Güz sancısı

Bir dağın tepesinde ve belki de iki yüzyıl yaşındaki çınar ağacının altında oturup ovayı ikiye bölen nehri seyrederken radyoda Sümer Ezgü’nün “Hani daldan yaprağını sıyırırsın ya...” diye başlayan şarkısı çalıyordu...

Haberin Devamı

Ve hazan mevsimi eylülü öyle güzel anlatıyordu ki...

Hüzünleriyle geçip gitti işte.

Bir başka deyişle ayrılıkların,

belaların,

kopuşların,

ihanetlerin,

savaşların,

kavgaların ayı gibidir sanki...

Ve bitti ve gitti bir eylül ayı daha...

Yüzümüzü sarıya, kırmızıya, siyaha boyayarak...

*

Bazen uzaklara gitmek iyi gelir insanın ruhuna.

Ve bırakıp gitmek ister yaşadığı şehri,

sokağı,

parkı,

sokak pazarlarındaki tezgâhlarda üç kuruşa dostlarını satan insanları...

Yaşanılmış yılların acısı, çilesi bir film gibi düşer akıllara ama bir nehir gibi akıp giden yaşanmışlıkların günlerini geri getirmez.

*

İstanbul’dan çok uzaklardayız.

“Gitmek biraz ölmektir” diyen şaire inat, unutabilmek için bazen gitmek lazım uzaklara.

Frankfurt, Köln, Rotterdam, Amsterdam, Brugge, Brüksel, Lüksemburg şehirlerini dolaştıkça güz mevsimine ait tüm renkleriyle her yer adeta bir tablo gibi...

Haberin Devamı

Bu tabloları gördükçe Şems-i Tebrizi’nin sözleri düşüyor aklımıza:

“Dürüstlük bir şehirdir, ben de o şehrin sultanıyım,

Onda kendim yaşayayım, kendim öleyim, kendim korunayım”.

*

Yaşadığımız şehirlere dürüst olamadık, kirlettik; sokaksız, parksız bıraktık...

Ve toprak bile isyan ediyor artık.

Bu yüzden sallanıp duruyoruz ya da yıkılıyoruz belki de.

Ya düştüğümüz yerde kalacağız ya ayağa kalkacağız ya da alıp başımızı gideceğiz bir safer ayında...

*

Uzaklarda bir yerin sokaklarındaki kaldırımlarda Rönesans’ın çocuklarına Mahzuni Şerif’in türküleri söyleniyor.

“İşte gidiyorum çeşm-i siyahım

Aramıza dağlar sıralansa da

Sermayem derdimdir, servetim ahım...”

Lakin kimse bizler gibi derdini sermaye yaparak dinleyip ağlamıyor...

*

İnsan hayatının esas meselesinin ekmek, güç, para ve kariyer olduğu günden beri şehirler suç çöplüğüne dönüşüyor...

Bir zamanlar kapıların kilitlenmediği şehirlerde şimdi çelik kapısız ev yok...

Adalet sarayları, cezaevleri, karakollar, polis merkezleri, jandarmalar, güvenlik şirketleri yetmiyor dahi...

*

Güz vakitleri işte...

Alıp başını gitmek ister insan.

Şairin dediği gibi, gittiğin yere kendini de götürürsün çoğu zaman...

Yaşadığımız şehirlere dürüst davranmadığımızı başka şehirleri dolaştığımızda daha iyi görüyor ve anlıyoruz.

Haberin Devamı

Bu yüzden de her mevsimin acısı başka çökecek içimize...

Yazarın Tüm Yazıları