Diplomasi soğuk yenen bir yemektir

TÜRKİYE ile Fransa arasındaki gergin hava geçtiğimiz ekim ayında zirve yapmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Emmanuel Macron’a “Zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacın var” diye seslendiği noktaya kadar varmıştı.

Haberin Devamı

Azerbaycan-Ermenistan, Libya, Suriye, Doğu Akdeniz üzerinden tutun da Hz. Muhammed karikatürlerinin Fransa’da resmi kurumlarda sergilenmesine, AB’nin yaptırım hamlelerine kadar pek çok noktada problem yaşayan iki eski tanışın frene basması da çok uzun sürmedi.

İki liderin birbirlerine “Sevgili Emmanuel”, “Değerli Tayyip” diye hitap ettikleri ve “Diplomaside küslük olmaz” sözüne göz kırpan mektuplar gazetelerde yayınlanınca Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanımız, yeni yıl dileklerini iletmek ve Fransa’yı hedef alan terör saldırılarının ardından taziyelerini sunmak için Sayın Macron’a bir mektup yazdı. Bu mektuba bu hafta yanıt aldık. İlişkileri geliştirmek isteğini, Türkiye’ye atfettikleri önemi ve önümüzdeki süreçte Cumhurbaşkanımızla görüşmeyi de arzu ettiğini vurgulayan, güzel, pozitif, hatta bazı kısımlarında Türkçe ifadelerin bulunduğu bir mektup aldık. Cumhurbaşkanımıza takdim ettik. Cumhurbaşkanımız da ‘Memnuniyetle görüşürüz’ yanıtını verdi...”

Haberin Devamı

Nihayet iki lider pazartesi günü video konferans aracılığıyla buluştu, görüştü, yapılan açıklamada karşılıklı işbirliğinin öneminden, potansiyelinden, ortak çalışmanın getireceği başarılardan bahsedildiği vurgulandı.

Özetle nar gibi kızarmışken derin dondurucuya atılan ilişkiler, soğuk zincir kırılmadan tekrar dünya gerçeklerine döndürülmeye çalışıldı.

Çatışma alanları bâki olsa da, tonda düzeltmeler yapılarak yeniden konuşmak için kapı aralandı.

Ocak ayında Anadolu Ajansı için “Türkiye-Fransa ilişkilerinde tarih tekerrür mü ediyor?” başlıklı bir analiz hazırlayan Doç. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, iki milletin tanışıklığının tarihini XI’inci yüzyıldaki Haçlı Seferleri’ne kadar götürmenin mümkün olduğunu vurgulayarak başlıyordu sözlerine.

Dışişleri Bakanlığı’nın konuyla ilgili sayfasında “ilk diplomatik temasın 1483 yılına uzandığı, Sultan II. Bayezid’in o tarihte, Fransa’da tutulan kardeşi Cem Sultan hakkında bilgi almak üzere XI. Louis’ye Ilımlı (Limni) adasından Yunan kökenli bir elçi gönderdiği” vurgulanıyor.

Haberin Devamı

Ama en meşhur “diplomatik temas”, Erdoğan’ın da videokonferansta bahsettiği Kanuni Sultan Süleyman imzalı 1525 tarihli “Ben ki hakanlar hakanı; sen ki Fransa vilayeti kralı Fransuva’sın” diye bilinen mektuptur.

Alman İmparatoru Şarlken’e Pavye Savaşı’nda yenilerek esir düşen Fransuva’nın annesi Düşes Dangolen’in Sultan Süleyman’dan yardım çağrısına karşılık yazılan mektubun da hakkını verdiysek Yirmisekiz Mehmed Çelebi’ye geçebiliriz...

Daha önce de bahsettiğim, ama hakkını vermek konusunda kendimi eksik hissettiğim “Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa Seyahatnamesi”ne lafı getirmek için fırsat bu fırsattır!

Malum, Yirmisekiz Mehmed Çelebi, III. Sultan Ahmed’in devrinde, İstanbul’da Lale Devri yaşanırken, iki ülkenin limoni olan arasını düzeltmek, ileri yönelik ilişkileri geliştirmek için “fevkalade elçi” olarak Fransa’nın yolunu tutar.

Haberin Devamı

7 Ekim 1920’de Fransız elçisi tarafından verilen ticari kalyona binerek mahiyetindekilerle yola çıkan Çelebi Mehmed, 6 Eylül 1721’de döner İstanbul’a.

Osmanlı’nın Batı ilminden faydalanma yolunda adımlar atmaya başladığı günlerde getirdiği dürbünler, saatler, aynalar modayı değiştirecektir. Çelebi’nin oğlu sayesinde memlekete ulaşan en önemli hadise ise matbaa olacaktır...

İşin hoş yanı, Fransa’da olağanüstü ilgi gören Çelebi ve heyetinin giyim kuşamı meraklı Paris sosyetesinde de moda kırılması yaşanmasına yol açmıştır...

Şevket Rado’nun 1970’te Çelebi’ye ait yazma nüshadan sadeleştirerek hazırladığı seyahatnameden sevdiğim bazı bölümleri paylaşayım, Türkiye-Fransa ilişkilerine renk gelmiş olsun bari...

Haberin Devamı

Diplomasi soğuk yenen bir yemektir

SEN YE BEN SEYREDEYİM

YİRMİSEKİZ Mehmed Çelebi ve heyetinin giyimi kuşamı kadar yemek yemesini de merak eder Paris sosyetesi.

Çelebi, bu tuhaf durumu olgunlukla karşılamaya çalışmış ve şöyle aktarmıştır:

“Kadın ve erkek kimi ziyaret, kimi seyretmek maksadıyle kalabalık halinde gelüp, hususa yemek yediğimizi görmek pek isterler idi. ‘Filan kimesnenin kızı veya filanın karısıdır; yemek yidiginüze bakmağa izninizi rica eder’ deyu haberler gelüp kimini def’edemeyüp nâçar (çaresiz) ruhsat verirdik. Kendileri yemek yemeyüp sofranın etrafını çevirüp seyrederlerdi. Hatırları için sabrederdik...”

Diplomasi soğuk yenen bir yemektir

‘KÂKÜL PERİŞAN OLDULAR’

MEHMED Çelebi, Fransa seferi sırasında en çok kadınların hayatın bu kadar içinde olmaları, sokakta serbestçe gezmeleri, erkekler üzerinde son derece etkili olmalarına şaşırmıştır.

Haberin Devamı

Bu durumu bir “ayıplama” veya “eleştiri” tonunda değil de daha çok gördüklerine hayret etmek vurgusuyla aktarmaya çalışmıştır.

Kral ile birlikte çıkılan av partisine katılan Çelebi, sarayın kadınlarının ava gelişini “...Bu esnada Kralın akrabası olan karılar ve sair kibar karıları hintovlarından (atlı araba) çıkıp erkek elbiseleriyle ve elmaslar içinde atlara binüp kırıtarak silahşorluğa başladılar...” diye anlatır.

Av partisi sonundaki vaziyeti de şöyle özetler:

“Karılar dahi evvelki gibi, erkek elbiseleriyle atlara binüp kâkül perişan (saçları darmadağın) oldular...”

Diplomasi soğuk yenen bir yemektir

‘OPERA BAŞLIYOR...’

OSMANLI elçisi operadan veya kendi ifadesiyle “Opâre”den de çok etkilenir.

Kralın vâsisi tarafından davet edildikleri operayı şöyle tanıtmaya çalışır:

“Oyuncular kendilerine mahsus elbiseleriyle ve yirmi kadar peri yüzlü kız pırıl pırıl taşlı elbise ve fistanlarıyle meclise tekrar parıltılar salup sazlar dahi hep birden nağmeye giriştiler. Bir müddet raksolunup sonra Opâreye başladılar.

...Gökten bulut ile âdemler inüp ve yerden âdemler uçurdular...”

Yazarın Tüm Yazıları