Demokrasi uzak bir rüya mı olacak?

REFERANDUMU tartışmalı hale getiren YSK kararından sonra, yakında hepimiz AİHM uzmanı olacağız gibi görünüyor.

Haberin Devamı

Bu konuda nasıl gelişmelerin olabileceğini eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Rıza Türmen, Hürriyet’e anlattı. Dünkü gazetede bulabilirsiniz.

Mahkemenin hangi şartlar oluşursa bu davaya bakabileceğini açıkladı.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) daha önce Mansur Yavaş’ın başvurusu ile ilgili kararını hatırlatarak, AYM’nin de, AİHM’nin de bu konuda yetkisiz olduğunu söylüyor.

Üst derecede hukuk bilgisini gerektiren bir konu bu ve siyasal tartışmalardaki tutumumuza göre istediğimiz yere çekiştirebileceğimiz bir durum da değil.

YSK’nın kararlarının kesin olduğunu herkes biliyor, mahkemeye götürülemeyeceği de bir başka gerçek.

Bu olayın ne yönde gelişeceğini bekleyip görmek gerekecek.

Ancak, üst derecede hukuk bilgisini gerektirmeyen bir durum, aynı tartışma ile ilgili olarak yaşanmaya devam ediyor.

Bu da protesto gösterisi ve toplantıları düzenlemek hakkı ile ilgili.

Dün de yazmıştım, bu kez de dün sabaha karşı sendika.org editörü Ali Demirhan gözaltına alındı.

Polis, Demirhan’ın bürosunu bastı.

Gerekçe şu: “Yapılan oylama sonucunu meşru göstermemeye çalışarak sosyal medya hesapları üzerinden yapılan eylemleri organize etmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret.”

Yeni bir suç icat edilmiş: “Yapılan oylamanın sonucunu meşru göstermemeye çalışmak.”

Bu suç, kanunlarımızın neresinde yazıyor, gerçekten merak ediyorum.

Bu açıkça bir düşünceyi ifade etmenin kısıtlanması demek.

Öte yandan “eylemleri organize etmek” diye bir başka suç daha yaratılmış.

Anayasa’nın açık hükmü ve üst hukuk kuralımız haline gelmiş AİHM kararları ortada dururken, polisin ya da savcılığın icat ettiği bir suç bu.

Şiddete başvurulmadığı sürece, bu tür eylemler düşünce özgürlüğünün bir uzantısı. Ve böyle suçlar icat etmek demokrasimizin geleceği açısından da en büyük tehdidi oluşturuyor.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AİHM ve yargı kararları ile garanti altına alınmış hakların, yaratılmış suçlamalar ile kullanılmasının engellenmesi, bu ülkede demokrasiyi iyice yok etmek anlamına geliyor.

Referandum ile kabul edilen Anayasa değişiklikleri yürürlüğe tam olarak girdikten sonra, nasıl bir ülkede yaşayacağımızın ipuçları bunlar.

Partili Cumhurbaşkanı’nın bizlere çizeceği demokratik hakların çerçevesinin dışına çıkamayacağımızı gösteriyor.

Seçilecek Cumhurbaşkanı, hangi partili olursa olsun, hukukumuzun ve haklarımızın onun insafına kalacağını şimdiden ilan ediyor.

Özgürlükçü ve geniş mutabakata dayalı bir anayasa için yola çıktık, varabildiğimiz yer bir polis devleti.

Türkiye gibi bir ülke demir yumrukla ne kadar idare edilebilir?


DÜNYANIN EN İYİ MÜŞTERİSİ
GIDA fiyatlarındaki yükselişin yol açtığı enflasyonu düşürmek için kırmızı et ve nohuttan sonra kuru fasulyede ve kırmızı biberde de ithalat vergileri sıfırlanacak.

Nohuttaki vergi indiriminin fiyatlara yansımadığı gerçeğini bir kenara bırakıyorum.

Bu karar, Türkiye’nin tarımsal üretimini kaçınılmaz şekilde etkileyecek ve düşürecek.

Gıda fiyatlarını kontrol edeceğim derken, çiftçinin, köylünün geçim kaynağı yok edilecek.

Sadece bu iktidar döneminde, nohut üretimindeki düşüş 200 bin tona ulaşıyor.

Bunun nedeni çiftçilerin açgözlü olması değil.

Tarımsal üretimdeki girdi artışlarını fiyatlara yansıtamayan üretici, üretmekten vazgeçiyor, bu kadar basit.

Geçici önlemler ile enflasyona makyaj yapmaktansa, üreticiyi rahatlatacak destekleme politikalarının devreye sokulması gerekiyor ki çiftçi ürettiğini satarak geçinebilsin, üretim artsın.

Benim gençliğimde Türkiye’nin, Avrupa ve Ortadoğu’nun “kasabı, manavı” olacağı söylenirdi.

Tarımsal üretimimizin kendimize yettiği ile övünülür, bu açıdan dünyanın sayılı ülkelerinden biri olduğumuz anlatılırdı.

Yıllardır izlenen hatalı politikalar sonucunda, “kasap, manav” olmaktan vazgeçtik, dünyanın en iyi kasap ve manav müşterilerine dönüşüyoruz.

Hükümetin, bu gerçeği görerek orta ve uzun dönemde tarımsal üretimi nasıl artıracağını düşünmesi gerekiyor.


ENDİŞELERİ GİDERMEK İÇİN
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, referandumdan 2 gün önce TRT ortak yayınında şunu söylemişti: “Şu an itibarıyla tüm araştırma gruplarından bize gelenler, hepsi de hemen hemen olumsuzu hiç yok, hepsi ‘evet’ istikametinde. Ama bakıyorsunuz aralarında birer, ikişer, üçer puan var. Bunların içerisinde açık ara olanlar da var. Pazar günü öyle zannediyorum ki, çok çok farklı bir netice de ‘evet’ lehinde gelebilir. ‘Evet’ lehinde çıkacak olan bu netice, milli iradenin bu yeni yönetim sistemini ne denli benimsediğini de ortaya koyacaktır.”

Yüksek Seçim Kurulu’nun, referandum oylamasını kötü yönetmesinden kaynaklanan nedenlerle tartışmalı hale gelen referandum sonucunu biliyoruz:
“Evet” diyenler yüzde 51.4. “Hayır” diyenler yüzde 48.6.

“Milli iradenin” kontrolsüz–dengesiz başkanlık sistemini ne kadar benimsediğinin göstergesi de bu.

Evet, “atı alanın Üsküdar’ı geçmesine” yeterli belki ama Cumhurbaşkanı’nın istediği güçte olmadığı da çok açık. Yeni sisteme göre görev yapacak Cumhurbaşkanı’nın seçimine de daha çok var. Ve bu süre içinde Siyasi Partiler Kanunu’ndan Seçim Kanunu’na kadar birçok kanun değişecek.

Sistemin endişe yaratan kusurlarını tamamen ortadan kaldırabilmek belki mümkün değil ama bu kanunlar ile hiç olmazsa Meclis’in biraz daha güçlenmesini sağlayacak adımlar atılabilir.

Bakalım, AKP ve Cumhurbaşkanı, hangi yolu tercih edecek?

Yazarın Tüm Yazıları