Hayat geçer şarkı kalır

KARIN İstanbul’a çığ olup düştüğü bir öğle vakti, Teşvikiye Camisi’nin avlusundayız.

Haberin Devamı

Fikret Şeneş’i uğurlamaya gelen kalabalık günlük meseleleri, küçük dertleri, büyük fikirleri harmanlayarak konuşuyor.
Elbette arada gözlerin musalla taşına takıldığı, insanı yoran rüzgârın Fikret Hanım’lı anıları taşıdığı konuşmalar:
“Alzheimer olmuştu işte, biliyorsun... Hiçbir şey hatırlamıyordu artık...”
Cemaat toplanıyor, hoca güzel bir konuşma yapıyor, karla karışık dağılıyoruz...

*

Üzüntüyle sevinci, yasla kutlamayı karıştırmak gibi küçük, hepimizin bildiği numaraları var hayatın; malumunuz...
Cenazeden kalkıp Arnavutköy’de bir balıkçı sofrasına oturuyoruz iki arkadaş.
Birkaç saat sonra çok sevilen bir dostumuzun doğum gününü kutlarken neşeyle dolacak uzun masadan uzağa, biteviye yağan karı ve denizi sessizce seyredecek şekilde konuşlanıyoruz.
Arkadaşım “Bir müzisyen ayarlasam mı?” diyor. Benim “Kim gelecek bu havada allasen?” bakışıma rağmen bir yerleri aramaya başlıyor...
Uzun masa gelenlerin kar hikâyeleriyle, esprilerle, anılarla, küçük ve zararsız dedikodularla, “günlerin tortusuyla” doluyor zaman içinde.
Biri “Aaa, geldi hakikaten müzisyen” diyor.
Gitarıyla çıkıp gelen genç arkadaşı yamacımıza oturtuyoruz.
O sofrada ne istenir, hangi şarkılar söylenir?
Sezen, Tanju Okan, Alpay... Müzikal hafıza raflarımızın tozunu atıyoruz...
Genç müzisyen bazı istek şarkılarında “Ben onu bilmiyorum ama, başlarsanız eşlik ederim” diyor.
Başlıyoruz, durmuyoruz:
“Bir sayfa kopuyor zamandan
Ayrılırken sen yanımdan
Bu aşkın daha en başından
Korkuyordum ben sonundan
Bir günah gibi gizledim seni
Kimse görmedi seninle beni...”

*

Haberin Devamı

Sayfalar kopuyor, hayat geçiyor, insan gidiyor.
Şarkılar kalıyor Fikret Hanım.
Her şey için teşekkürler...

Yazarın Tüm Yazıları