Önüne gelen hacı amcaları çarpıyor!

FETHULLAH Gülen cemaatine karşı operasyonlar tam gaz sürüyor. Önceki gün de 105 gözaltı ile sonuçlanan bir operasyon yapıldı.

Haberin Devamı

Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamadaki şu bölümü dikkatlerinize sunmak isterim:

“Yapılan tahkikat sonucunda, burs, kurban parası, abonelik ücretleri ve himmet olarak verilen ve toplanılan paraların, yardım ve bağışta bulunan kişilere vaat edilen amaçlar doğrultusunda kullanılmadığı, dini duygular istismar edilerek toplanılan para ve çeklerin, Bank Asya’nın bazı şubelerindeki belirli hesaplara aktarıldığı, bu hesaplarla ve hesap sahipleri ile bağlantısı ve ticari ilişkileri bulunmayan örgüt yöneticilerince kullanıldığına yönelik bilgi ve bulgulara ulaşılmıştır.”

Çok tanıdık bir suçlama.

Deniz Feneri davasına siyasetin müdahalesinden önce bakan Savcı Abdülvahap Yaren, Afrika’daki aç çocuk fotoğraflarını göstererek şöyle konuşmuştu:

“Yardım paralarının buralara gitmesi gerekiyordu. Peki, nereye gitti? Evli kadın, evli adamlar, metreslerini elinde tutmak için zekât paralarını bu şirketlere hisse payı olarak aktarmışlar. Niye? Cinsel istismara, şantaja devam etmek için. İşte bunun için mala el koyduk. Zekât hırsızlarını koruma altına alan bir güç var.”

Hatırlarsınız, Almanya’da sürdürülen bir başka soruşturma da İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı ile ilgiliydi.

Savcılık bu teşkilatın 2005–2009 yılları arasında “kurban keseceğim” diyerek toplam 377 bin bağışçıdan kurban başına 100 Euro topladığını ama bu paranın 11 milyon Euro’luk bölümünün amaç dışı kullanıldığını tespit etmişti.

Yine Almanya’da mahkemenin “yüzyılın dolandırıcılığı” olarak tanımladığı Deniz Feneri e.V. davasının sanıkları fakirlere yardım için toplanan 41 milyon 423 bin Euro’yu amaç dışı kullanmak ve dolandırıcılık suçlarından mahkûm olmuştu.

Ortaya çıkıyor ki “neci” olursa olsun, İslam’ı kendi siyasal toplumsal amaçları için kullananların çok ciddi ahlaki sorunları var.

Fakir fukaraya yardım edeceğiz, çocuk okutacağız, cami yaptıracağız, Kuran kursu açacağız diyerek inanmış, saf Müslümanlardan yardım paralarını topluyorlar ve sonra bu paranın bir bölümünü “amacı dışında” kullanmakta da bir sakınca görmüyorlar.

Deyim yerindeyse, ülkenin saf mütedeyyin Müslümanlarını önüne gelen “çarpıyor”!

Hacı amcalar, hacı teyzeler, biriktirdikleri üç kuruşu bu cemaat ve derneklere kaptırıyor.


'VİZE KALKACAK' KANDIRMACASI
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, AB ile imzalanan mülteci geri kabul anlaşması karşılığında haziran ayında Türk vatandaşlarına vize kalkmazsa Türkiye’nin de üzerine düşeni yerine getirmeyeceğini söyledi.

Dışişleri Bakanı da daha önce aynı şeyi tekrarlamıştı.

Belli oluyor ki haziran ayında vizenin kalkacağına ilişkin pek fazla ümitleri yok, Avrupa’ya mülteci sopası gösteriyorlar.

Bu bir sürpriz değil. Çünkü söz konusu anlaşmaya göre vizenin kalkması, Türkiye’nin 72 koşulu yerine getirmesine bağlı.

Bu koşulların bir bölümü yerine getirilmiş ama sırada bekleyen 35 koşul daha var.

Ve Türkiye’yi yönetenler, bu 35 koşulu yerine getirmeyeceklerini bildikleri halde vatandaşları oyalıyor, kandırmaya çalışıyor.

Mesela bu koşullardan biri şu:

“Güvenlik güçlerinin olası insan hakları ihlallerini denetleyecek bir bağımsız komisyon kurulması.”

Bir yandan operasyonlar nedeniyle doğabilecek hukuki sorunlar için askeri mahkemeleri yetkili kılmak düşünülürken, diğer yandan bu nasıl olacak?

Koşullardan bir diğeri şu:

“Organize suç ve terörizme ilişkin yasal çerçevenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM içtihatları, AB müktesebatı ve AB üyesi devletlerdeki uygulamalarla uyumlu olacak şekilde gözden geçirilip düzenlenmesi ve mahkeme, kolluk kuvvetleri ve güvenlik güçlerinin uygulamalarının kişi güvenliği ve özgürlüğü, adil yargılanma hakkı; ifade, toplanma ve dernek kurma özgürlüğü ile uyumunun sağlanması.”

Bir yandan “Türk tipi terör tanımı” yapacağım deyip, beğenmediklerini vatandaşlıktan atma hesapları yapan bir hükümet, bu koşulu yerine getirebilir mi?

Hükümet, bütün bunları yapmak istiyor olsaydı, zaten bugüne kadar kırk defa yapacak kadar zamanı vardı.

Şimdi geldik Nisan ayının 20’sine.

Yıllardır iktidarda olan hükümet, bu işleri bugüne kadar neden yapamadı? Önümüzdeki 40 gün içinde nasıl olup da yapacak?

Başbakan bir anlatıverse de hepimiz öğrensek.


CİDDİYE ALMANIN SONU
ALMANYA’da, ZDF televizyonunun hiç de zeki olmayan bir sunucusunun yazdığı aptalca metin üzerinden kıyametler koparılmasaydı, iş bu dereceye kuşkusuz ki gelmezdi.

Mizah ile ilgisi olmayan, alt alta sıralanmış hakaretlerden ibaret bu “şiir”, bu kadar ciddiye alınmamalıydı.

Ama herkes birbirine gaz verdi ve sonunda iş İngiltere’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik hakaret içerikli şiir yarışması düzenlenmesine kadar vardı.

Bunun dalga dalga yayılacağını da göreceğiz.

Çünkü Erdoğan’ın bugün Batı’daki imajı bir otoriter lider imajı.

O ülkelerdeki ifade özgürlüğünden yararlanılarak bu imaj ile dalga geçilecek her şey yapılacaktır.

Kuşkusuz ki bunların içinde tıpkı Almanya’da olduğu gibi düpedüz hakaret sayılacak sözler de olacaktır.

“Bu meseleyi bu hak ettiğinden daha fazla büyütmeyin” derken buna dikkat çekmeye çalışıyordum.

Ve şimdi “dava açalım, hapiste süründürelim” görüşünde olanları bekleyen en büyük tehlike, Almanya’da mahkemenin bu olayla ilgili beraat kararı vermesi olur.

Yazarın Tüm Yazıları