‘Bolluğu ancak devlet temin eder’

Nisan 1941’de gazete bayilerinde yeni bir dergi belirir: “Perde ve Sahne”...

Haberin Devamı

Sahibi ve neşriyat müdürü muhteşem Muhsin Ertuğrul olan derginin ileriki dönemde kurucusu olarak anılacak kişi de eşi Neyyire Eyüp Ertuğrul veya efsaneleşmiş adıyla Neyyire Neyir’dir. Neyyire Hanım 1943’te çok genç yaşında aramızdan ayrılmıştır; bu notu da düşmüş olalım.

İstanbul’da çıkan dergi adından da anlaşılacağı üzere tiyatro başta olmak üzere sahne sanatlarına ve sinemaya odaklanacaktır.

İlk sayısında Muhsin Ertuğrul “Dört Tarih” başlıklı bir yazı yayınlar...

‘Bolluğu ancak devlet temin eder’

1909’da sahneye adım atan Muhsin Ertuğrul, yolun başında olduğu yılların çaresizliklerini,  operatör Cemil Paşa’nın (Topuzlu) önayak olmasıyla kurulan Darülbedayi’nin heyecanını, Darülbedayi’nin yerine geçen İstanbul Tiyatrosu’nun başarısını andıktan sonra 30 yıl sonra erişilen noktayı değerlendirir...

Haberin Devamı

Geçilen yolların güçlüklerini andıktan sonra uğruna bir ömür harcadığı Türk tiyatrosunun gelişimine devam için formülünü de açıklar:

“... Bu da (başarı da) sanatkârların ve sanatkârları idare edenlerin sanat işlerinde hiçbir maddi kazanç düşüncesiyle hareket etmemeleri ile olur. Bu bolluğu da ancak devlet temin eder...”

Derginin yayınlandığı yıllar tiyatro geçmişe göre hızla ilerlemekte, Cumhuriyet’in sanatçılara daha fazla imkânlar sunmasıyla güç toplamaktadır.

Gelecek yıllar Carl Ebert’in temellerini attığı Ankara Devlet Konservatuvarı’nın meyvelerini vermesini, 1940’ta kurulan Tatbikat Sahnesi’nin serpilip gelişmesini ve nihayet 1949’da yürürlüğe giren yasayla Devlet Tiyatro ve Operası’nın doğuşunu müjdeler.

1949’da ilk genel müdür de Muhsin Ertuğrul olmuştur.

Devlet ve tiyatro, Osmanlı’dan itibaren baskı, sansür, meşrebe göre destekleme, hor görme, propaganda aracı olarak kullanma gibi çatışmalı alanlardan geçmiştir.

Sansür veya otosansür her dönem bir şekilde vardır, devlet özerklik verdiği kurumu denetlemede ve yönlendirmede kantarın topunu kaçırsa da Devlet Tiyatroları kurumsallaşmayı, gelenek oluşturmayı ve etki alanını, ulaştığı seyirci sayısını arttırmayı hep başarır...

Haberin Devamı

Muhsin Ertuğrul ve onun yolundan ilerlemeye çalışanlar sanatçıların maddi ve manevi açıdan kazanımlarını geliştirmek için mücadele verirler ve eskiye kıyasla epeyce de yol alırlar.

Bugün geldiğimiz vaziyet nedir diye soracak olursanız...

BUGÜN VAZİYET NEDİR?

TİYATRONUN, sahne sanatlarının durumu ortada; pandemi sürecinde kaderlerine terk edildiler büyük ölçüde. Oyuncular, sahne arkasındaki ordunun neferi olanlar, müzisyenler zorda; çok kıymetli özel sahneler dayanamayıp kapanıyor vb...

Peki Devlet Tiyatroları?

Son gelen haber kafa karıştıran ve pek ümit vaat etmeyen türden:

“Kültür Bakanlığı, kurumlara gönderdiği bir yazıyla Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürlüğü’nün ve Devlet Opera ve Balesi (DOB) Genel Müdürlüğü’nün atama, tayin, görev değişikliği, görevlendirme yetkilerini elinden aldı. Sanatçıların tepkileri üzerine bakanlıkta konuyla ilgili tartışmalar yaşandığı belirtilirken bakanlık yetkililerinden yetki alınmasının ‘sehven’ yapıldığı ve kısa süre içerisinde kurumların özerkliğini koruyacak şekilde durumun düzeltileceği öğrenildi...”

Haberin Devamı

Türkiye’de bu boyutta kararların “sehven” alınması pek görülmüş iş olmadığından sanatçılar haliyle tedirgin ve öfkeli.

Özerkliği zaten kemirile kemirile azaltılan kurumlarının yetkilerinin devredilmesini, yönetim şemasının belirsiz alanlara çekilmeye çalışılmasını doğal olarak kurumun altına dinamit koymak anlamına geleceğini söylüyorlar.

Devlet Tiyatroları bugün sabit ve gezici sahneleriyle geniş kitlelere erişen, daha da kuvvetlenmesi için çaba gösterildikçe karşılığını kat kat vereceğini ispatlamış köklü bir kurumdur.

Büyük devletler bu tarz kurumları korumakla, desteklemekle, yolundaki çerçöpü temizlemekle ilgilenirler ve elde ettikleri başarıyı da ulusal gurur kaynağı olarak görürler.

Haberin Devamı

Yapısıyla oynayarak, oraya buraya çekiştirerek düzeltiyoruz görüntüsü altında kurumsal kimliklere müdahalede bulunmazlar.

Destek olurlar, imkânlarını genişletirler...

Ne demiş Muhsin Ertuğrul

“Bolluğu ancak devlet temin eder...”

‘Bolluğu ancak devlet temin eder’

80 YILLIK DEDİKODUYLA ŞENLENELİM BARİ

DEVLET Tiyatroları’nın peşinden arşive dalınca Perde ve Sahne’nin harikulade sayfaları arasında kayboldum. Bolca polemik ve dedikodu kazanından sıçrayanlar da var sayfalara yansıyanlar arasında.

Vasfi Rıza Zobu’nun kaleme aldığı Cahide Sonku yazısı Ağustos 1941’de yayınlanmış.

Vasfi Rıza, 1941’de “süper yıldız” konumundaki Cahide’nin henüz şöhret basamaklarının başında olduğu yıllardan bir dedikodu aktarır.

Haberin Devamı

“Pergünt” (Ibsen’in Peer Gynt adlı eseri) sahnelenmektedir ve “Solvayg” (Solveig) rolünde de muazzam Semiha Berksoy vardır.

Bir gün Semiha Berksoy’un aniden rahatsızlandığı ve sahneye çıkamayacağı haberi gelince o zamanlar taze bir oyuncu olan Cahide’ye “ramplase” (yerine geçme) görevi verilir.

Genç kız “şayanı hayret bir gayret ve sevinçle rolü ezberler, sahneye çıkar ve oynar...”

Ancak ertesi gün Semiha Berksoy gelir, rolünü geri alır, “genç ve hevesli” Cahide’ye ise “bir odaya kapanıp ağlamak” kalır.

Vasfi Rıza 1941’deki röportajda Cahide’nin hınzır bir gülümsemeyle bu olayı şöyle hatırladığını aktarır:

“Size kimsenin bilmediği bir sırrı da tevdi edeyim... Semiha’yı çok sevmeme rağmen, hayatımda onun hastalığına sevindiğim kadar hiçbir zaman ve hiçbir şeye sevinmemiştim. Solvayg rolünü oynamak hevesiyle bu fena şeye sevinecek kadar hainleşmiştim...”

Yazarın Tüm Yazıları