Beyaz Toros günleri

BÖYLE bir durum ile günün birinde karşılaşacağımız sürpriz değildi. Basit bir durum yani. Çarşamba gelirse, arkasından perşembe gelir!

Haberin Devamı

BÖYLE bir durum ile günün birinde karşılaşacağımız sürpriz değildi. Basit bir durum yani. Çarşamba gelirse, arkasından perşembe gelir!

 

Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ardından, günün birinde HDP’li milletvekillerinin tutuklanmalarını beklemek gerekiyordu, o gerçekleşti.

 

Sadece zamanını kestiremiyorduk.

 

Demek ki onun için de Cumhurbaşkanı ile MHP Genel Başkanı’nın bir minik zirve toplantısı yapması gerekiyormuş.

 

Böylece “Beyaz Toros günleri”ne dönmüş bulunuyoruz.

 

“Beyaz Toros günleri”nde milletvekilleri, TBMM’den toplanıp kafalarından bastırılarak polis araçlarına bindirilmişlerdi.

 

Haberin Devamı

Şimdi bir gece yarısı kapıları kırılarak toplandılar.

 

Bu operasyonlardan sonra “Dağdaki çobanın oyuyla profesörün oyu bir mi” diyenlerin kulaklarını çınlatmak gerekiyor.

 

Belediyelere devlet memurlarından kayyum atanmasından sonra milletvekillerinin de hapse tıkılmalarıyla o noktaya gelmiş bulunuyoruz:

 

“Diyarbakır’daki Kürt’ün oyuyla, memleketin başka yerlerindeki Türk’ün oyu bir mi?”

 

Demek ki değilmiş.

 

Bir demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biri serbest seçimlerdir.

 

Diğer olmazsa olmaz koşul da kuvvetler ayrılığıydı.

 

Kuvvetler ayrılığına veda edeli çok olmuştu, şimdi serbest seçimlerle halkın oyunu alarak milletvekili olanları da hapse tıkarak bir diğer koşulu yok etmiş bulunuyorlar.

 

Artık temsil yeteneğinin bir bölümünü kaybetmiş bir Meclisimiz, bağımsızlığı ciddi şekilde zedelenmiş bir yargımız, yürütmenin emrinde paralize olmuş bir yasama organımız var.

 

Haberin Devamı

Böylece siyasal İslamcılar ile Kürt milliyetçilerinin çok istedikleri bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.

 

Birisi elindeki iktidar gücüyle her şeyi yapabileceğine inanıyor, diğeri onun her şeyi yapabilme gücünün yol açacağı sorunlarla kendi nihai hedeflerine varmanın planlarını yapıyor.

 

Bir kişinin her türlü gücü elinde toplama hırsı ve kararlılığı, Türkiye’yi bir meçhule doğru sürüklüyor.

 

KARDEŞLİK VE HÜRRİYET Mİ? AMAN HA!

PROFESYONEL Futbol Disiplin Kurulu, Fethiyespor’a iki sezon önce kesemediği cezayı bu kez “zamanın ruhuna uygun olarak” kesme fırsatı buldu ve 5 bin lira ceza verdi.

Fethiyespor oyuncuları, iki sezon önce Fenerbahçe maçına çıkarken “Yüce Atatürk” yazılı tişörtler giydikleri için cezalandırılmak istenmişti.

 

Haberin Devamı

O günkü kamuoyu tepkisi o cezanın iptalini sağlamıştı.

 

Şimdi bu cezanın nedeni Fethiyespor’un, Amedspor maçına çıkarken taşıdığı pankart. Pankartta Nâzım Hikmet’in bir dizesi yazılıydı:

 

“Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine. Bu hasret bizim!”

 

Ülkenin batısındaki bir küçük kentin futbol kulübü, ülkenin doğusunda itilip kakılan, seçilmiş temsilcileri hapse atılan bir kentin takımıyla maça çıkıyor ve böyle bir dileği pankarta yazıp sahaya çıkıyor.

 

Ne büyük bir suç!

 

“Zamanın ruhunu” anlayamamışlar belli ki.

 

“Kardeşlik”, “hürriyet” gibi kavramlar bu zamanda geçerli kavramlar değil.

 

Çünkü muktedirin kardeşlikten anladığı hürriyet ile ilgili bir kardeşlik kavramı değil.

 

Haberin Devamı

O çatışmadan besleniyor, kamplaşmadan medet umuyor.

 

YENİ RANT ALANLARI YARATMAK

CİHANGİR’deki Roma Parkı’na belediye bir “sosyal tesis” yaptırmak istiyor.

 

Hepsi 9 dönümlük bir park bu. Ve kentin o bölgesinde, insanların soluklanabileceği tek alan.

 

Belediye, o parkı yıllarca kendi kaderine bıraktıktan sonra birdenbire hatırlıyor ve bir “sosyal tesis” yapmak için inşaat makinelerini yolluyor.

 

Dün Cengiz Semercioğlu’nun köşesinde, parka yapılacak “sosyal tesisin” bir çizimi de vardı. Cengiz bu sosyal tesise neden gerek duyulduğunu soruyordu.

 

Orada gerçek bir parka ihtiyaç olduğunu, parktaki çocuk oyun alanının yeniden düzenlenmesi gerektiğini ve sosyal tesise ihtiyaç olmadığını yazıyordu.

 

Haberin Devamı

Şöyle sormuş: “Neden ille de sosyal tesis? Neden küçük de olsa bir yapılaşma?”

 

Belediye, bu soruya dürüst bir yanıt vermeyecek tabii.

 

Yanıtı ben vereyim: Oraya bir sosyal tesis görüntüsü altında bir kafe yapılacak ve yandaş şirketlerden birine kiralanacak.

 

O şirket de orada çay, kahve, tost satarak işe başlayacak, sonra herkes alışınca o verandayı kapat, buraya bir kat çık, işi büyütecek, koyabileceği masaların sayısını arttıracak.

 

Bütün mesele yeni bir rant alanı yaratılmasıyla ilgili.

 

Orada birilerine para kazandıracak bir yer yapacaklar ki çarklar yağlansın, işler yürüsün.

 

O arada bir park yok edilmiş, o semtte yaşayanların böyle bir talebi ve beklentisi yokmuş, kimin umurunda!

 

Varsa rant, yoksa rant!

Yazarın Tüm Yazıları