne kadar vejetaryenliğe veya veganlığa eğilim, bitki bazlı beslenme son yıllarda yükselişe geçmiş olsa da et ve et ürünleri tüketenlerin milyonlar bazında azaldığını söyleyemeyiz. Endüstriyel boyutta tüketim devam ediyor.
Bir anda dünyanın bu işlere bakış açısının değişmesi beklenemez. Ancak büyük değişimler bireysel çabayla, küçük adımlarla başlıyor.
Dolayısıyla hayvanların insanlar gibi birer “canlı” oldukları bilincini yerleştirdiğimizde uzun vadede dünyanın da değişeceğini biliyoruz.
Bakın ne güzel bir örnek:
Bir arkadaşımın oğlu, kucağa alınmayı sevmeyen kedisini kucağımıza aldığımızda “Kediyi kucağa almayın!” şeklinde sert notlar bırakıyor salona.
Bir çocuğun bu yaşta hayata hayvanların perspektifinden bakabilmesi ve sorumluluk hissetmesi, sorumlu anne-babalarla yetişen çocukların farkını gösteriyor.
Anne ve babanın hayata bakışı, hayat algısı doğrudan etkiliyor çocukları. Tam tersi olduğunda da aynı mekanizma geçerli:
Sokakta hayvanlara rahatça tekme atan bir çocuğa kızmak boşa; sokak köpeğini “şehir atığı” olarak gören bir anne-babanın çocuğunun dışarıya yansımasını görüyoruz sadece.
Et yiyecek miyiz, yemeyecek miyiz, vücut gelişimi için elzem midir tartışmaları bitecek gibi değil, fakat hayvan ölülerinin birer lüks tüketim malzemesi olarak kullanımını beslenme konusundan daha kısa zamanda çözmek mümkün.
Bir hayvanın yavrusunun derisini bir lüks tüketim malzemesi olarak kullanmamak...
Bir “prestij öğesi” olarak algılamak ve algılanmasına vesile olmamak mümkün.
Çetin kış koşullarından korunmak için hayvan derisine sarınmaya ihtiyacımız da yok.

Haberin Devamı

Gelecek bu haberde...

Haberin Devamı

Bakın güzel haber önceki gün The Economist’ten geldi. Bir Amerikan firması, fabrika üretimi bir deri geliştiriyor ve bu deriyi iki sene içinde piyasaya sürmeye hazırlanıyor.
Suni deri demek doğru değil bu ürüne. Gerçek deri özellikleri gösteriyor; firma, bunu hayvan öldürmeden, bir tür maya ile kolajen üreterek yapıyor.
Şöyle ki, genetiği değiştirilmiş bir tür mayayla, büyükbaş hayvanların derisindeki kolajen proteinine benzer bir protein elde ediyorlar.
Deriye güç ve esneklik sağlayan kolajene benzer bu protein sayesinde gerçek deriye benzer bir ürün elde ediliyor.
Sonraki süreç, ham derinin işlenme sürecine benziyor.
Kurutuluyor, boyanıyor ve geleneksel yöntemlerle son haline getiriliyor.
Ederi, gerçek deri kadar, yani pek hesaplı olmayacak bu fabrika üretimi deriler.
Bu deriyle, devekuşu veya timsah derisinin benzerleri yapılabilecek.
Bu malzemeden ilk olarak bir tişörtün yapılacağını yazmış The Economist.
Ekim ayında New York’te görücüye çıkacakmış.
Soyu tükenmekte olan vahşi hayvanları avlayanların sonunu getirir mi bilmem ama sorumlu tüketicilerin laboratuvarda üretilen bu deriyi tercih edeceklerine eminim.
Önce bir kişi tercih eder, sonra on kişi, yüz kişi, bin kişi, milyonlar... Değişim bir kişinin verdiği sorumlu kararla başlıyor aslında.
Hayatın her alanında o “bir kişi” olmak, çürümeye, yozlaşmaya, şiddete, haksızlığa, sorumsuzluğa en büyük engel. Her zaman o “bir kişi” olma cesaretini göstermek lazım.

Yazarın Tüm Yazıları