Korkut Göze

İnancı gördüm

6 Haziran 2009
İYİ seçilmiş bir maçtı. Çabuk düşünen ve hızlı oynayan bir rakip karşısında testten geçecektik. Fatih Terim de sahaya benzeri sistemi uygulayacak bir onbir sürdü. Fransızlarla kafa kafaya oynamayı göze almıştık.

Kadroda hücum özellikli isimler çoğunluktaydı. Ve millilerin oyun ciddiyeti ve hırsı da Azerbaycan maçından farklıydı.

Böyle bir hevesle başladığımız oyunun 37.dakikasında bizim için her şey bir anda bitti. İbrahim Üzülmez’in Anelka’yı kaçırdığı pozisyon ve yarattığı penaltı düşünce ve planlarımızın iflasıydı.

İlk 45 dakikanın geri kalan dakikaları cesaretle başladığımız bir oyunun korkuya dönüşümüydü.

Oysa, kırmızı kart olayına dek yakaladığımız pozisyon sayısı Fransızlarla eşitti. Tuncay’ın Arda’ya çıkarttığı nefis pas... Hemen ardından Arda’nın Mevlüt’a hazırladığı pozisyon, oyunda varlığımızı hissettirdiğimiz anlardı.

10 kişi kaldıktan sonra Terim’in Mevlüt’ü kenara alıp, Eren’i savunmanın göbeğine koyması. Ve Balta’yı da Anelka’nın üzerine göndermesi gerekli bir değişimdi.

Yine de düşündüm... Anelka karşısında çabuk yıpranan ve kontrolde sıkıntılar çeken İbrahim Üzülmez’i daha önce kenara almak belki de oyunun kaderini farklı bir konuma taşıyabilirdi.

* * *

OYUNUN final bölümüne farklı duygularla başladık. En azından korkularmızdan kurtulduk. 10 kişi ile savaşmak gibi bir zorunluluğu kabullendik.

Hani, söyledikleri gibi korkunun ecele yararı olmadığını düşünüp, oyuna asıldık. Halil-Semih Şentürk değişikliği en azından hücumdaki pozisyonumuzu değiştirdi. Oyundaki Fransız egemenliğine karşın, eksik kadro ile hücum hevesimiz gerçekten önemliydi.

Oyunun genelini gözlerimde canlandırıyorum. Eksik kadro ile rakibe bayağı direnmişiz. Ve eksik kadro ile skoru tek sayıda tutmayı becermişiz.

Yine oyunda varlıklarını hissettiren bir kaç isimi hatırlamaya çalışıyorum. Beklediğimden daha fazla... Tuncay Şanlı’nın ikinci yarıdaki direnişi. Hakan Balta’nın akıllı ve dengeli oyunu. Kaleci Volkan Demirel’in kurtardığı 5 pozisyon...

Diğerlerine bakıyorum. Genç Nuri’nin rahat ve inançlı davranışları, Arda’nın ve Semih’in ikinci yarıdaki çabaları...Belki de özel bir maç, hele hele sezon sonu için alışılmışın ötesinde bir davranıştı.

* * *

FATİH TERİM, eleme grubunda oynayacağımız 4 maçın herbirini kazanacak güçte olduğumuzu söylüyor. Bunun da ötesinde kamptaki havayı anlatırken, futbolcuların Dünya kupasına gitme arzusunu sevinçle dile getiriyor.

Böyle bir isteğin hırsını dün gece gördüm. Eksik kadro ile güçlü Fransızların karşısına dikilen millilerin oyun ciddiyeti ve gayretini herkes gibi beğendim.

Bu takıma Servet ve Hamit gibi isimlerin de katılacağını düşünerek, umudumu hep diri tutuyorum.
Yazının Devamını Oku

Son fotoğraflar

2 Haziran 2009
LİGİN son haftasında birkaç fotoğraftan bir hayli etkilendim. Aklıma geldikçe hala sarsılıyorum. Hangisinden başlasam...

Biri Denizlispor-Beşiktaş maçında Mustafa Hoca'nın İbrahim Üzülmez'in koluna taktığı kaptanlık bandı. Denizli, bu beklenmedik davranışla Üzülmez'in kırık kalbine adeta damardan girdi...

Belki duygusal düşünüyorum. Yine de inanıyorum, koluna takılan bu bant, İbrahim'e bir kardeş kavgasının tüm kötü anılarını bir anda unutturdu.

O bant, sezon başında kolundan alınırken... Daha sonra kulüpten ihracı konuşulurken... Ve kulüp bulması önerilirken yaşadığı acıların hepsinin bir anda bittiğini düşünüyorum.

Belki delidir ama çocuk gibi bir yüreği vardı İbo'nun!

***

Yazının Devamını Oku

Çocuktan aldım haberi

31 Mayıs 2009
HABERİ, G.Saray derbisinden sonra mahalle aralarında top peşinde koşan çocuklardan almıştım. Her birinin sırtındaki forma siyah beyazdı. Onlar herkesten önce inanmıştı Beşiktaş’ın şampiyonluğuna. Ve bu inançlarını da günler öncesi taşıdıkları formanın göğsüne yazmışlardı.

Şampiyonluk bizim Kupa bizim!

Beşiktaş, Denizli’de şampiyonluk kupasını kuçaklarken, aklıma bir süre önce Yıldırım Demirören’in sözleri geldi...

Birileri Beşiktaş’ı, 3 büyükler listesinden silmek istiyordu. Ve bunun de için inanılmaz bir çaba sarfediyorlardı. Başkan, Beşiktaş’ı böyle bir girişimden birlik ve beraberlikle kolkola kurtaracaklarını haykırıyordu.

Şimdi, Beşiktaş forması ile koşuşan çocukları gördükçe, bu sevgiyi o minik gönüllere tekrar taşıyanların ne büyük bir iş başardıklarını daha iyi anlıyorum. Ve diyorum ki... Bu iki kupa tükenmeye yüz tutan bir sevgiyi geri getirdi!

Bu sevgi için emek veren herkesi kutluyorum.

* * *

BİR sözü her fırsatta tekrarlamak gibi bir alışkanlığımız vardır...

Eğri oturup doğru konuşalım. Başkan Yıldırım Demirören’in Beşiktaş sevgisine, yönetimin yürekten çabalarına hep inandım. Bu nedenle her yanlış kararı ve kötü bir adımı karalamak gibi bir hevese kapılmadım.

Daha doğrusu Akaretlerdeki Beşiktaş ile değil sahadaki Beşiktaş ile ilgilendim. Ancak, doğru ve yanlışları dostlarla konuşarak Beşiktaş’ın sosyal yönü ile ilişkimi de sıcak tuttum.

Bu sohbetlerin birinde bir arkadaşım bir soru yöneltti bana.

Beşiktaş yönetiminin Mustafa Denizli tercihi için ne dersin?

Hiç düşünmedim ve hemen yanıtladım...

Yaptığı en doğru işlerden biri!

Ve bir-iki cümle daha ekledim...

Üstelik, tam zamanıydı. Kaybedecek bir saniyesi bile yoktu!

* * *

ŞİMDİ yine konuşuyoruz o dostlarla. Diyorlar ki... Senin Denizli falın doğru çıktı!

Denizli’
yi bu başarıya ortak olanlardan ayrı bir yere koyuyorum. Nedenini de hemen söyleyeyim...

 Beşiktaş’ı bir sezon boyunca hep gündemde tuttuğu için. 

Beşiktaş’ı spor gazetelerinin üçüncü sayfasından ana sayfaya taşıdığı için. 

Kaybettiği maçlar sonrası söylemleri ile Beşiktaş’ı yine gündeme taşıdığı için. 

Şampiyonluk inancını hiç yitirmediği için.

 Ve bu inancı başkalarına da aşıladığı için.

Yine de bir eylemi beni hepsinden fazla etkiledi. Bu nedenle onu ayrı bir yere koyuyorum...

Beşiktaş’ı, çevresini saran gereksiz kişilerden uzak tuttuğu için!



Yazının Devamını Oku

% 100 Denizli

27 Mayıs 2009
VAY canına... Sezon boyu dövdükleri adamı şimdi okşuyorlar. Yüzündeki hiç eksilmeyen tebessümden bile gıcık kapıp, hırpalamak için fırsat kollayanlar şimdi bir-kaç düzmece satırla yanına sokuluyorlar. Övüyorlar Mustafa Denizli’yi.

Dayanamayıp, bir kaçına sordum...

Nereden çıktı bu Denizli hayranlığı?

Fütürsüzce yanıtladılar...

Ne yapacaktık yani. Eleştirmenin sırası mı!

Biri kalkıp harbi konuştu.

Ben bir gün olsun hiç inanmadığım için eleştirdim.

Şimdi inandın mı?

Önemli değil. Ama Allah’ı var. Olağanüstü bir iş başardı!

Nesine inanmıyordun?

Vallahi abi, kabullenemiyorum desem daha doğru olur.

Anlayamadım. Neyi kabullenmiyorsun?

G.Saray’ı çalıştırdı. Oradan Fener’e gitti. Sonra bize geldi. Sindiremedim abiciğim.

Sen gazeteci misin, Beşiktaşlı mı?

Önce Beşiktaşlıyım:

Tamam, anladım.

* * *

KİMİ, böyle yorumluyor hala Mustafa Denizli’yi. Bazıları da farklı bir hava yaratmak için arasıra kaçamak yapıyorlar. Ve bir iki satır dokunduruyorlar.

Şu şöyle de bu böyle!

Hele, Denizli’nin göreve başladığı gün racon kesenler...

Bu kafa ile 10 yıl düzeltemez belini
diyenler yine Denizli’nin Beşiktaş’a gelişini kara gün ilan edenler ve...

Beşiktaş elden gitti diye feryat edenler.

Şimdi daha uysallar. Hırçınlıkları dindi, kalemleri düştü.

Kupanın biri geldi, diğeri yolda. Tam zamanıydı. Yoksa...

Yoksa ne olurdu?

10 yıl daha düzeltemezdi belini Beşiktaş.

Hadi be, sen git önce şu kafanı düzelt!

* * *

LAFIN kısası Aşı tuttu, kan uyuştu... Ve bir iddia: Kupaların getirdiği mutluluk şımartmazsa. Ve işine karışmazlarsa Beşiktaş, Mustafa Denizli ile yıllarca zirveye oynar.

Bir gün tesislerde hocaya misafir oldum. Konuşuyorduk. İşlerin iyi gittiğini söyledim.

Her şeyi değiştirdim.
Tepeden tırnağa dedi

Fazla üstelemedim ama espri ile karışık takıldım. Üstelik, doğruyu da söyledim.

Evet hocam, yeminle içtiğim çayın bile tadı değişmiş. Nefis bir şey.

Hiç istifini bozmadı ve yanıtladı.

Evet, onun da markasını değiştirdim.

Bir de farkettiğim için tebrik etti beni... Bazıları da Denizli farklılığını bir farkedebilse!
Yazının Devamını Oku

Anlayın ki şampiyon

26 Mayıs 2009
DEDİKODUSU bir hafta sürdü. Güzellikleri derbinin doksan dakikasını süsledi. Ve Beşiktaş, G.Saray’ın elinden kılpayı kurtuldu. Şimdi yeni hafta için bir başka fal açıyorlar. Beşiktaş’ın Denizli seferinden alacağı sonucun falına bakıyorlar. Hafızalarında ve kafalarında hala bir şokun kırıntıları var...

Üç yıl önce Fener’in başına gelen, Beşiktaş’ın başına niye gelmesin!

Hafta sonuna daha günler var. Gelin derbiye dönüp, doksan dakikanın filmini, görüntülerini ve aktörlerini gözlerimizde canlandıralım. Ve Beşiktaş-G.Saray derbisini bir kez daha yaşayalım...

Beşiktaş maç öncesi ısınmak için sahaya çıktı. Tribünler tek tek futbolcuları çağırıyor ve alkışlıyordu.

Allah Allah... Deli İbrahim’i çağırıyorlar. Tüm takım tribünlere koşuyordu. İbrahim Toraman’ı çağırıyorlar. Yine tam kadro el ele kapalıya yöneliyorlardı.

Taraftar Bobo için yırtınırken, diğerleri Bobo’dan önce koşuyordu tribünlere. Bunun elbette bir anlamı vardı...

Beşiktaş derbide tek yürek tek kalpti!

Mustafa Denizli
, skora kilitlenmişti derbide. Topu G.Saray’a bıraktı ve Beşiktaş yarı alanını çok adamla kapattı.

Yine de bir adam bu kalabalığın arasında dans eder gibi dolaştı. Çalımlar attı, figürler yaptı. Ve deli İbo’nun anasından emdiğini burnundan getirdi.

Evet, Arda Turan ilk yarıda Beşiktaş savunmasının bütünlüğünü bozan yıldızdı!

* * *

SİVOK
ve Cisse’nin oyun ciddiyetini ve devamlılığını beğendim. Başkaları Rüştü Reçber’i tek kalem geçiyordu.

Sezon başında bazı maçlarda ıslıklanan Rüştü ile dün gece çılgınca alkışlanan Rüştü arasındaki farka baktım. Hiçbir şey göremedim.

Rüştü aynı Rüştü. Değişen ise, tribünlerin sevgisiydi. Değişen güven duygularıydı. Artık ona daha farklı bakıyorlardı. Ve yine onlara göre...

İçimizdeki F.Bahçeli değildi. Gerçek bir Beşiktaşlıydı!

Yusuf Şimşek
’in golüne gelince. Sanki, G.Saray savunmasını narkozla uyuttu. Topu aldı, cebinde taşırcasına rahat hareketlerle kaleci Orkun’un burnunun dibine kadar sokuldu. Vurdu...

G.Saray savunması hala narkoz komasındaydı!

Bu golün bir benzerini maçın ilk yarısında az daha Arda Turan atıyordu. Çalımlar ve hareketler aynıydı. O da rakip yarı alanı çalımlarla geçti. Ceza alanına girdi, kaleye kadar sokuldu. Son anda kaybetti topu...

Onları izlemek ayrı bir keyif!

* * *

DERBİNİN
en şaşkın adamı kimdi?

Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören.

Beşiktaş’ın attığı golden sonra sevinçten Beşiktaşlı yöneticilere sarılıyorum diye, kalk başkan Adnan Polat’ı öp.

Yılların yorgunluğu, derbi stresi şaşırtıyor insanı. Hafta sonu Denizli maçından sonra durup dururken, yanağınıza bir öpücük konarsa, hiç şaşırmayın.

Anlayın ki, Beşiktaş şampiyon!

Peki, kim öptü?

Kusura bakmayın. Sevgili Başkan sevinçten küçük bir yanlışlık yaptı!

* * *

SORUYORLAR...

Maçtan sonra Beşiktaşlı yöneticiler, G.Saraylı yöneticileri neden otobüse kadar uğurladı. Neden giderken bir de el salladı...

Anlıyorum, söylemek istediklerini. Yalnız bir gerçeği atlıyorlar. Beşiktaş-F.Bahçe derbisinden sonra aynı uğurlamayı F.Bahçe’ye yaptı Beşiktaş Yönetimi.

Üstelik, Beşiktaş 2-1 yenilmişti. Herkes şaşkın ve perişandı. Şampiyonluk tehlikeye girmişti. Yine de kapıya kadar uğurladılar F.Bahçeli yöneticileri.

Ve bu izzet-i ikrama karşılık F.Bahçe Başkanı Sayın Aziz Yıldırım’dan bir teşekkür geldi Beşiktaş Kulübü’ne...

Bunu atlayanlara hatırlatmak istedim!

* * *

EVET,
son haftaya birkaç gün kaldı. Gözler de Denizli’ye yöneldi. Ve kafalarda hep aynı merak. Denizli’de Beşiktaş da bir şok yaşar mı?

3 yıl önce Denizli maçında F.Bahçe’nin yaşadığı gibi !

Her şey bir yana, heyecan dolu bir sezon yaşadık. Hiç eksilmeyen bu heyecanı son haftaya kadar da taşıdık.

Gerçekten hep hatırlayacağımız bir sezondu!
Yazının Devamını Oku

Bunları niye yazmıyorum

25 Mayıs 2009
HER biri Beşiktaş’ın derbiyi kazanması için itici bir güçtü. İnönü’de oynamanın alışkanlığı. Seyircinin hazırladığı nefis bir moral sofrası. Ve Mustafa hocanın deneyimi. İzmir’de ellerde dolaşan Türkiye Kupası’nın getirdiği özgüven ve altı yıldır peşinden koştukları şampiyonluk özleminin yüklediği hırs.

Bu koşullarda oynanan bir derbide Beşiktaş egemenliğini sahanın her bölgesinde hissettirmeliydi. Ve oyunun tartışmasız patronu olmalıydı Beşiktaş.

Oysa, Galatasaray’ın rahatlığı tüm değerleri yerinden oynattı. Ve Beşiktaş’ta skoru belirleyecek isimler ilk yarıda tek tek kayboldu.

Yine de oyunun kaderini değiştirecek pozisyonlar yakaladı. 20.dakikada pozisyonu yaratan ve hazırlayan Tello, bencilliğin tuzağına düştü. Bobo veya Holosko’ya çıkartacağı topu kaleye vurdu.

Net bir pozisyondu. Üstelik olası bir gol, Beşiktaş’ın oyun karakterini farklı bir düzeye taşıyabilirdi.

* * *

İlk 45 dakikada Beşiktaş, özellikle Galatasaray’ın iki kanattan taşıdığı toplarla uğraştı. Kewell ve Arda Beşiktaş’ın savunma bütünlüğünü tehdit eden ve bozan isimlerdi. Arda’nın topla beraberliği her atakta Beşiktaş savunmasını hırpaladı.

Mehmet Topal’ın kendi kalesine golü, stres yüklü Beşiktaş’ı aradığı rahatlığa kavuşturacak bir fırsattı.

Bu gol de Beşiktaş’ı gerçek kimliğine döndüremedi!

İkinci yarının hemen başında gelen Galatasaray golü ve Kewell’a bırakılan boş alan Beşiktaş savunma ailesinin rakibe sunduğu bir ikramdı.

Mustafa Denizli’nin, Tello -Yusuf Şimşek değişikliğine bir anlam veremedim. Belki, bir sakatlık?

Tello’dan önce çıkacak birkaç ismi hiç düşünmeden sayabilirim. Acaba Denizli, Yusuf Şimşek ve Tello ikilisinin bir arada oynamasında bir sakınca mı gördü.

Fiziki açıdan Beşiktaş’a getireceği riskleri mi düşündü, bilemiyorum?

* * *

Yusuf’
un attığı gol, hani hep söylendiği gibi şapka çıkartacak güzellikteydi. Ve herkesin atabileceği bir gol, hiç değildi.

Beşiktaş, bu derbiyi birkaç ismin gayreti ve performansı ile kazandı. İlk sıraya Sivok’u alacağım. Riske girmeden, derbinin ciddiyetine ve havasına uygun bir doksan dakika tamamladı.

Rüştü’nün üstün performansı, Cisse’nin gayreti ve ikinci yarıda Yusuf Şimşek’in varlığı Beşiktaş’ı hedefe taşıdı.

Bunları boşuna niye yazıyorum. Beşiktaş gereken üç puanı aldı ve şampiyonluğa iyice yaklaştı. Dün gecenin amacı da bu değil miydi?
Yazının Devamını Oku

Film aynı roller değişik

19 Mayıs 2009
SÜPER Lig’in stresi oynayanın ve seyredenin de canına okuyor. Sanki ömürlerden bir şeyler alıp götürüyor. Sakin, güleç yüzlü, uysal huylu Mustafa Denizli’ye bir bakın. Bedenini saran stresin baskısı ile taç çizgisine kadar koşup, hakem sorguluyor.

Bazılarının da diline vurdu bu stres... Sivasspor Kaptanı Mehmet Yıldız, doksan dakika hiç durmadan hakemle konuşuyor. Ankaragücülü Ceyhun Eriş her hakem kararına itiraz dilekçesi gönderiyor.

Protokol tribünlerinin ağır konukları bile tepişmeden duramıyor. Ve Süper Lig böyle bir ortamda derbiye doğru koşuyor.

Pazar akşamı İnönü’de Beşiktaş-G.Saray çatışması var. Hatırlıyorum, G.Saray 2005-2006 sezonunda bir yığın endişe ve korkularla gelmişti İnönü’ye. Bir beraberlik bile G.Saray’ı olası bir şampiyonluktan uzaklaştıracaktı.

Oyunun son dakikasında Cordoba’nın kısa degajı ve Hasan Kabze’nin sert volesi... Sanki yeniden doğuşun bir müjdecisiydi. G.Saray maçı 2-1 aldı ve şansını son haftaya taşıma fırsatı yakaladı.

Ve F.Bahçe’nin Denizli beraberliği de G.Saray’ı mutlu sona uçurdu!

Şimdi karşımda benzeri bir fotoğraf duruyor. Resimde yine aynı renkler ve takımlar. Ancak roller değişik.

Bu kez G.Saray alabildiğine rahat. Beşiktaş burnundan soluyor. Dokunsan patlayacak. Konuşanı tepeleyecek... Bir stres küpü.

G.Saray, sadece UEFA’yı kovalıyor. Beşiktaş, şampiyonluk ateşi ile kavruluyor. Biliyorum, böyle bir maçın sonucu hep konuşulur, tartışılır. Ve senaryolar üretilir. Dillerine kelepçe takamazsın ki...

Bir-iki hafta önce benzeri bir senaryoyu yazıp oynamadılar mı? G.Antepspor-Sivasspor maçı ile Beşiktaş-F.Bahçe derbisine çamur atmadılar mı!

İnadına çatır-çatır bir Süper Lig oynanıyor bu sezon. Herkes kendine oynuyor. Kendi derdi ile uğraşıyor...

Aman ne iyi. Bozguncular da kahırlarından çatlıyor!

* * *

ÖYLEYSE
, gelin birlikte derbinin panoramasına bir göz atalım. Beşiktaş, Ankara deplasmanından kopardığı üç puanın sevincini yaşıyor. Ancak, bu sevincin ötesinde, Mustafa Denizli’yi mutlu kılan bir başka olayı atlamayalım...

Beşiktaş, Ankaragücü maçına sarı kart sınırında 6 futbolcu ile çıktı. İbrahim Üzülmez, Holosko, Cisse, Zapo, Tello, Yusuf Şimşek.

Ve Beşiktaş bu korku tünelinden tek fire ile çıktı!

Zapotocny
, derbide yok. Diğerleri tam kadro sahada. Madalyonun diğer yüzünü çeviriyorum. Ve orada Beşiktaş nasıl bir facianın eşiğinden dönmüş... Daha net görebiliyorum...

Yusuf, Tello ve Holosko’nun birlikte oynamayacağı bir G.Saray derbisi düşünün. Buna Cisse ve Üzülmez’i de katın...

Tanrı, Beşiktaş’ı korumuş!

Mert Nobre
mi?

Sancılarından kurtuldu. Derbiyi bekliyor.

Benim merakım başka. Mustafa Hoca derbiye ne gibi bir sürpriz getirecek. Bunun peşindeyim..

Söylediğim gibi. Benim için sadece bir merak. Ama bundan endişe duyanlar da var.

Her neyse, hocam bilir işini!

* * *

G.SARAY
cephesinde Servet Çetin’in durumu konuşuluyor. Oynama olasılığı yüzde elli. Bunun dışında G.Saray’ın Beşiktaş derbisine süreceği onbir aşağı yukarı belli. Servet ve Emre Güngör oynamazsa derbi onbiri şu isimlerden oluşacak...

Kalede De Sanctis. Geri dörtlü: Serkan, Emre Aşık, Mehmet Topal, H.Balta. Orta saha: Arda, Ayhan, Barış, Kewell. Forvette: Lincoln ve Baros.

Servet
veya Emre Güngör oynarsa, Bülent Hoca’nın derbi onbiri öncelikle savunmada bir değişikliğe uğrayabilir.

Böyle bir durum, orta alanda da bir değişikliğe yol açar mı?

Elbette... O zaman Mehmet Topal’a orta sahada bir yer bulun...

HHH

VE
zirvenin diğer iki takımı Sivasspor ve Trabzon... Her ikisi de geçtiğimiz hafta son saniye heyecanı yaşadılar.

Trabzonspor, 90+5’te gelen Gökhan Ünal’ın frikik golü ile Bursaspor’u 1-0 yenerken, Sivasspor, Hacettepe maçının son saniyesinde beklenmedik bir pozisyonla karşılaştı.

Hacettepe atağında, rakip savunmanın arkasına sızan Tolga Seyhan’ın uzattığı ayak kısa kalınca, Sivasspor olası bir golden kurtuldu.

Gökhan Ünal’ın frikik golü... Ve Tolga Seyhan’ın ıskası!

Bu iki pozisyon haftaya damgasını vurdu. Hatta Tolga’nın pozisyonu için espri yapanlar da var. Diyorlar ki...

Ayağı bir numara büyük olsaydı, haftanın golünü atardı!

Bunların her biri geçtiğimiz haftada kaldı. Şimdi yeni bir haftada yeni heyecanlar bekliyor Süper Ligi.

Bakalım, 33. hafta zirvedeki bulmacayı çözecek mi. Ya da düşecek üçüncü takım için bir ipucu verecek mi...

Bekleyin ve bu filmi sakın kaçırmayın...
Yazının Devamını Oku

Hocam, bu ne stres!

18 Mayıs 2009
BAKMAYIN, Mustafa Hoca’nın yüzünden hiç eksilmeyen gülücüklere... O gülücüklerin arkasına gizlemeye çalıştığı stres sanki sahadaki Beşiktaş’a da sıçramıştı. Oyunun ilk dakikası dolmadan golü atacaksın... Ankaragücü’nün gardını düşüreceksin... Korkularından kurtulup oyuna ağırlığını koyacağına, maçın kontrolünü rakibe kaptıracaksın...

Bu gereksiz korku ve stres bir süre Beşiktaş’ı gerçek kimliğinden ve temposundan uzaklaştırdı. Ve yediği beraberlik golünden sonra Ernst’in attığı ikinci gol, Beşiktaş’ı adeta uçurumun kenarından aldı.

Sinirler gevşedi ve Beşiktaş’ın üzerindeki stres bulutu dağıldı. Yine de aradığı tempoyu yakalayamadı. Top genelde rakipteydi. Savunma bloğu oyuna hiç katılmadı. Sadece ceza alanına düşen toplarla uğraştı.

Böyle bir ortamda iş Yusuf Şimşek ve Tello’ya düşüyordu. Onlar da gerektiği gibi sahiplenemedi topu. Beşiktaş ilk 45 dakikada amaçsız koşan çocuklar gibiydi.

Hiç abartmıyorum, ilk yarının en etkili pası kaleci Rüştü Reçber’in degajından geldi. Ernst’e yaptığı 50 metrelik degajın dışında Beşiktaş’ın stres dolu ayakları iki pası bir araya getiremedi.

İlk yarının masa altı yapılmayacak olayı, Beşiktaş’ın yediği goldü. Kornerden gelen topu Murat Duruer’in kafasına bırakmak ve vuruş rahatlığı vermek, savunmanın hatasıydı.

Hadi, bunu da geçelim... Rüştü’nün ellerinden dönen topa hiçbir hamle yapmadan İglesias’a adeta pozisyon sunmak bir başka suçtu...

Lafın kısası, 2-1’lik skora karşın ilk 45 dakikalık oyunu ve tempoyu Beşiktaş’a hiç yakıştıramadım. Sadece herkes gibi Ernst’in golüne hayran kaldım.

* * *

BEŞİKTAŞın ikinci yarı performansı ilk 45 dakikadan da kötüydü. Geriye yaslanmaları, sadece skoru koruma düşünceleri, Beşiktaş’a beklenmedik bir son hazırlayabilirdi.

Mustafa Denizli’nin hamlesi zamanında geldi. Yusuf Şimşek ve Tello’yu kenara alarak Uğur İnceman ve Ekrem Dağ gibi iki dinamik adamı oyuna soktu.

Bu değişiklik Beşiktaş’ı silik, ürkek kimliğinden kurtardı. Holosko ile Bobo’nun hücum hevesi ve yüzdeleri arttı.

Bobo’nun attığı üçüncü gol de, bu sürpriz ama akıllı değişikliğin bir ürünüydü. Holosko-Ekrem Dağ ortaklığı topu Bobo’nun kafasına kadar taşıdı. Gerisi kolaydı...

Beşiktaş, böyle denemeleri oyunun geniş dakikalarına yaymalıydı. Bunu beceremedi. Bilemiyorum, G.Saray derbisini nasıl oynayacak?

Herhalde, İnönü’de seyircisi önünde daha farklı ve etkili bir tempo yakalayacak Beşiktaş... Bunun için de öncelikle stres denilen o illetten kurtulması gerekiyor.

Söylediğim gibi... Final haftaları Mustafa Hoca’yı da bir hayli etkilemiş. Ne kadar gizlemeye çabalasa, beceremiyor.

Yine de o ağır stres altında, gerekli ve sürpriz değişikliği düşünüp, oyunun kaderini etkilemesi alkışlanacak bir hamleydi.

Yoksa, Beşiktaş’ın Ankara seferinden ağır bir yara ile dönmesi işten bile değildi. Rüştü Reçber mi... İki kurtarış yaptı, maçın adamı oldu. Hatta, kahramanı da diyebilirim.

Yazının Devamını Oku