Değişen tek konu: Cüret

Türkiye’de on yıllar boyunca taciz haritası çıkaracak olsak, hayatının herhangi bir döneminde taciz edilmemiş kadını zor buluruz.

Haberin Devamı

Aile içinde, sokakta, işte, toplu taşıma araçlarında, parkta...
Aklınıza gelebilecek her ortamda hayatları boyunca en az bir kez cinsel saldırıya maruz kalır kadınlar. Kalırız.
Dönemler değişir, rüzgarlar değişir, konular değişir ama bir konu değişmez: Kadına yönelik şiddet ve cinsel saldırılar.
Bu iki konu tüm kökleriyle tutunur her döneme.
Cinselliğin, kadın cinselliğinin ayıp sayılması, dürtüleri baskılayan, üzerini örtmeye çabalayan bir kültür ve toplum...
Yıllar boyunca değişmedi bu vaziyet, bir günde de ortaya çıkmadı.
Kadınlar yaşamları boyunca enselerinde taciz belasıyla yaşadı ama bugünün farkı ne derseniz, “meşruiyet” kazanmış olması derim.
Neden? Bir devlet adamı dahi kıyafetini beğenmediği kadına vuran adamı kınarken “Bu yanlıştır”ı vurgulamak yerine “Mırıldanırsın geçersin” diyebiliyorsa, o ülkede kadına şiddet meşruiyet kazanmıştır.
Geçmişte sözde muhafazakâr eril kültürün sosyal yaşamda bu kadar kendini söz sahibi hissetmediği zamanlarda da vardı taciz.
Daha azdı belki ama hep vardı. “Olmadığı bir zaman” görülmedi.
Peki biz ne yaptık?
Bunu değiştirmek yerine üzerine kat çıktık bu devirde.
Taciz arttı, şiddet arttı, çıta yükseldi.
Çıta sadece kadın cinayetlerinde, şiddette değil, dilimizde de yükseldi.
Eskinin acayiplikleri bugün magazin haberi diye önümüze geliyor, biz de konuşuyoruz.
Bugün birtakım magazin figürleri “Kadın terliği ayağıma getirecek” tipi saçmalıklar dökülüyor, üstelik bunları “Ne var yani bunda?” hissiyatı taşıyarak yapıyorsa, çıta yükselmiştir.
Dilimizde de, algımızda da yükselmiştir.
Kadını bu kadar aşağıya çektikten sonra, zaten halihazırda kadını eşya gibi gören adamların kendilerini haklı görerek “Bu parkta bu kıyafetle dolaşmayacaksın” dediklerini, kadınları kovalamaya çalıştıklarını göreceğiz tabii.
Rastlantı mı?
Bu adamlar kendilerini haklı görüyorlar.
Mahkemeye çıkınca da olay anındaki sözlerini tekrarlıyorlar.
Konu onun kafasındaki çarpık kadın imgesi değil, kadın görünce cinsel objeyle karşılaşmış olması değil. “Düzgün giyinseydi” diyor.
“Ben aklımdaki sapkın düşüncelerimi dizginleyemiyorum hakim bey, beni tedavi ettirin” demiyor, çünkü halinde bir acayiplik göremiyor!
Ona, bu akıl hastalığına yaklaşan halinin acayipliği değil, kadının bir karış görünen etinin “ahlaksızlığı” öğretilmiş çünkü!

Haberin Devamı

Beğenmeyen yallah nereye isterse!

Haberin Devamı

Kadın belirli bir şekilde örtünmezse, isterse atomu parçalasın, isterse Stephen Hawking ile yarışsın, bir önemi kalmıyor kimilerinin gözünde.
İşte, değişmesi gereken “Belirli bir şekilde örtünen, evli ve anne kadının toplum normlarında normal sayılması” iken, bu anlayışı eğitimle değiştireceğimize kat çıkıyoruz.
Devlet buna kendi söylemleriyle kat çıkarsa, eh, elin meczubu da devleti arkasına almış gibi hisseder ve şortlu kadına basar tekmeyi.
Onun algı dünyası böyle çalışır çünkü, devleti yönetmekte olan büyüklerinin söylemlerine bakar, “Ha, iyi, onlar da aşağı yukarı aynı şeyi diyorlar” der ve vaziyet normalleşir.
Bunun tek ama tek çaresi eğitim.
Eğer aile “şortlu kadın edepsizdir” diyorsa bunu eğitim kurumları düzeltecek. Bu kadar.
Ayrışmayı, kendi gibi olmayanı dışlamayı, kendine benzemeyeni ahlaksız diye etiketlemeyi değil, saygıyı, anlayışı, birliği öğretecek.
Bugüne kadar vakalar arttı, rakamlar arttı, kadının sıkıştığı cenderenin baskısı arttı ama biz yazmaktan, konuşmaktan, doğruları söylemekten vazgeçmeyeceğiz.
Kadınları baskı altına alamayacak, kocalarının “himayesi” altına sokamayacak, çalışma hayatından ve toplumsal yaşantıdan uzaklaştıramayacaklar.
Kıyafetlerine karışamayacaklar, özgürlüklerine karışamayacaklar, çünkü kadınlar hep seslerini yükseltecek, haklarına sahip çıkacak, bağnazlıkla savaşacaklar.
Savaşacağız.
Kolay olmayacak bu, hiçbir zaman kolay olmadı ama kadınlar “Seni bu kıyafetle parkta dolaştırmayacağım”lara pabuç bırakmayacak.
Beğenmeyen, kadınların arzu ettiği kıstaslarda yaşadığı ülkelere taşınabilir.

Yazarın Tüm Yazıları