Bir zehir türü olarak popüler müzik

Eskiye, tarihe, geçmişte olan bitene, yaşamadığı bir zamanın resmine karşı büyük bir ilgi ve sevgi besleyen nostaljik bünyelerin, “yeni” hissine kendini yakın hissetmesi zor.

Haberin Devamı

Eskilerden bir plak, eskilerden bir kitap, bir dergi, bir ezgi, bir obje... Eski günlere dair bir fotoğrafa, bir kartpostala boğazında düğümle bakan bünyeler için “popüler ve yeni” kelimeleri ancak bir “yaşadığı andan uzaklaşma ve geçmişe daha çok bağlanma” sebebi...
Geçmişe bağlanmanın başka sebepleri de var tabii. “Yeni” olanın her zaman iyilik getirmemesi mesela.
Eskiyi iyi taraflarıyla birlikte ortadan kaldırma hali değer bilmezlikle bir araya geldiğinde, milyonlarca insan için önemli olan ne varsa hepsi birer birer yıkıldığında, insanın nostalji bağımlılığı yeni bir boyut kazanıyor.
Müzik için de geçerli bu...
Eski duyguları geri çağıran, çocukluğunuzdan kareleri hatırlatan bir parça ile radyoda kulağınıza çalınan, hepsi aslında aynı şarkıymış gibi hissedilen bir pop parçasını aynı yere koyar mısınız?
Sadece duygusal bağ değil bana bunları söyleten; bugünün müziğiyle geçmiştekini karşılaştıramıyorum artık.
Az olan iyi işleri tenzih ederek söylemek isterim fakat... Bir saat boyunca Türkçe pop kanallarını gezdiğimde sadece ve sadece “zehirlenme” hissi kalıyor bende.
Bir makineden çıkmış gibi tüm şarkılar; düzenleme, his, çoğunda aynı. Tabii bir biçimde takılıyorlar dile, daha doğrusu “gideri oluyor” yeni dünyamızın popüler dilinde; satıyor, çalınıyor, “tık” alıyor ve düzen sürüyor.
Sahne şovları arak, klipler arak, kıyafetler arak, fikirler arak, düzenleme arak.
Tüm Türk pop piyasası, arak üzerine kurulu bir dünya haline gelmişken, arak ama güzel bir işe “iyi” diyemiyoruz haliyle.
Resmen “çalıyor ama çalışıyor” müzik sektöründe de geçerli. Laf “Araklamış ama iyi yapmış”a dönüşüyor. Arak kaynağını bilmeyen kesim zaten çok beğeniyor, alkışlıyor, adamın/kadının yaratıcılığına hayran kalıyor ve onu “star” kategorisine sokuyor. Arakladığını gördüğü halde “iyi” diyen kesim ise “en azından eline yüzüne bulaştırmıyor” hisleriyle beğenisini dile getiriyor olmalı...
MTV Video Müzik Ödülleri’ni izlediniz mi bilmem. İnsanın tüylerini diken diken eden canlı şovların ardından bizim karaokeden hallice ödül törenlerini düşünüyor insan.
Veya “neden canlı söylemiyorsun”a “Hayranlar beni görmek için geliyor zaten, canlı söylesem ne olacak, söylemesem ne olacak, o mekan yine dolacak” diyebilen yeni nesil “star”ları...
Sadece dinleyenleri değil, iyi müzisyenleri de zehirleyen bir piyasa bu.
Hâl böyleyken “Ne varsa eskide var” demeyelim de ne diyelim?

Haberin Devamı


Konserden sonra bende kalanlar...

Haberin Devamı

Önceki gün Timur Selçuk ve Nükhet Duru’nun Sabahattin Ali’li, Ümit Yaşar Oğuzcan’lı, Münir Nurettin Selçuk’lu, Nazım Hikmet’li “eski Türkiye” şarkılarını seslendirdiği konserine yer bulup gelseydiniz, kahkaha atan, sonra ağlayıp gözyaşlarını silen, hep bir ağızdan şarkılar söyleyen ve ortak bir duyguda buluşan insanlar görecektiniz.
Münir Nurettin Selçuk’un “Aziz İstanbul”unu Timur Selçuk’tan dinlerken, kızı Mercan’ın Semazenlere selam eden etkileyici modern dans gösterisini, gözleriniz dolarak izleyecektiniz.
Timur Selçuk’un Nükhet Duru’nun dekoltesine takılıp “Ben olsam balkon konuşmasını oradan yapardım” dediğinde kahkahalara boğulacak, Aysel Gürel’in “Sevda”sında 80’lerde bir yaz akşamına dönecektiniz.
Nükhet Duru, “Beni Benimle Bırak”ın bir kısmını mikrofonsuz (evet, mikrofonsuz) söylerken Harbiye Açıkhava’yı inlettiğinde sesinin güzelliğiyle hipnotize olacak, şarkı bittiğinde ayağa fırlayarak onu coşkuyla alkışlayacaktınız.
Timur Selçuk’un sık sık Türkiye’nin bugününe gönderme yapan sözlerinden, esprilerinden sonra kopan alkış tufanını duymanızı isterdim.
Ne mutlu bize onlara sahip olduğumuz için.
Ne şanslı insanlarız, bizleri ortak bir duyguda buluşturarak esasında hepimizin eski ve güzel değerleri derinde bir yerlerde sapasağlam koruduğunu hissettirdikleri için.
Teşekkür ederiz.

Yazarın Tüm Yazıları