Kıskandığım oyun: Savaş

Haberin Devamı

Tiyatro Pürtelaş’ın sahnelediği ‘Savaş’ı Kadir Has Üniversitesi’ndeki sahnede izledim. Burada bir konservatuvar da var. Bir çeşit uygulama sahnesi yapmışlar. Pürtelaş, Türkiye’nin en önemli tiyatro oluşumlarından biri. ‘Savaş’ çok etkileyici bir oyun. Yazarı Lars Norén, İsveç Ulusal Tiyatrosu’nun direktörlüğünü de yapmış anıtsal bir isim. Oyun, Bosna Savaşı’yla paramparça olmuş, dağılmış bir aileyi anlatıyor. Savaşta öldü sanılan bir adam evine geri döner. Adam cephede ve esir kampında tarifsiz acılar çekmiş, geride bıraktığı ailesi, hayatta kalabilmek adına insanlık dışı koşullara göğüs germiştir. Adamın erkek kardeşi şöyle der: “Biz savaşta iğrenç şeyler yaptık ama bunları kendimiz gibi yapmadık”. Savaş, insanı insanlığından çıkarır. Onu başka bir şeye dönüştürür. Savaşta önce sözcükler tükenir. Anlamlarını yitirirler. İnsanın hayatı anlamlı kılabileceği hiçbir dayanak noktası kalmaz. Savaş budur. Bu oyun, Bosna Savaşı’nda geçiyor ama özellikle bu savaşı konu edinmiyor. Çok daha büyük bir dil ve bakış var. ‘Savaş’, tiyatronun yapması gereken şeyi yapıyor. Kendine özgü bir dil kuruyor. Bir oyunun başarısı, gerçek hayatı taklit gücüyle sınırlı değildir. Büyük oyunlar hayata katkı da yapar. Bu oyun bunu yapıyor; savaşı bambaşka bir uzaya çekiyor.

Tilbe Saran ve Sermet Yeşil oyunun başrollerinde. Diğer oyuncular gibi, çok başarılılar. Tilbe Saran’ın oyunculuk tarzı bu oyun için ideal. Zaten hep zirvede. Sermet Yeşil ise özel bir yeteneğe sahip, mâlum. Müthiş bir kontrolü var ama bunu seyirciye büyük doğallıkla sunuyor. Bu oyun, Serdar Biliş’in ne kadar özel bir yönetmen olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. ‘Savaş’, konu ve yaklaşım itibarıyla sert bir oyun. Savaşın kötü bir şey olduğunun altını kalın kalın çizen, ağlak ve sıradan işlerden değil. Çok başka bir incelik var bu oyunda. Yazarı, yönetmeni, oyuncuları kutlamak lazım. Bense kıskanıyorum.

Yazarın Tüm Yazıları