Operasyonların birinci yılında manzara

DÜN gazetelerde Nusaybin’in “kurtuluşu” ile ilgili bir fotoğraf vardı.

Haberin Devamı

Gerçi o harabeye ne kadar “Nusaybin” denilebilir, bilmiyorum.

 

Meydana benzer bir yerde dört zırhlı araç ve bir grup asker var. Bazı yıkıntıların üzerine büyük Türk bayrakları asılmış.

 

Görüntü, Suriye iç savaşında gördüğümüze benzer yanmış, yıkılmış, harabeye dönmüş bir kent.

 

82 gün süren bir savaşın ardından PKK’nın elinden geri alınmış Nusaybin ve bu fotoğraf o geri alınışı gösteriyor.

 

Nusaybin, tek örnek değil.

 

Şırnak, Diyarbakır Sur, Cizre, Silopi, Yüksekova’da da aynı görüntü var.

 

Haberin Devamı

PKK’ya karşı operasyonlara izin verilen 7 Haziran 2015’ten bugüne geçen bir yılda 550’den fazla şehit var.

 

500’e yakın vatandaşımız bombalı saldırılarda hayatını kaybetti.

 

Güneydoğu’daki operasyonlarda kaç sivil vatandaşımızın hayatını kaybettiğini bile tam olarak bilemiyoruz.

 

Aynı dönemde 7 bine yakın PKK militanı TC vatandaşı da çatışmalarda öldü.

 

Yaraları kolayca sarılamayacak kaç gazi var, kaç kişi gözünü, bacağını kaybetti bilmiyoruz. Onlar istatistik bile olamıyorlar.

 

Son bir yılda AKP iktidarı döneminde yaşandı bütün bunlar.

 

“Kürt açılımı” diye başlayıp, “demokratik açılım” teraneleriyle sürdürülen ama AKP açısından sadece “oy avcılığı” olarak görülen dönemin sonucu bu.

 

Oy almak için PKK’nın faaliyetlerine göz yumulması gerektiğini düşünüyorlardı, göz yumdular. Kentler barikatlarla, bombalı tuzaklarla, cephanelerle doldu.

 

Haberin Devamı

Sonra yine aynı nedenle PKK ile savaşa karar verdiler, sonucu yukarıda özetlediğim tablo, yitirilen canlar, harabeye dönen kentler!

 

Ve böyle iç savaş görüntüleri içindeki bir ülkede vurdum duymazlıklarının üzerine de yok.

 

Kadınların ne zaman “tam ya da yarım” olacağını tartışıyorlar.

 

İstanbul’un fethini, Kut’ûl Amare’yi, Çanakkale’yi kutluyorlar ama sıra TBMM’nin kuruluşuna gelince akıllarına şehitler geliyor, matem tutmaya karar veriyorlar.

 

Tek dertleri var: Cumhurbaşkanı’nın istediklerini yerine getirmek, bir dediğini ikiletmemek.

 

Mektubunu bile ayağa kalkıp huşu içinde dinliyorlar. Neredeyse ilahi güçler de vehmedecekler.

 

“Bu kadar insan bizim hatalarımız nedeniyle öldü, bu kadar kent bu hatalarımız nedeniyle harabeye döndü” diye pişmanlık duyacaklarına, “Partili

 

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı gelirse Türkiye uçar” diye ahkâm kesiyorlar.

 

Sonuçta Türkiye’yi getirdikleri yer işte burası: Yanmış yıkılmış şehirler, çökmüş turizm sektörü, dışarıdaki itibarı yerlerde bir ülke!

 

DÜRÜSTLÜK CEZASIZ KALMIYOR

 

ENERJİ Bakanı Berat Albayrak istediğini gerçekleştirdi ve elektrikteki kaçak ve kaybı, elektrik faturasını düzenli ödeyen dürüst vatandaşların sırtına yıktı.
Türkiye’de elektrik enerjisinde kaçak ve kayıp miktarı, sisteme verilen elektriğin yaklaşık dörtte birine ulaşıyor.

 

AB ülkelerinde bu oran yüzde 7.

 

Bunun nedenleri belli: Enerji nakil hatlarımızda sorunlar var, yeterli geliştirme yapılmıyor, çünkü elektrik dağıtımını yapan şirketler buna yatırım yapmıyorlar, paralarını buna harcamak istemiyorlar.

 

Haberin Devamı

İsteklerine sıcak bakan bir de Enerji Bakanı bulmuşlar, şimdi bu kaybın faturasını vatandaşlara yıkıyorlar.

 

Sisteme verilen toplam elektrik enerjisinin yaklaşık yüzde 15’i kaçak olarak kullanılıyor.

 

Bunu sadece dar gelirlilerin mecburiyetten yaptıkları bir iş zannetmeyin.

 

Birçok fabrikanın, sanayi işletmesinin de kaçak elektrik kullandığı bir sır değil ve bunun faturasını da şimdi dürüst vatandaşlar ödeyecek.

 

Tam AKP iktidarına yakışır bir uygulama bu: Dürüstü cezalandır, dürüst olmayanı, işini doğru yapmayanı ödüllendir!

 

IRKÇILIĞIN EN KABA HALİ

 

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’dan tutun Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a kadar birçok siyasetçi, seçilip Alman Parlamentosu’na giren Türk asıllı

 

Haberin Devamı

Alman parlamenterlerin “kanı” ile ilgili yorumlar yapıyorlar.

 

“Sütü bozuk” diyen de var “Kansız” diyen de, “Kanlarını testten geçirmek gerekir” diyen de!

 

Bir cahil profesör de çıkmış “Bunları Türk vatandaşlığından atmak gerekir” diyor.

 

Yahu, adamlar zaten Alman vatandaşı oldukları için seçilip Almanya’da parlamenter olabilmişler. Kimi nereden atıyorsun?

 

Türk asıllı Alman parlamenterlerin görüşlerine katılmak ya da katılmamak mümkün. Katılan da olabilir, katılmayan da.

 

Ama beğenmediğimiz bir fikre sahipler diye üzerlerine böyle gidilmez.

 

Hani siz “demokrat” olarak tanımlıyordunuz kendinizi? Herkes sizin gibi düşünmek zorunda mı?

 

Bütün bu tepkiler bir tek şeyi gösteriyor: Türkiye’deki siyasal İslamcılığın altında da en kabasından bir ırkçılık yatıyor.

 

Ve bir kez daha kanıtlanıyor ki siyasal İslam ile demokrasi bir arada bulunamayacak iki kavram.

Yazarın Tüm Yazıları