Olması gereken güzel hayatı bu konserde göstereceğiz

Suriye Ulusal Orkestrası ile Gorillaz’ın, Blur’un solisti Damon Albarn’ın yolları 2008’de kesişti. Orkestranın Şam’daki merkezinde beraber konser verdikten sonra, Gorillaz ile ‘White Flag’ şarkısını birlikte kaydettiler, ardından da dünyanın farklı noktalarında bugün hâlâ efsanevi olarak anılan turnede defalarca sahne aldılar. İstanbul’da verecekleri konser öncesi, Türkiye-İngiltere-ABD arasında bir telekonferans yaptık, bu müzikal birlikteliğin manevi önemini, değerini konuştuk.

Haberin Devamı

Öncelikle, açıkçası sormaya da biraz korkuyorum ama orkestrada herkes iyi mi, sağ ve salim mi?


Issam Rafea: Evet, herkes sağ ve salim...


Projeye nasıl karar verildi, kim harekete geçti, süreç nasıl gelişti?


I.R.: Geçen yıl Damon aradı ve yeniden birlikte konser vermek için nasıl bir araya gelebileceğimizi sordu. Harika bir fikirdi.


Damon Albarn: Aslında son beş yıl içinde yaşanan trajediye bir tepki olarak belirdi fikir. İlk tanışmamız, çalışmamız da sıradışı koşullarda gerçekleşmişti. Benim açımdan çok özel yeri olan bir hadiseydi. O dönemde de bir Batılının gelip çalışması pek kolay değildi Suriye’de. Orada böylesine iyi, sıcak karşılanmaktan çok etkilenmiştim. Savaş başladıktan sonra da orada tanıştığım ve çalıştığım harika insanların ne vaziyette olduklarını takip ettim ve Issam’la iletişime geçip yeniden birlikte çalışmamızın nasıl olacağını sordum. O pozitif atmosferi hatırlamak ve geleceğe taşımak için  yeniden buluşmaya karar verdik.

Haberin Devamı


Bağlantıyı koparmadınız yani savaş başladıktan sonra?


D.A.: Elbette.


Müzik dünyasının en sıkı çalışan isimlerindensiniz. Pek çok projeyi aynı anda yürütebiliyorsunuz. Vakit bulmak zorlayıcı olmadı mı?


D.A.: En sıkı çalışanlardan demek ne derece doğru olur bilmiyorum. Daha çok kendini adamış diyebilirim. Bu projeyi de bana tanınmış bir ayrıcalık, bir şans olarak görüyorum.


En son ne zaman birlikte çalmıştınız?


D.A.: En son Yeni Zelanda’da birlikte sahne almıştık. 2010 veya 2011’di (Issam cevabı netleştiriyor: 2010...)


Orkestranın büyük ölçüde dağıldığı, farklı ülkelerde bulunduğu düşünülürse hazırlık aşaması güç olmalı. Prova yapabildiniz mi?

 

D.A.: Amsterdam’da buluşacağız. Ne vaziyette, elimizde ne olduğunu orada yapacağımız provalarda göreceğiz ve şekillendireceğiz. Bu konuda sağlam bir deneyimimiz var. Bu birlikteliğin bildiğimiz, tanıdığımız ruhunu çabucak yakalayabileceğimizden eminim.

 

Daha önce İstanbul’a gelmiştiniz...

 

Haberin Devamı

D.A.: Evet daha önce İstanbul’da bulundum. Hakkında çok hoş, sıcak anılarım var. 9 yaşındaydım. Bugün biraz sorumsuzca bir davranış gibi gözükse de tek başıma sokağa çıkmama izin vermişti ailem. 9 yaşında bir çocuk olarak tek başıma İstanbul sokaklarını gezmiştim. İnsanlar bana muhteşem iyi davranmıştı. Bu yüzden İstanbul hafızamda çok ama çok pozitif bir yer olarak yerini korudu yıllar içinde.

 

Aklınızda Türkiye’yle ilgili müzikal manada bir şeyler kaldı mı?

 

D.A.: Evet. Zaten kız kardeşim Londra’da Green Lanes’de yaşıyor (Kuzey Londra’da, Türk  nüfusun yoğun yaşadığı bölge). Orada gayet canlı bir Türk topluluğu var. Ayrıca benimle birlikte çalışan bir hanımefendi de Türk. Yani kültürünüz ve müziğiniz hakkında fikir sahibi sayılabilirim.

 

Haberin Devamı

Resmi rakamlara göre Türkiye’de 3 milyondan fazla Suriyeli göçmen var. Vereceğiniz konserlerin sembolik değerini de düşünürsek, onlarla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

 

D.A.: Evet, bu konserlerin sembolik değeri büyük ve kuvvetli... İstanbul konseri de bu yüzden daha anlamlı hale geliyor. Çok yoğun, çok güçlü bir atmosfer olacağına eminim. Yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kalmanın nasıl zor olduğunu hayal bile edemem elbette. Bunu anlamam, ifade etmem imkânsız. Bu konserin politik, kültürel manada yükseltilen tuhaf duvara bir tür cevap olacağını düşünüyorum. Şunun bilinmesini isterim; Batı dünyasında da durumun gerçek yüzünü görenler var. Yaşananların medyaya yansımalarının şekillendirdiği yabancılaşmaya karşı duranlar da var. Dayatılan propagandanın, ‘öcüleştirme’nin ötesini görebilecek kadar çok gezdiğim için, Türkiye’yi ve Suriye’yi tanıdığım için şanslı olanlardanım. Küresel bir toplum olduğumuzu, bütün insanların eşit olduğunu ve hepimizin birbirimize yardım etmemiz gerektiğini biliyorum.

 

Haberin Devamı

Batı dünyasının konu hakkında gereken hassasiyeti gösterdiğini söyleyemeyiz pek. Suriye’yi terk etmek zorunda kalanlara karşı tavır, sınırlarda yükseltilen duvarlar filan ortadayken...

 

D.A.: Biliyorum ve bundan dolayı utanç duyuyorum. Tek söyleyebileceğim bütün Batılıların konuya böyle yaklaşmadığı olabilir.

 

I.R.: Ben hepimizi yeniden bir araya getiren bu harika projenin bir cevap olacağını düşünüyorum. Damon ve diğer konuk müzisyenlerle bir araya gelerek müziğimizle sesimizi duyurmamız başlı başına bir mesaj değeri taşıyacak. Bizim gerçek Suriyemizi, gerçek kültürümüzü, gerçek mirasımızı gösterme şansımız olacak yeniden. Son beş yıldır yaşananlara karşı böyle bir cevap verme şansımız olacak. Yaşanan onca acıya rağmen hayatlarımıza devam etmeye çalıştık hepimiz. Bu dünyada, bu güzel olması gereken hayatta yaşadığımızı, ayakta kaldığımızı göstermiş olacağız. Bütün bu yaşanan acıların ortasında Damon’ın da belirttiği gibi pozitif bir mesaj vermeye çalışacağız.

 

Haberin Devamı

Eminim orkestra üyeleri arasında yaşananlara farklı açılardan bakanlar, farklı yerlerde duranlar vardır...

 

D.A.: Elbette farklı yerlerde duranlar var. Ama burada müzik devreye giriyor ve bütün farklı perspektifleri kaynaştırıcı bir rol oynuyor. Kimsenin görüşünü belirtmesinin engellenmeyeceği bir ortam olacak elbette; bu başlı başına bir hata olur.Umarım müzik derin yaraları biraz olsun iyileştirmeye yarar...

 

D.A.: Birbiriyle konuşmaktan vazgeçen, diyaloğun imkânsızlaştığını düşünenlerin iletişim kurmasını sağlamaya yarayacağını düşünüyorum en azından.

 

Barış için bir tür küçük laboratuar olarak görmek de mümkün herhalde projeyi...

 

D.A.. Evet, kesinlikle. Konuyu özetlemek için çok doğru bir tanımlama bu. Biraz fazla idealist bir yaklaşım gibi gelebilir ama buna inanmayı sürdürmek zorundayız.Konserdeki sürprizleri berbat etmek istemem ama konuk sanatçılar kimler olacak, nasıl bir repertuvarla çıkmayı düşünüyorsunuz?

 

D.A: Açıkçası, Amsterdam’daki ilk konser öncesinde 5 gün sürecek provalar sırasında şekillenecek. Hepimizin fiziksel olarak aynı mekânda buluşmasını sabırsızlıkla beklemek gerekiyor şimdilik. Zaten bu tarz projeleri esas sevme nedenim de biraz bu. Her şeyin birbirine organik olarak eklemlenebildiği ve her şeyin mümkün olduğu bir yapı. Sürpriz sanatçılar meselesine gelince... Elimde paylaşabileceğim kesin bir liste yok ama pek çok sanatçı dostumuzun bizimle olacağını söyleyebilirim. Sanırım Hollanda’daki konserde sen de olacaksın; orada şekillenmiş olur büyük ölçüde. Kimlerin geldiğini, kimlerin uçaklarını kaçırmadığını orada göreceksin, göreceğiz... Altı konserde farklı konuk sanatçılar da olacaktır ama çekirdek kadro değişmez. 

 

Daha önce sizi 2009’da Blur ile Glastonbury Festival’de, 2010’da Gorillaz ile Roskilde’de (Danimarka)dinledim. Canlı performansları, uzun süre sahnede kalmayı seven bir müzik adamısınız. Hatta Roskilde’de geçen yaz 5 saatin sonunda sahneden ‘indirildiğinizi’ okuduk. İstanbul’da da benzer bir ‘bitmeyen konser’ deneyimi yaşayacak mıyız?

 

D.A.: (Kahkaha atıyor...) Aslında beni derdest edip sahneden indiren kişi turne menajerimizdi. Yani olay yansıtıldığı gibi değildi, tatlı bir şekilde ‘indirilmiştim’. İstanbul’daki konserin ne kadar süreceğine gelirsek... Herhalde o anın ruhu belirleyici olacak.

 

Damon  Albarn kimdir?

Müzik dünyasının en güçlü ve en üretken birkaç ismi arasında gösteriliyor. 1990’larda Britpop akımının en önemli iki grubundan biri olan Blur ile (diğeri Oasis) adını duyurdu. Daha sonra ‘Gorillaz’, ‘The Good, The Bad & The Queen’ ve ‘Rocket Juice & The Moon’ gibi farklı ve başarılı projelere imza attı. Müzikalden operaya, film ve tiyatro oyunu müziklerinden oyunculuğa pek çok alanda üretken bir karakter. Farklı kültürlerin müziklerine açık bir sanatçı olan Albarn’ın özellikle Afrika müziğine büyük ilgi duyduğu biliniyor. ‘Africa Express’ şemsiyesi altındaki ‘Maison Des Jeunes’ albümü ve 2002 tarihli ‘Mali Music’ bu alanda en bilinen çalışmaları.

 

Issam Rafea kimdir?

Damon Albarn gibi çok üretken bir sanatçı. Film müzikleriyle önemli ödüllere hak kazanan, Hewar adlı grubuyla belli bir çevrede epeyce etkili olan, ut ve double-bass virtüozu olarak gösterilen Issam aynı zamanda bir akademisyen. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu sayısız ülkede sahne almış Issam Rafea asıl şöhretini bu projenin de temel taşlarından Syrian National Orchestra for Arabic Music’in şefi olarak sağladı. Suriye’deki savaşın ardından ABD’ye yerleşen Rafea müzik yapmayı ve öğretmeyi sürdürüyor. Hatta Skype aracılığıyla gidemediği yerlerde de öğretmenlik yapıyor.

 

Toplam 6 konser‘Africa Express sunar...

 

Eski ve yeni üyeleriyle Suriyeli Müzisyenler Orkestrası, Damon Albarn ve Konuk Sanatçılar’ başlıklı proje kapsamında toplam 6 konser gerçekleştirilecek. Ekip 22 Haziran’da Amsterdam’da düzenlenen Holland Festival’de olacak. Ardından 24 Haziran’da İngitere’nin en önemli müzik festivali Glastonbury’de, 25 Haziran’da yine İngiltere’de Southbank Center’da, 27 Haziran’da İstanbul Caz Festivali’nde, 29 Haziran’da Danimarka’nın sembol festivali Roskilde’de ve 30 Haziran’da Köln Philharmonie’de birer konser verecekler.İstanbul konserleriyse 27 Haziran Pazartesi günü, 21.30’da, Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde. Biletleri, Biletix’te.

 

Yazarın Tüm Yazıları