Kenan Başaran

Avcı hâlâ güler mi?

30 Eylül 2019
Beşiktaş’ın hocası haftalardır gerçeği görmemek için ısrar etti.

Puan kayıplarından sonra Abdullah Avcı’nın G.Saray ve F.Bahçe’yi kast ederek, “Çok para harcayanlarla aramızda bir galibiyet farkı var” diyerek, kendi gerçeğini görmezden gelmesi en büyük tehlikeydi. Çünkü bu söylemi geçen sezondan net hatırlıyorum. Avcı, ligin son düzlüğünde 8 puan öndeyken puan kaybetmeye başlayan Başakşehir’in gol sorununu göremiyor veya çözemiyordu. Ama ısrarla “Biz oyun gücümüze inanıyoruz” diyordu... Sonuç malum...

Hazırlık kampı maçlarına dair temel eleştirim, takımın kazanamaması değildi. Eleştirim, takımın pozisyona girememesiydi. Lig başladı aynı sıkıntı sürdü. Çünkü, Avcı’nın pasa dayalı hücum prensibine uygun bir kadro kurulamadı. Avcı’nın bunu kabullenip mevcut kadroya göre bir anlayışa geçmesi gerekirdi. Ama o bildiğinde ısrar etti. Bratislava’daki basın toplantısında “Başakşehir ve Trabzon maçları kaybedilirse geleceğinizin tartışmaya açılacağı konuşuluyor. Ne diyorsunuz” diye sorduğumda Avcı’nın yanıtı şu oldu: “Sadece gülüyorum...” Ne yazık ki gülünecek bir durum kalmadı. Aksine, ağlanacak bir tablo var.

BÖYLE DEVAM EDEMEZ

Yarın Fikret Orman, yeniden aday olup seçilse bile bu takımın ve teknik heyetinin fazla uzağa gitme şansı yok.

Trabzonspor maçı üzerine mi konuşalım? Tek kelimeyle Beşiktaş için hüzünlü... Avcı döneminde, ilk beş haftaya bakılınca, nispeten Beşiktaş oyuna iyi başladı. İstekle her noktada rakibe basıyordu siyah beyazlılar. Muhtemelen Avcı da buna dikkat çekecektir. Ne var ki olmayan iki pozisyonda Beşiktaş kendi kendisine 2 gol attı. Trabzonspor’un skor rahatlığı siyah beyazlılara daha çok boş alanlar yarattı. 4-1 yenilen Beşiktaş, sanırım bu sezon rakip ceza sahasına en çok girdiği maçı oynadı. Esasen ikinci devresi büyük oranda Gazişehir maçının tekrarına dönüştü. İki tarafta da taktiksel disiplin kayboldu ama atan yine Trabzonspor’du.

Oyunun genelinde çok iyi motive olmuş Sosa’nın liderliğinde Trabzonspor, hücum yönünde su gibi akan bir futbol oynadı. Nwakaeme de adeta “N’Koudou, Boyd ve Diaby kanatsa ben neyim” dedi. Sörloth, attığı golün dışında savunma arkasına her fırsatta sızdı. Ünal Karaman ve ekibi hakkıyla net bir galibiyet aldı ve Beşiktaş’ın uçuruma yuvarlandığını bir kez daha yüzüne vurdu. Merak ediyorum, Avcı puan tablosundaki durumu yine G.Saray ve F.Bahçe ile aradaki farka göre mi tarif edecek? Aşı tutmadı. Gülünecek hal kalmadı, Beşiktaş düşme hattında!

FİKRET ORMAN NEREDE TRABZON’A NİYE GİTMEDİ?

FİKRET Orman, dün neredeydi? Kritik Trabzonspor maçında Beşiktaş’ı neden yalnız bıraktı? Seçim kararı alarak takımın ve teknik heyetin konsantrasyonunu zaten iyice bozdu. Seçim kararı aldı ama istifa etmedi! İstifa etseydi çok aramazdım ama görevinin başında hâlâ. O ve bazı yöneticiler dün neredeydi? Avrupa’da kupa dediniz, takım düşme hattında!

Yazının Devamını Oku

Evet, Böyle Ayrılık Olmaz Sayın Orman

28 Eylül 2019
Orman söz verdiği gibi borcu 100 milyona düşürüp alkışlarla gitmeli...

BİR-iki gün değil, bir-iki yıldır konuşulan bir senaryoydu: “Fikret Orman, tribün tepkisini bahane edip gidecek. Tıpkı Serdar Bilgili gibi. Çünkü bu borçla devam etmesi zor...”

Salı günü Orman, “Beşiktaş’taki sürecimi tamamladım” dedi. Zımnen ‘istifa’, siyaseten ‘blöf’e benziyordu. Muhtemelen son ana kadar bekleyip, kar toplayacak. Muhalefeti köşe sıkıştırma hamlesi. Aday çok olursa girmeyebilir, aday çıkmazsa “Gördünüz mü?” diyebilecek. Muhalefet, “Orman süresini tamamlasın çünkü borcu eritmek onun sorumluluğu” dese, çok aykırı olmaz. Ama bu kez de kimseyi ‘Beşiktaş sevdalısı’ olduklarına ikna edemezler. Muhalefet seçimden kaçamaz. Orman’ın iyi bir ‘siyasetçi’ olduğu söylenebilir. Aslında son 1 yılda iki seçim yapan Orman’ın gitmesine izin verilmemeli! Stat önünde kendisine sarılıp ağlayanların açtığı pankarttaki gibi: “Böyle ayrılık olmaz”! Zira Orman, borç konusundaki sözlerini tutmadan gitmemeli. Giderse, icralık noktadan aldığını söylediği kulübü yine aynı noktada bırakmış olacak! Orman, “2 şampiyonluk yaşattım, stat yaptım ama bana hakaret edildi” diyerek değil, “2 şampiyonluk yaşattım, stat yaptım ve 3 milyarlık borcu erittim” diyerek gitmelidir...

ORMAN’IN ‘PEKiYi’LERi VE ‘ZAYIF’LARI

7 yıllık Fikret Orman döneminin bir özeti:

Önce ‘Pekiyi’ler:

1- Stadı zor bir konjonktürde aynı yerde tekrar yapması çok kıymetli.

2- Üst üste iki şampiyonluk...

3- Avrupa’da kupa sözü gerçekleşmese de Şampiyonlar Ligi’nde tarihi başarılar aldı.

Yazının Devamını Oku

Ha Güven ha Umut ha Burak

24 Eylül 2019
Topu ceza sahasına taşımadıkça santrforun adı önemli değil

 

İLK 45 dakikalar teknik direktörlerin genelde ideal oyun planlarını sahaya yansıttıkları bölümlerdir. Ama dün ‘beklenen adam’ Burak Yılmaz ilk 11 başlasa da Beşiktaş’ın görüntüsünde değişen bir bir şey yoktu ilk devre. Ha Güven, ha Umut, ha Burak... Topu santrforunla buluşturmayı beceremedikten sonra, ne pozisyon buluyorsun ne de gol. Evet, Caner sürekli orta alana kayarak, bir oyun kurucu gibi oynuyor ama bu Ljajic’in topu ondan daha az kullanırsa Beşiktaş, rakip ceza sahasına nasıl sızacak?

Dün Beşiktaş’ın stoperleri yoktu ama bence onların yokluğu oyunu etkilemedi. Hatta Gönül ve Necip, ideal stoperlerden de daha iyi bir maç çıkardı.

İlk devre bittiğinde bazı oyunculara dair zihnimden geçenler de şöyle:

Lens’ten daha kötü bir topçu olur mu? Olurmuş: Adı Diaby... Beşiktaş’ta 1 dakika bile durmaması gerektiğini düşündüğüm Lens, şu Diaby’den iyi. N’Koudou, çabalıyor ama ayağı ayarsız... Sivas’ta yılın 11’lerine yazdığımız Douglas bu mu? Çok dağınık ve kritik yerlerde top kayıpları bir hayli fazla...

Beşiktaş pas yapıyor ama yüzde 60’ı kendi savunma bloğunda yan pas şeklinde. Dikine pas kullanılmıyor, kaleye şut çekilmiyor. Dün akşam Abdullah Avcı’nın Başakşehir’i olsaydı, Abdullah Avcı’nın Beşiktaş’ını ilk 45’te bitirirdi. 

ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA!

Avcı, 2. devreye neden Diaby ile çıktı, Oğuzhan’ı neden daha erken almadı bilemiyorum. Yine de Başakşehir biraz açılınca nispeten geniş alanlar oluştu ve Beşiktaş, ceza sahası gördü. Ne var ki 1-0 geriye düşen de oydu. Sonrası çok hazin bir tablo. Siyah beyazlılar yaklaşık 20 dakika oyunu resmen bıraktı. Oysa Beşiktaş, çok daha iyi Başakşehir’lere karşı maçı hiç bırakmıyordu; yenilse de. Beşiktaş, Başakşehir’i yense, gelecek haftaki derbi de düşünüldüğünde, matematiksel olarak lige yeniden başlayabilirdi. Bakın ‘matematiksel’ diyorum. Zira, bugünkü ‘zihinsel’ haliyle bu takımın maratonu sürdümesi güç. Hele ki tribünlerde de Sabahattin Ali’nin ‘Aldırma Gönül’ü dillendiriliyorsa...

Yazının Devamını Oku

Geçen seneki Fenerbahçe'den kötü olur

20 Eylül 2019
Kenan Başaran yazdı.

Sezon öncesi basın toplantısında “Ben zaman değil destek istiyorum” diyen Abdullah Avcı, Bratislava’daki basın toplantısındaysa “Zamana ihtiyacımız var” dedi. Zaman istemesini yadırgamıyorum. Ben, sezon başında zaman istememesini yadırgamıştım. Bir diğer nokta pas oyunu... Avcı, pas oyunu oynadıkları için eleştirilmelerini eleştirdi. Kendi namıma pas oyununu değil, oyunun son raddede pozisyon üretemesini eleştiriyorum. Kaldı ki bu takımın topa sahiplik oranı ve yaptığı pas sayısı geçen sezonların çok ötesinde değil. Takımın idmanlarda yeni sisteme verdiği olumlu cevabı Avcı, henüz sahada alabilmiş değil. Dün de soyunma odasına 2-1 galip gidilirken bile oyun tatmin edici değildi. Savunmayı ikinci bölgeye kadar çıkartan Beşiktaş, topu kendi arasında uzun uzun çeviriyor ama bir türlü ceza sahasına bir final pası olarak gönderemiyor. Aksine kritik top kayıpları yaşayarak, kendi kalesinde tehlikeler yaşıyor. Nitekim rakip eşitlik golü bunun sonucuydu. Savunmacılar hazırlık pası yapıyor ama orta alanda yaratıcılık eksik olduğu için hücum organizasyonlar oluşamıyor bile. Kanatlardaki oyuncular da çoğunlukla unutuluyor. Misal, Diaby kaç kez elini kaldırdı top almak için. Herkes bu Beşiktaş ile oynamak ister. Çünkü tüm rakipleri çok rahat gol pozisyonuna giriyor. Buna karşın Beşiktaşlı futbolcular, yüzde 70 topa sahip olup 700 küsur pas yapsa da golcüsü net bir pozisyona giremiyor. “Dün akşam atılan 2 gol var” diyeceksiniz ama söyleyin bana idealize edilen oyun sisteminin sonucunda mı atıldılar? Hayır. Avcı’nın ligde çok kritik maçlar oynayacak ama kısa zamanda çözülecek gibi görünmeyen yapısal sorunları var. Bunları çözemezse F.Bahçe’nin geçen sezon düştüğü durumdan daha kötüsünü yaşayabilir. Avcı ne yapmalı?

1- Öncelikle 6 ve 8 numarasını netleştirmeli. îHücumdayken basit top kayıplarını çözmeli.

2- Rakiplere bu çok kadar net pozisyon vermemeli. ñTamam gereksiz şut çekiltirmesin ama kaleyi daha çok düşündürtmeli.

3- Karius ile konuşup, kaledeki bu ‘emanetçi’ duruşunu değiştirmesini istemeli.

4- Burak Yılmaz’ın hemen dönmesi ve asla sakatlanmaması için dua etmeli!

6- Final pası üretimini mutlak surette artırmalı.

7- Bir de yönetimin ‘ev ödevi’ var. Pardon ortada gerçekten bir ‘yönetim’ var mı?

Çocuklar hep olsun

Yazının Devamını Oku

Avcı kulübede miydi?

15 Eylül 2019
YENİ oyun düzenini oturtamamış, golsüz devam eden maçta veya geriye düştüğünde pozisyon dahi üretmekte zorlanan Beşiktaş iç in Gaziantep’te olabilecek en kötü senaryo yaşandı. 6. dakikada hem 10 kişi kaldı, hem de penaltıdan 1-0 geriye düştü. Artık mucizler lazımdı. Ve mucize gerçekleşti: Beşiktaş, 6-0 geride kapatabileceği devreyi 1-0 kapattı. Futbol ilahları siyah beyaz giyinmiş olmalıydı! Bu arada Vida kararı doğru olan Meler’in Diarra’yı da atması lazımdı.

Gazişehir, sanki 11 kişiymiş gibi topu vermeyen ve yeni sistemin gereği olarak pasla çıkmaya çalışan Beşiktaş karşısında rüyasında göremeyeceği derin boşluklar buldu. 2 top direkten döndü, 3 net pozisyonda da mutlak goller kaçtı.

Vida atılınca Avcı, Elneny’yi savunmaya çekti. 4-4-1’in son adamı Güven, etkisiz futboluyla takımı 9 kişi gösterdi. Avcı’nın devreyi beklemeden onu çıkartıp orta alanı güçlendirmesi lazımdı. ‘4-5-0’ ile Gazişehir’e daha az şans verirdi.

Avcı, ikinci devreye de Güven ile başladı. Demek ki saha kenarından oyun başka görünüyor. Ama şurası muhakkak ki hocalar değişse de oyuncular değişse de Beşiktaşlı futbolcuların taç atışlarındaki davranışları değişmiyor! Sanki top denize düşmüş gibi ağır davranıyor, çoraplarını falan düzeltiyorlar.

2 TAÇ, 2 GOL VE 1 KIRMIZI

Birinci gol de (bu arada taç hatalı kullanıldı), ikincisi de taç atışından başlayan pozisyonlarla oluştu. Bir de kırmızıya neden oldu.

Avcı’nın 66’daki Atiba-Boyd hamlesi gecikmiş hamlelerdi. Hele ki Atiba... Avcı, rakibe ve oyuna göre sistemde revizyonlar yapacağını söylemişti. Dün koşullar bunu şart koşsa da ortaya stratejik bir akıl koyduğu söylenemez. İlk devre takımının düştüğü perişan hale rağmen ikinci devreye değişim yapmadan başlaması anlaşılır değildi.

Beşiktaş, 10 kişi kaldığı için yenilebilir ama bu kadar sefil hallere düşemez. Bu takımın mazisinde Kadıköy’de kalecisiz Fenerbahçe’yi 4-3 yendiği yazıyor. Oysa dün köksüz; ilk kez Süper Lig görmüş bir takıma karşı 10 kişi kaldı ve tarihi bir hezimetten kurtuldu. Çünkü Avcı’nın B planı yoktu. Oysa değil A, B planı, C ve D planlarına da sahip olmalı Beşiktaş’ı başarıya taşımak istiyorsa...

Ben 3-0’dan sonra atılan iki gole bakmıyorum. Ben, 80 dakika boyunca gözümü her açtığımda Beşiktaş kalesinde gördüğüm pozisyonlara bakıyorum. Dün asıl eksiklik sahada değil, kulübedeydi. Zira ben orada gerçek manada Avcı’yı göremedim...

Yazının Devamını Oku

O statlar, Mavi Kız'ların olacak

13 Eylül 2019
Kenan Başaran yazdı.

Telefonunu almaya gittiğinde, “Davan henüz bitmedi, hapse girebilirsin” denildi. Üzerine benzin dökerek kendini yaktı, Sahar... Erkek kılığında bir futbol maçına gitmişti çünkü Sahar’ın... Suçu ‘erkek kılığı’na girmek değil, kadın olmaktı bir futbol stadında! Olayın sosyal medyaya düşmesiyle dünya, İranlı Sahar’ın ‘ölümcül isyanı’nı öğrendi. Sahar’a çığ gibi destekler vardı ama o, artık yoktu. Kurtarılamadı. Tuttuğu İstiklal takımının renklerinden ötürü ona, ‘Mavi Kız’ dediler... Barcelona Kulübü, Twitter’dan attığı mesajda Sahar Khodayari’nin ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirip, “Futbol bir oyun, herkes için. Kadın ve erkek; herkes statlarda bu güzel oyunun tadını çıkarmalı” diye seslendi. Kadına yönelik şiddet, çok geniş bir kavramdır. Kadınların statlarda özgürce maçı izleyememesi de bir şiddettir. Bir teselli mi, bilemem ama Sahar’ın trajik ölümüne dair İran kamouyu da sessiz kalmadı. Futbol dünyasından da medyadan da tepkiler yükseliyor. Kadınlar ayakta. İran Futbol Federasyonu, çözüm için harekete geçmiş turumda.

İran Milli Takımı Kaptanı Masoud Shojaei ise, kadınlara yönelik yasağı ‘iğrenç’ olarak niteleyip, “Gelecek nesiller, zamanımızda statların kadınlar için yasak olduğunu öğrendiklerinde hayrete düşecekler. Bu kısıtlamaların kaynağı geçmişin çürük ve iğrenç düşüncesidir. Bunlar gelecek nesiller için anlaşılmaz olacaktır” dedi. 1934’te Atatürk’ü ziyarete gelen İran Şahı Pehlevi’nin temel amaçlarından biri de Türkiye’nin modernleşme hareketine yakından tanıklık edip kendilerine uygun örnekleri almaktı. Hâlâ daha tribünlerden cinsiyetçi tezahüratları temizleyemesek de bugün de, kadın erkek yan yana maç izlenebilen statlarımızla İran futboluna örnek olabiliriz. Keşke, kadına yönelik her türlü şiddeti de önlemiş olarak, tüm dünyanın gıpta ettiği bir ülke olsak... Şurası da muhakkak ki bir gün İran statları da Mavi Kız’ların olacak ve onların tezahüratlarıyla çınlayacak...

BAŞLIK PARASI DEĞİL İMZA PARASI!

Futboldaki ‘imza parası’ işi serbest kalan futbolcunun “Kim bana imza parası verirse ona gelirim”... demesiyle başladı. Bonservis yükünün yerini imza parası almıştı. Bugünse ‘imza parası’nın 3 ayağı olduğu iddiası bulunuyor: ì PARANIN tamamı oyuncuya gitmiyor, menajer de pay alıyor. Bir perdeleme var. Zira kulüpler yüksek menajerlik ödemesi yapmış görünmek istemiyor, tepki nedeniyle. î BU yöntemle, bir oyuncunun satışından pay alma hakkı olan bir önceki kulüp de saf dışı bırakılıyor.

UEFA denetiminde olan kulüpler, bonservis gelir giderinde bir ‘baş baş’ anlaşması yapmışsa, bu kritere uymak için bu yola gidiyor. Yani bonservis ödemesi, ‘imza parası’ adıyla muhasebeleştiriliyor... Ama bu iş böyle devam ederse UEFA yeni düzenlemeler getirecektir. Kulüplere şunu diyecektir mealen: Bundan böyle bonservis, maaş vs diye bir ayırım yapmayacağım. ‘Kasaya giren para çıkan para’ya bakacağım. Koyduğum limitlere uymazsan seni men ederim... UEFA bunu yapabilir çünkü ‘imza parası’ yaygın bir suistimale dönüşmeye başladı.

HANİ CEKETLER ÇIKARTILACAKTI?

TFF Başkanı Nihat Özdemir, “Yönetime girecek arkadaşlarımız kulüp ceketlerini dışarıda bırakacak” demişti. Özdemir’in bu lafları henüz daha havada asılıyken vaadi boşa çıktı. PFDK kararlarının Twitter’dan saat 19.05’da duyurulması nedeniyle patlayan ‘19.05 krizi’ üzerine, TFF Başkan Vekili Erdal Bahçıvan, Twitter’dan attığı

Yazının Devamını Oku

Andorra Tufanını Ozan önledi

8 Eylül 2019
Bilinen klişedir: Golsüz geçen her dakika zayıf takımların direncini artırır. Yani Nietzsche’nin dediği şey: “Bizi öldürmeyen şey bizi güçlendirir.”

741 yaşında ama 468 kilometrekarelik 85 bin nüfuslu Andorra’nın milli takımına karşı böyle felsefi bir girişi elbet bizim bir türlü içeri girmeyen toplarımız sebep oldu. Yoksa adı filozofa çıkan Şenol Hoca’ya nazire ettiğim falan yok.

Başlangıç bölümü için, pozisyon bulmasak oyun planından şüphe ederdim ama direk dibinden dışarı giden şutlar ve direkte patlayan toplara rağmen devreyi golsüz kapattık. Ama şu da var: Şut kalitemiz düşüktü ve bazen gereksizce acele davrandık.

‘Ah Quaresma olsaydı’

Güneş, 2. devreye Kenan ile başlayıp Güven’i çıkardı ki doğru bir hamleydi. 50’deki frikikte akıllıca uygulanan ofsayt taktiğiyle Çağlar, topu kalecinin üzerinde aşırttı. “Goooll” sesini Lima, topu çizgiden muazzam çıkartarak kursağımızda bıraktı. Anlaşıldı ki Andorra sahada 11 kişiden daha fazlasıydı zira ‘Futbol İlahları’ da onlardan yanaydı!

Beri yandan Güneş’in bir noktadan sonra merkezi zorlamayı bırakması lazımdı. Oyunu kanatlara açmaya çalışmadı değil milliler fakat işe yarar kenar top üretilemesi çok fazla. Güneş’in içinden “Quaresma olsaydı” dediğini duyar gibiydim. Ama elbet Cengiz’in yokluğuydu esas hissedilen.

Yüzde 85 topa sahiplik oranıyla oynadık. Bilinçli olarak topu biraz rakibe bırakmayı ve böylece ileri çıkmalarına müsade etmeliydik. Merkezden oynuyorsan boşluk lazım çünkü.

İkinci bir San Marino hezimetine ramak kalmıştı. Güneş içinse ikinci Letonya kabusu... Bir duran toptan başka şansımız kalmamıştı ki 89’da o fırsatı bulduk. Ozan Tufan, soyadıyla müsemma, attığı golle bir tufanı önledi.

Dolmabahçe nostaljisi

Yazının Devamını Oku

FFP, kulüplerimizi transfer sihirbazı yaptı

6 Eylül 2019
Kenan Başaran yazdı.

Tarık Çamdal G.Saray’da tabir-i caizse yan gelip yatarak güzel para kazanmıştı. Dahası Çamdal, Eskişehir’deyken kendi bonservisinin de ortağıydı. Çamdal, ticari manada gelmiş geçmiş en akıllı futbolculardan! Bu transfer döneminde Çamdal’a bile pabucunu ters giydirebilecek futbolcular çıktı: Taylan Antalyalı... Yaz transfer döneminde adı Beşiktaş ile de anıldı ama o son gün Galatasaray’a imza attı.

BİR TRANSFER MASALI

TFF 1. Lig’deki BB Erzurumspor’un satılabilecek en kıymetli oyuncusuydu. Gençlerbirliği’nden alınmıştı. Taylan, büyüklerde oynamak istiyordu doğal olarak. Erzurum da ondan para kazanmak. Bu da gayet doğaldı. BB Erzurumspor Başkanı Hüseyin Üneş, 21 Haziran’da yaptığı
açıklamada G.Saray ve Beşiktaş’ın talip olduğu Taylan için 3 milyon Euro bonservis bedeli belirdiklerini söylüyordu. Gel gelelim Taylan, transferin son saatlerinde Galatasaray’a imza atarken Erzurum’un kazancı sadece 450 bin TL oldu! Zira Taylan, kulüpten 450 bin TL’lik alacaklarından vazgeçip, bonservisini bedava almıştı! Taylan, Galatasaray’a 4 yıllık imza attı. Bu sürede toplam 9.7 milyon lira kazanacak. Dahası, 4 milyon lira da ‘imza parası’ alacak! Görüldüğü üzere Taylan’ın ticari zekâsı Tarık’tan yüksekmiş! 450 bin liradan vazgeçip, 13.7 milyon lira kazandı...  Taylan, G.Saray’a bir bonservis bedeli karşılığında satılsaydı Gençlerbirliği de bunun yüzde 40’ını alacaktı. Ama bu transfer bonservissiz olduğu için (!), transferin piri rahmetli İlhan Cavcav’ın Gençler’i, tek kuruş kazanamadı! Oğlu Murat Cavcav’ın daha 40 fırın ekmek yemesi lazım, bu işleri kavraması için...

451 BİN VEREN YOK MU?

Erzurum Başkanı Üneş’i aradım ama ulaşamadım. Mesaj da attım dönüş yapamadı. Yoksa hemşehrime şunu soracaktım: Taylan’a değil 3 milyon Euro, 451 bin lira bile verecek bir kulüp bulamadınız mı? Hani bin lirada da kulübe kalırdı hiç değilse... Yoksa şu ‘imza parası’ dedikleri şey, ‘gizli bonservis bedeli’ midir?

BİR KULÜP BAŞKANININ FFP YORUMU BÖYLEYDİ:

Taylan’ı bonservissiz almayı başaran G.Saray, Diagne transferi için de kutlanmalı! Öyle ya elinden çıkartma mecburiyeti olan gol kralını, 3.3 milyon Euro’ya Brugge’e kiralamayı başardı. Her ne kadar bu yılki 2.3 milyon Euro’luk maaşını ödese de sezon sonu Brugge, Diagne’yi almak isterse 13 milyon Euro daha ödeyecek. Böylece bugüne kadar ödediği en yüksek bonservis bedeli 8 milyon Euro olan (David Okereke) Belçika kulübü, 28 yaşındaki Diagne’ye 16.3 milyon Euro bonservis bedeli ödemiş olacak! UEFA Finansal Fair Play kriterleri kulüplerimizi hakikaten de ‘transfer sihirbazı’ yaptı... Fenerbahçe’nin kaleci Ertuğrul Taşkıran’ın Boluspor’a 1 milyon  Euro’ya satışı da takdire şayandı(!) Bolu bu rekor transferini sadece 6 maç oynattı! Mitrovic’i 4 milyon Euro’ya alıp aynı paraya satma başarısı göstererek ‘hata’sını düzeltebilen Beşiktaş sessiz sedasız şekilde, Trabzonspor’da da sadece 3 dakika oynayan Mertcan Çam için 885 bin dolar ödemişti! Bu ‘gizli transfer’in Beşiktaş’a geldiğinden kendisinin bile haberi olmamıştı! Kulüplerimiz kendi oyuncularını bir bedel karşılığı kiralık gönderirken, bedelsiz olarak oyuncuyu kiralık almayı da mucizevi şekilde başarır hale geldi! ‘Kayıt dışı’ olduğu için adını veremeyeceğim bir başkan, “Peki UEFA Finansal Fair Play’e nasıl uyacaksınız?” diye sorduğumuzda, “Oooo... Biz buzdan jeton yapmış bir milletiz” demişti... Son dönem ‘transfer masalları’mızı bundan daha iyi açıklayan bir ifade olamaz...

Yazının Devamını Oku