'Üst akıl' yapmış olmasın

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, başını Suudi Arabistan ve Mısır’ın çektiği ülkelerin Katar’a yönelik yaptırımları hakkında şöyle konuştu:

Haberin Devamı

“Yaptırımları doğru bulmuyoruz. Farklı bir oyun oynanıyor, oyunun arkasında kimler var tespit etmiş değiliz.”

Katar’a yönelik yaptırımlar öyle görünüyor ki hükümet açısından tam bir “sürpriz” olmuş.

Bölgeyle bu kadar içlidışlı olmuşken, bir de üstelik “bölgesel güç” olma peşindeyken böyle sürprizlerle karşılaşmak ezberleri bozuyor tabii.

Ezber bozulmamış olsaydı, sorumluyu teşhis etmek kolay olacaktı: Üst akıl!

Üst akıl gelip bir oyun çevirecek ve tabii ki karşısında bizi bulacaktı.

Ama her şey o kadar açık ki “oyunun arkasında” hep bir şeyler olması gerektiğini düşünen gözler, o apaçık görünen gerçeği “tespit edebilmiş değil”.

Neyin tezgâhlanmakta olduğu çok açık: Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkeler, bölgede Hamas’ın ve Müslüman Kardeşler’in Katar’ın himayesinde varlıklarını sürdürmesini istemiyorlar.

Buna bir de ABD yönetiminin İran’ı kuşatma isteği de eklenince, ortaya bu sonuç çıktı.

Türkiye’yi asıl ilgilendiren kısmının da bu olması gerekiyor zaten.

Bölgede Hamas’a ve Mısır’dan kovulan Müslüman Kardeşler’e, Katar kadar olmasa da yakın olan ikinci ülke Türkiye.

Elbette Türkiye’ye yönelik benzer yaptırımlar olmayacaktır ama bu konuda eskisi kadar “geniş” davranamayacağımızın ipuçlarını da görmek gerek.


FETÖ TAKTİKLERİ

Haberin Devamı


“PELİKAN Dosyası” adıyla bilinen “trolleme” sonucunda Başbakanlık’tan ve AKP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kalan Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu, aradan geçen bunca zaman sonra bu konudaki görüşünü ilk kez Konya Kanal 42 televizyonunda açıkladı.

“Bu taktiği ilk kez FETÖ kullanmıştır. Herkes kimler olduğunu biliyor. Burada mesele, bu davaya hayatlarını vermiş vicdanlı insanların itibarsızlaştırılarak devre dışına çıkarılmaya çalışılmasıdır. Trollere kızmıyorum, ama susanlar beni üzüyor” dedi.

Davutoğlu’nun haksız olduğunu kimse söyleyemez, gerçek böyle.

Sorun sadece bazı insanların FETÖ taktikleriyle itibarsızlaştırılmasından ibaret de değil.

Fetullahçı çetenin, Ergenekon, Balyoz, askeri casusluk ve şike davalarında uyguladığı taktikler ne yazık ki günümüzde de muhalif sesleri kısmak için sürdürülüyor.

Kim oldukları ve neye hizmet ettiklerinden şüphelenilmesi gereken “gizli tanıklar”, Fetullahçı çetenin içinde yıllarca yer alarak, her türlü namussuzluğun yapıldığı döneme tanık olup o vakit seslerini çıkarmayanların suçlamaları ile davalar açılıyor, insanlar tutuklanıyor.

Bu yöntemlerle sakatlanan davaların gelecekte Anayasa Mahkemesi’nden dönmese bile AİHM’den dönmesi kaçınılmaz.

Haberin Devamı

Bunun sonucu da gerçek suçluların da paçayı kurtarabilmeleri olur ki zaten bu davaları sakatlamaya çalışmalarının asıl nedeninin de bu olduğunu düşünmemiz için çok neden var.

Öte yandan bir diğer taktikleri de Türkiye’nin yurtdışındaki imajını olumsuz yönde etkileyerek, FETÖ ile mücadeleyi akamete uğratmaktır.

Hukukun temel prensiplerini göz ardı etmek, onların bu oyunu daha kolay oynayabilmelerinin de zeminini hazırlıyor.

Fetullahçıların bu tür taktikleri kullandıklarını, kullanabileceklerini yargıç ve savcıların akıllarından çıkarmamaları gerekiyor.



OHAL İSTİSMAR EDİLMEMİŞ


ÇOCUK İstismarı ile Mücadele Derneği’nin (ÇİMDER), Şakran Cezaevi’nde yaptığı bir bilimsel çalışma ile ilgili raporun yayınlanmasının OHAL gerekçe gösterilerek yayınlanmasının engellendiği ile ilgili haberler üzerine bir yorum yazmıştım.

Adalet Bakanlığı Basın Danışmanlığı’ndan aradılar ve raporun yayınlanmamasının OHAL ile ilgili olmadığını belirterek söz konusu bilimsel çalışmayı yürüten Prof. Dr. Eda Şeyda Aksel’in, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı bir dilekçeyi bana ilettiler.

Prof. Dr. Aksel, bu dilekçesinde Adalet Bakanlığı ile daha önce varılan anlaşma gereğince raporun yayınlanmasının izne tabi olduğunu açıklıyor.

Raporda yer alan bulguların gerek yurtiçinde, gerekse yurtdışında bazı bilimsel toplantılarda uzmanlar ile paylaşıldığını vurguluyor.

Raporun yayınlanmamasının nedeninin Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün “çocukların yüksek yararlarını göz önünde bulundurması” olduğunu belirtiyor.

Prof. Dr. Aksel, projenin amacından saptırıldığını düşünerek, Yard. Doç. Dr. Türkan Yılmaz Irmak ile birlikte ÇİMDER’den de istifa etmiş.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Bilimsel bir çalışma ile elde edilen sonuçların kamuoyuyla paylaşılmasında ben bir sakınca göremiyorum.

“Çocukların yüksek yararlarını korumak için” yapılacak şey, araştırma sırasında görüşülen çocukların kimliklerini saklamak olmalıydı, bütün raporu saklamak değil.

Benzer çalışmaları sürdüren akademisyenler için, ceza ve tevkifevlerinde görev yapan uzmanlar için yararlı olabilecek bir çalışmayı saklamak yerine paylaşmak daha doğru olurdu.

Yazarın Tüm Yazıları