Sahneye atılan peçeteleri gördüm, mesleği bıraktım

Hani bazı insanlar vardır, inanmadıkları bir şeyi asla yapmazlar. Bildiklerinden taviz, prensiplerinden ödün vermezler. Girdikleri yoldan mümkün değil dönmezler. İşte Işıl Yücesoy da tam böyle biri.

Haberin Devamı

Rol gereği bile olsa, ikna olmadığı hiçbir şeyi yapmayacak kadar ilkelerine bağlı bir sanatçı. Şimdiki gençler pek bilmez ama bir zamanlar “Ya Seninle Ya Sensiz”le fırtınalar estirmişti müzik dünyasında. Ardından tiyatro sahnelerinde ve ekranın “Çemberimde Gül Oya” gibi fenomen dizilerinde can verdiği karakterlerle taht kurdu izleyicinin yüreğinde. Şimdilerde “Hayat Mucizelere Gebe”de izliyoruz onu yine büyük hayranlıkla. Ama “yazsam roman olur” dediği müthiş bir hatıralar galerisi de var elbette yıllar içinde biriktirdiği ardında. İşte bugün konuğum bu dimdik kadın. O hâlâ çok alımlı, müthiş zarif, lafını hiç esirgemeyen ve dünya yıkılsa bildiğinden taviz vermeyen, bu yola yeni çıkan gençlere tam anlamıyla örnek olacak bir sanatçı; huzurlarınızda Işıl Yücesoy...

Haberin Devamı

Sahneye atılan peçeteleri gördüm, mesleği bıraktım

* İtiraf etmeliyim biraz çekiniyorum sizden...
- Hayda... O da nereden çıktı şimdi? Niye çekiniyorsun bakayım?

* Ne bileyim fazla dediğim dedik, inadım inat bir havanız var...
- Şöyle söyleyeyim İzzetçiğim, hayatım boyunca inandığım prensiplerimden asla taviz vermedim. Fakat buna “inat” mı denir bilemem. Mesela Sayın Cüneyt Gökçer’le “Tamirci” piyesini sahnelerken bana “Buraya çök” dedi. “Ancak beni ikna ederseniz çökerim” diye cevap verdim.

* Yahu rol bu! Çökmeniz gerekiyorsa çökeceksiniz herhalde...
- Hayır efendim. İlk önce ben inanmalıyım onun gerekliliğine. Eğer ikna olmazsam ne dizide, ne müzikte, ne hayatta, ne kocada, ne kızda... Asla ve asla çökmem.

* Zor kadınsınız vesselam...
- Hayatta hiçbir güçlüğe boyun eğmedim. Yıllar önce ilk plağımı yapmaya karar verdiğimde, kapı kapı dolaştım ama bir tane bile şirket beni kabul etmedi.

PLAKÇILARI İKNA EDEMEDİM PLAK ŞİRKETİ KURDUM

* Sesiniz güzel, kendiniz güzel, niye kabul etmediler?
- Yabancı müzikler üzerine aranjmanlar yapılarak bir yere gidilemeyeceğini fark edince tarzımı değiştirip kendi şarkımı söylemek istedim. “Ya Seninle Ya Sensiz”lerle falan başladım ama hiçbir plakçı kabul etmedi beni. Para yok pul yok, ot yok ocak yok o zamanlar. Fakat inadım öyle bir tuttu ki, menajerime telefon açıp “Şu kadar param var, sende ne kadar var?” diye sordum. Neyse bu geldi bir kadeh de rakı koydum önüne, “Bu gece plak şirketi kuruyoruz” dedim.

* “Asla yılmam” diyorsunuz yani...
- Yılmam tabii, bir gecede plak şirketi kurup Orient Plak etiketiyle albümlerimi çıkarmaya başladım. Diğerlerine de “Basmazsanız basmayın anasını satayım, ben basıyorum” dedim.

* Yok muydu şöyle size destek olacak fabrikatör bir ahbabınız falan?
- Olabilirdi isteseydim tabii ama ben ileride insanların gözlerinin içine rahatlıkla bakabilmeyi tercih ettim. Ben hiçbir zaman bacak açmayı seçmedim, başkaları gibi birilerinin kapatması olmadım. Bunu Tanrı da, sokaktaki insan da biliyor. Elime çok fırsatlar geçti ama ben hiç yapmadım öyle şeyler. Üstelik çirkin bir kadın da değildim...

BU HAYATTA NE  YAPTIYSAM EFENDİCE YAPTIM

* Hâlâ taş gibisiniz maşallah.
- Benden talep edilen bazı şeyleri yaparak daha yükseklere çıkabilirdim belki ama kendi inandığım basamakta kalmak bana yetti. Bu hayatta ne yaptıysam efendice yaptım.

* Aileniz destek oldu mu sanat hayatına atılmanıza?
- Benimkisi zaten sanatı hayat edinmiş bir aile. Bach sülalesi gibiyiz mübarek! Dedem ve amcalarım Klasik Türk Musikisi’yle ilgilenirdi. Halalarım desen, hepsi tiyatro oyuncusu. Ressam Asım Yücesoy da amcam olur. Fakat aralarında hak ettiği yere gelememiş bir yetenek var ki, işte o da babam Selahattin Yücesoy’dur.

* Neden hak ettiği yere gelememiş?
- Babam biraz tembel ve sürekli eli nabzında olan bir adamdı. Herkes onun Amerika’ya falan gidip dünya çapında bir bestekar olmasını beklerken, o gitti Kırklareli’nde müzik öğretmenliği yaptı. Hayatı boyunca yerini bulamamasının üzüntüsünü çekmişimdir.

* Böyle bir aileden geldiğinize göre konservatuvar da kaderinize yazılmış olsa gerek...
- Beni konservatuvara gönderen halam Muazzez Kurtoğlu’dur. “Seni tiyatrocu olarak görüyorum. Bunun için özveride bulunabileceğine inanıyorum” dedi. Huzur içinde uyusun, gerçekten de bir meslek, bir ivme, bir yaşam biçimi hediye etti bana.

Haberin Devamı

ÇAĞAN’A ÖZENLE BAKIN BU DA VASİYETİM OLSUN

* Hazır hayatınızın mihenk taşlarından bahsediyorken, Çağan Irmak diyorum size...
- Çağan’a öylesine özenle bakmalı ki bu ülke... Bak ben geldim gidiyorum, bu laf da vasiyetim olsun. Türkiye, onu bütün çocuksu, deli dolu halleriyle el üstünde tutmalı. “Unutursam Fısılda” olsun, “Çemberimde Gül Oya” olsun, “Prensesin Uykusu” olsun, birçok projede beraber çalıştık Çağan’la.

* “Keşanlı Ali” çok iyi değildi ama kabul edin...
- Varsın öyle olsun, hayatta insanı başarıya hep başarısızlıkları götürüyor. Ben ilk cast’ıyım Çağan’ın. Birbirimizi de tanımıyoruz o zamanlar. O kadar da naif bir oğlan ki, “Işıl Abla nasıl tanımazsın, beş defa geldim seni orkestrayla izlemeye, en önde oturdum” diyor. Ben sanki onu görüyorum sahneden (gülüyor).

Haberin Devamı

AŞKI MAŞKI BIRAK, FLÖRT ETMEYE VAKTİMİZ YOKTU

* Tiyatroyu neden labirente benzetiyorsunuz?
- Nasıl benzetmem? İzmir Devlet Tiyatrosu’na tayin olduğumuz günlerde bir oyundan çıkıp öbürüne giriyorduk. Aşkı meşki bırak, flört etmeye bile vaktimiz yoktu. Haydi bunları da boşverdim, hep aynı kişilerle oynanır mı be İzzetçiğim? Arada bir baklava yerken azıcık da çörek otu koymak lazım değil mi yani? Hep aynı rejisörler, hep aynı oyuncular, hep aynı ekip! Ben böyle bir kadın değilim kardeşim. Okulda tarih çalışırken hoop cebire geçerdim. Bir de tabii her şeyden önemlisi aşklarım da olmalı!

* Hazır konu açılmışken, büyük de bir aşk acısı çekmişsiniz zamanında...
- Ah evet sorma, işte zaten ondan sonra İstanbul’u terk edip Ankara’ya gittim. Aslına bakarsan benim amacım tiyatrocu olmaktan ziyade o aşktan kaçmaktı.

* Bir aşktan öbürüne kaçış...
- Evet evet, tiyatro aşkı bir ömür kaldı bende.

Haberin Devamı

Sahneye atılan peçeteleri gördüm, mesleği bıraktım


“DOĞURAMAZSIN, DOĞURURSAN GEBERİRSİN” DEDİLER

* Ve 45 yaşında belki de aşkların en güzeli girmiş hayatınıza... Mucize bebeğiniz Meneviş...
- Ahh ahh Menevişim Menevişim... Bütün doktorlar “Doğuramazsın, çocuk doğmadan geberirsin” dediler.

* Tabii sizin yine inadınız tuttu...
- Ölüm riskine rağmen, çok zorlu şartlarda doğurdum dünya tatlısı kızımı. Amerika’da yaşıyor, daha yeni evlendirdim cancağızımı.

* Gelelim hayatınızda çok önemli yeri olan, benim de üvey annem Fikret Şeneş’e...
- Ah canım Fiko’m, o benim ablam ve Türkiye’ye gelmiş geçmiş en büyük şarkı rejisörüdür.

* Ne demek şarkı rejisörü?
- İnsan piyes yazarken bir reji yapar hayatından. Fikret Abla da aynen o şekilde hayatını yansıttı şarkılarına. “Sen ancak domates satarsın” diye çok kovdu stüdyolardan (gülüyor).

* Kim bilir ne hikayeler saklıdır arşivinizde...
- Ah ah, hepsini anlatsam roman olur. Bak aklıma ne geldi, Cüneyt Gökçer’in iteklemesiyle opera bölümüne başlamıştım. Herkes “Dünya çapında olacaksın” falan diyordu ama ben bir türlü sevemedim operayı. Kanım uyuşmadı bir kere, ne yapayım dünya sanatçısı olmayı? Neyse Fiko aldı beni karşısına “Bu kazandığın opera sesini kaybedeceğiz” dedi.

* O nasıl olacakmış?
- Gizli gizli yine bir operacıdan ders aldırıp opera sesimi kaybettirdi bana (kahkahalar)...

* Rus ajanı olduğun doğru mu?
- (Gülüyor) Ah bak bu da bana Fiko’nun mirası. Bir zamanlar saçlarım kısacık, sahnede üzerimde deri pantolonlarla Rusça şarkılar söylüyordum. Mikrofonun kablosunu kırbaç gibi kullanır, bardak falan fırlatırdım. Benim şovu gören Fiko da “Ay bu kadın kesin Rus ajanı” demiş (kahkahalar).

* “40 metre kablolu Işıl” lakabı o günlerden mi kalma?
- Yok yok, onun hikayesi başka. Ercan Turgut’larla turneye gitmiştik. Tunceli’de askerlere konser verirken “Aman Işıl Hanım, izdiham olur aralarına girmeyin” dediler. Ah bir görsen, dağda ormanda kalmış yavrular, hepsi birbirine benziyor, sadece iki kulak bir de kırmızı surat görüyorum. Havada ağır bir postal kokusu var. Nasıl girmem ben o yavrucakların arasına? “Bağlayın bakayım bu kabloları birbirine” dedim ve 40 metrelik kabloyla daldım çocukların arasına.

Haberin Devamı

ZEKİ MÜREN BENDEN HABERSİZ ŞARKIMI PLAK YAPTI DİYEOTURUP AĞLADIM

* Deminden beri soruyu nasıl evirip çevireceğimi düşünüyorum ama en iyisi pat diye sormak. Zeki Müren’e neden kırgınsınız?
- Kendisine çok büyük bir saygım var bir kere. Aslında kırgın değilim de ona yakıştıramadım bana yaptığını.

* Ne yaptı ki?
- “Bir Evet Yeter” şarkısı yüzünden oldu ne olduysa. Bak İzzet şarkı yapmak doğum gibidir. Ona emek verirsin, seversin, var edersin. Ben “Bir Evet Yeter”i yaptıktan sonra aradan biraz zaman geçmişti. Zeki Bey’le de uzun süreli ahbaplığımız vardı. Antalya’da gecemiz gündüzümüz beraber geçti. Haftada 2-3 kere beni dinlemeye gelirdi. Hatta Ajda’yla birlikte üçümüz Lunapark Gazinosu’nda program bile yapmıştık. Neyse, böyle bir samimiyetimiz varken benden habersiz şarkımı plak yaptı. “Işıl Hanım, ben senin şarkını okudum” dese bile yeterdi bana halbuki. Birden onun sesinden kendi şarkımın alaturka versiyonunu duyunca, oturdum ağladım biliyor musun? O kadar göklerde, ulaşılmaz gördüğüm Zeki Bey’e yakıştıramadım bu hareketi. Aradan yıllar geçti, aynı şeyi Kıraç da yaptı. Ve ben hâlâ kırılıyorum.

BEDİA MUVAHHİT DON KİŞOT DEĞİL MİYDİ...

* Bugünkü imkanlara baktığınızda, şanssız bir nesil olduğunuzu düşünüyor musunuz? Televizyon deseniz tek kanal, radyo deseniz o da aynı...
- Biz Don Kişot’tuk ayol. Bedia Muvahhit, Don Kişot değil miydi Allah aşkına? Ama şöyle bir bak o imkansızlıklar içinde ne sözler söylemiş, ne işler başarmışız. O da her baba yiğidin harcı değil tabii ki.

* Peki şimdikiler daha mı çabuk tüketiyor?
- Elbette canım. Onlar mesaj atarken sesli harfleri bile çıkarttılar.

* Size böyle “sesli harf fireli” mesaj atanlar oluyor mu?
- Hemen reddederim öyle şeyi. Türkçe Türkçe’dir. Ben Türkçe’me sahip çıkıyorum, öyle bir mesaj gördüğümde hemen “Byyy” yazıyorum (kahkahalar)...

* Başka nelere gıcık oluyorsunuz?
- Peçetelere! Zaten sahneye atılan o peçeteleri bir kere gördüm, ondan sonra da mesleği bıraktım.

* Yahu bu yüzden mesleği bırakır mı insan?
- Tabii ki tek sebep bu değildi. 2,5 ihtilal geçiren Türkiye’de zamanla sosyoekonomik durumlar, arzlar talepler değişti. Gece kulübünde türküler söylenmeye başlandı. Bir gece üzerime püskürtülen şampanyalar yüzünden beyaz tuvaletim rezil oldu. Eve gittim ve “Sen neredesin?” muhasebesi yapmaktan uyuyamadım. Yanlış anlaşılmasın, kimseyi aşağıladığım falan yok. Fakat bu mekanların artık beni mutlu edebilecek yerler olmadığını fark ettim. Ertesi akşam da peçeteler havada uçuşunca bende film koptu. “Bir gece içinde şarkı söylemeye karar verdiysem, bir gece içinde de bu işi bırakırım” dedim ve sahneleri terk ettim.

SANATÇI DA SENİN GİBİ AŞK DA YAPAR YEMEK DE

* “Keşke imkanım olsa da beni seyredenlerin hepsini eve çağırıp onlara yemek yapsam” demişsiniz? Nedir bu yedirme merakı?
- (Gülüyor) Nedense bizde sanatçı bir şey bilmez, yapmaz algısı var. Bir gün birine sinirlenip “Ayol sanatçı insan değil mi?” dedim? Sanatçı senin gibi tuvalete de gider, aşk da yapar, yemek de... Onun üzerine de bu lafı ettim işte.

* Tamam canım sinirlenmeyin...
- Arada parlarım ben böyle, kendime tokat atmışlığım bile vardır.

* O nasıl oluyor?
- Aynanın karşısına geçip şak diye oluyor. Hayatımda üç defa başıma geldi bu olay. Bir keresinde çok parasızım. Vaziyetim tatsız, iş yok, güç yok, kocadan yeni ayrılmışım. Kız 1,5 yaşında. Çaresiz bir durumdaydım. Bir anda aynada göz göze geldim kendimle. Ayna içindeki Işıl’la dışındaki Işıl birbirine baktı. Ne düşündüğümü tam hatırlamıyorum o anda ama pat diye yapıştırdım suratıma bir tane.
Aynada da gördüm tokadımı, bir anda toparladım ve başladım kendi kendime konuşmaya: “Sen kimsin, sen Işıl Yücesoy’sun. Bu çocuk sana gökten zembille inmedi. Bu çocuğu sen seçtin. Dolayısıyla bu mecburiyeti yaşamak zorundasın. Bir dikil bakayım sen.” O tokattan sonra bir baktım ki yeniden Işıl Yücesoy olmuşum, hamdolsun.

Sahneye atılan peçeteleri gördüm, mesleği bıraktım

HANDE, HÜMEYRA’DAN SONRA EN RAHAT ÇALIŞTIĞIM İNSAN

* Hande’nin (Ataizi) 2015 modelini nasıl buldunuz?
- Hande çok çok tatlı. Onunla çalışmak inanılmaz keyifli. Hiperaktif. Arada bir delirtiyor beni. Her şeye karışıyor. “Ajan rejisörsün sen” diyorum ona. Hakikaten çok sevdim. İnsanların birlikte oynamaktan zevk aldığı ve çabuk adapte olduğu oyuncular vardır. Bu kimi zaman sevgiyle, kimi zaman saygıyla olur. Hande, Hümeyra’dan sonra en rahat çalıştığım insan.

* Hümeyra da zor kadındır...
- Ama hiç düşünmeden yine çalışırım onunla. Mesela Tuba Büyüküstün de benim canım evladım gibidir. “Kara Para Aşk”ı sırf o var diye kabul ettim. Yavrum daha küçücüktü “Çemberimde Gül Oya” zamanında.

* Çok güzel oynamıştı ama...
- Benim yavrum ya. Çalışmaktan, didinmekten tırnağı kopanlardandır o. Benim hiç tırnağım falan kalmadı artık.

* Kolay gelmediniz tabii bugünlere...
- Çileli olduğu kadar güzel bir yoldu benim için. Şükürler olsun ki çoğu şeyden fedakarlık etmedim. Çocuk da doğurdum, evlendim de, aşk da yaşadım.

* “Unumu eledim, eleğimi astım” demek gelmiyor mu hiç içinizden?
- Ölürüm ayol. Ne yani evde karnıyarık yapıp tığ mı öreyim? Eğer çalışmazsam, üretmezsem hakikaten ölürüm. Zaten durduğum zaman mutlaka gelin beni itekleyin. “Ne yapıyorsun abla?” deyin. Beni Allah sahnede öldürsün şekerim.

* Yıllardır sahnelerin ve müzik piyasasının tozunu yutmuş Işıl Yücesoy bugün kimleri dinliyor?
- Benim böyle ilk duyduğum zaman ağladığım insanlar var.

* Kimmiş bu sizi ağlatanlar?
- Mesela Yonca Lodi ve Candan Erçetin. Candan daha farklı Yonca’dan. Söylemleri, ifadeleri güzel bu çocukların. Kelimelerin anlamlarını bize yansıtabiliyorlar. “Sen benim miladımsın” deniyor bir şarkıda, öbüründe “Seni seviyorum” diyorlar. Bunlar ne kadar büyük laflar biliyor musun? Böyle sözleri sadece melodik kavramlar içinde söylemek yetmez. Dediklerine inandırmaları gerek dinleyiciyi. Şarkının içinde tiyatro olmadan bunu ifade etmek imkansız. Niye Hülya Aksular çok önemli bir balerindir? Çünkü dansının içinde tiyatro vardır. Kadın bale yapar, ben ağlarım.

* İçinde tiyatro geçmeyen bir sanat, sanat değildir diyorsunuz...
- Yaşam geçmeyen demek daha doğru olur. Tiyatroyu herkes bilmeyebilir. Ama yaşam geçmiyorsa, yaşanmışlık geçmiyorsa geçmiş ola.

10 YAŞINDA BİR FIRLAMA VAR İÇİMDE

* Hayat Mucizelere Gebe’de bir yaşanmışlık olduğu için mi rolü kabul ettiniz?
- Bu diziye gelene kadar reddettiğim sekiz proje oldu. Neden onları reddedip de bunu kabul ettiğimi anlatayım istersen. Ben hep hanımağa değilim. Temcit pilavı gibi üstüme o rolü yapıştırmaya çalışıyorlar. Ben bir sanatçıyım, her şeyi oynarım. O kadar inandılar ki hanımağa olduğuma, taksiye bindiğimde “Estağfurullah hanımağam” deyip para almamaya falan çalışıyorlar. Artık kulvarları değiştirmekte yarar görüyorum. Tiyatro geçmişimi de araştırırsanız görürsünüz, çok farklı roller oynadım. Bu teklife gelince, ilk defa bir senaryoyu okurken güldüm. Dizideki karakterim Esma’yla flört ettik bir süre, baktık, birbirimizi sevdik, aşık olduk ve “Oynayacağım bu rolü” dedim.

* Esma karakteri nasıl aşık etti sizi kendine?
- Esma’nın o tutuculuğuna rağmen içinde yaşayan müthiş çocuğa aşık oldum. Torununa aşık, kızını çok sevdiği halde kendi yolunda gitmediği için onu biraz tokatlıyor. Tutucu diyoruz ama kızın başına geleni de kabul etmiş. Bu çocuksu yanları hoşuma gitti.

* Var mıdır sizin de içinizde böyle bir çocuk?
- Ay her zaman. 10 yaşında bir fırlama var içimde!

* Dizideki Damla’nın yanlışlıkla yapılan suni döllenme ile hamile kalma durumu sizin başınıza gelse ne yapardınız?
- Ayol hayat bu, her şey başımıza gelebilir. Önemli olan sorunu akıllıca, rasyonel bir şekilde çözmek.

* Doğurur muydunuz o çocuğu?
- Doğururdum tabi.

Peki aileye mi verirdiniz, kendiniz mi bakardınız?
- Doğuran mı, büyüten mi hikayesi... Zor bir karar ama ben Işıl Yücesoy olarak kendim yetiştirirdim o çocuğu.

Sahneye atılan peçeteleri gördüm, mesleği bıraktım

GİYDİĞİM TUVALETLE ALKIŞ ALMAZSAM BİR DAHA GİYMEZDİM

* Biraz yeni diziniz “Hayat Mucizelere Gebe”den söz edelim. Yine bir hanım ağalık olacak mı ilerleyen bölümlerde?
- Hiç oynamadığım tarzda bir rol bu. Namaz kılan, oruç tutan, batıl inançları olan, eli tespihli mutaassıp bir kadını canlandırıyorum. Hanımağadan çok, evdeki tutucu anneanneler gibiyim. Zaten rol modelim de kendi anneannem.

* Sizin de var mı batıl inançlarınız?
- Nazara çok inanırım. Bir de garip takıntılarım vardır. Mesela giydiğim tuvaletle alkış almazsam bir daha onu giymezdim.

* Sözlüklerde hakkında kötü yorum yazılmamış tek sanatçı sizsiniz galiba...
- Ben insanları, insanlar da beni seviyor. Çünkü onlara çok değer veriyorum. Mesela bu sosyal medyada falan bana yazan herkese tek tek cevap veririm. 

* Instagram’da harikulade fotoğraflar paylaşıyorsunuz...
- Daha o kadar beceremiyorum canım. Ustalardan öğreniyorum yavaş yavaş. Zamanla fotoğrafçılığa doğru kayacağım gibi geliyor.

* Diziye dönersek, sizin rolünüzü önce Fatma Girik’e teklif etmişler sanırım...
- Öyle bir haber çıktı ama bu rol için ilk beni düşünmüşler. Hoş, haber doğru olsa ne olacak ki? Fatma Girik çok önemli bir oyuncu.

AMİRAL BİR KOCA İSTİYORUM ALTI AY YANIMDA KALSIN ALTI AY GİTSİN

* Konuşması pek hoş değil ama kötü bir hastalık atlattınız...
- Bir tek o olay esnasında konuşmadım çünkü kimse beni aciz görsün istemedim. Menajerim dahil kimseyi kabul etmedim evime. Çünkü insanın hayatında bir görüntüsü, bir imajı vardır. Açıkçası bunu Türkiye’ye gösterip imajımı bozmak istemedim. Ne zaman ki iş bitti, dimdik ayağa kalktım, o zaman konuşmaya başladım. Aman benim gibi ihmal etmesinler, mutlaka takiplerini yapsınlar genç kadınlarımız.

* Panellerde bu konuda konuşmalar yaptınız...
- Evet, çünkü bunun görevim olduğunu düşünüyorum. Memeder’e üyeyim, onlar ne zaman bana emrederlerse her yere gider, konuşurum. “Bu konuda ne gerekiyorsa yapacağım, bayrak çekeceğim...” Bir Işıl Yücesoy sözüdür bu inan ve benim sözüm ağırdır.

* Yeniden sahnelere dönmeyi düşünüyor musunuz?
- Arada birileri gelip “Abla neden şarkı söylemiyorsun, özledik sesini” falan diyor. Eskiden olsa kibarlık yapıp “Teşekkür ederim” der geçiştirirdim. Şimdi yaşım büyüdükçe cazgırlaştım. Artık dönüp “Çok pardon ya ben şarkı söylerken plaklarımı aldınız mı? Hayır. Gazinoma geldiniz mi? Hayır. Siz neyimi özlüyorsunuz benim?” diyorum.

* Ama ben gerçekten özledim...
- (Gülüyor) Zaten herkese inat “Ben varım” demek için yapıyorum bir albüm. Yıllar evvel birine aşık olup İskender Doğan’ın sözleriyle bir beste yapmıştım. Onu söylüyorum, ayrıca cover parçalar da olacak. Eksik olmasınlar pek çok sanatçı arkadaşım bestelerini paylaştı benimle. Mart ayında çıkıyor albüm Allah kısmet ederse. Bir de konser vereceğim. 70’ten sonra artık daha ne olur dersen de bir evlilik olur herhalde. Amiral bir koca istiyorum, altı ay yanımda kalsın, altı ay gitsin yoksa çok sıkılırım (kahkahalar)...

Sahneye atılan peçeteleri gördüm, mesleği bıraktım

Yazarın Tüm Yazıları