‘Like gazeteciliği’nin yarattığı tehlikenin farkında mısınız?

‘En fazla Pulitzer sahibi’ gazete The New York Times hakkındaki bir haber, geçtiğimiz haftalarda ABD basınına bomba gibi düştü.

Haberin Devamı

Genel Yayın Yönetmeni Jill Abramson’ın, gazetenin sahibi tarafından yeni bir lidere ihtiyaç olduğu gerekçesiyle kovulmasından bahsetmiyorum.
Hemen ‘sazanlık’ yapmayın :)
Ben, NY Times’ın tüm üst düzey çalışanları ve muhabirleriyle yaptığı toplantı için hazırlanan 91 sayfalık ‘notların’ bir şekilde basına sızdırılmasından bahsediyorum. Bu notlarda çalışanları motive edecek istatistiklerden tutun da düzeltilmesi gereken yanlışlara, rakiplerin yaptıklarından yeni gelişim stratejilerine kadar olumlu olumsuz her şey vardı.
New York’taki ‘arkadaşlar’ hâlâ içlerindeki ‘ajanı’ arayadursunlar, gelin biz bu skandaldan nasıl ‘faydalanabiliriz’ ona bakalım.
NY Times’ın raporunda göze çarpan en önemli nokta, medya devinin dijital çağa ayak uydurma çabaları... Yazılı basın artık ‘tuşlu’ ve ‘klikli’ basın olduğundan, eski ‘matbaaya’ gelen yeni adetleri takip etmek birden bire onların da önceliği haline gelivermiş.
Eskiden sabahın erken saatlerinde kapımızın koluna bırakılan gazeteler, şimdilerde gece yarısından sonra tabletimize ‘asılıyor’.
Her şey çok hızlı, çok dinamik, çok genç, çok şeffaf... Falan filan... Peki hiç mi kötü yanı yok bu dijital ‘tüketimin’?
Bana sorarsanız, var!
Teknoloji iyi hoş da, insan faktörünü unutmamak lazım. Malumunuz biz insanlar, her şeyi bayağılaştırıp, ucuzlaştırmakta hayvanlar aleminin ‘kralıyız’!
Eskiden bir köşe yazarının popülerliği halk arasında ne kadar konuşulduğuyla ölçülürken, şimdi bütün olay ‘tıklamaya’ bakıyor. ‘Like gazeteciliği’ normlarına göre bir haber ya da yazı ne kadar çok tıklanır veya beğeni alırsa, o kadar başarılı kabul ediliyor.
İster istemez de bu durum bazı yazarları hırslandırıp, ‘göreceli’ başarı peşinden koşmalarına sebep olabiliyor.
Nasıl mı?
“Ahmet’i geçmiş miyim?”, “Mehmet’e niye daha çok yorum yapılmış?” diye güne başlayan bir yazar, zamanla daha sansasyonel yazılar yazıp beğenileyim derken halkı tahrik etmeye, yalan haber yapmaya, popülizme kadar uzanan bir kısırdöngünün içine girebiliyor.
“Like gazeteciliği” diye adlandırdığım bu yeni türün ‘temsilcileri’, gün içinde karşılaştıkları eş-dostlarına “Şu benim yazıyı bir beğenip, paylaşsana”, “Yarın Mehmet’i geçmem lazım” diyerek, işi gazetecilikten çıkarıp adeta bir yarışmaya çeviriyorlar.
Nasıl ki televizyonculukta başarının tek ölçüsü sadece reytingler değilse, köşe yazarlığında da yeni dönemde asla sadece ‘like’ olmamalı... Çünkü kriteri sadece izlenme ya da ‘like’lanma üzerinden alırsak, bir dönem ekranlarda yaşadığımız Ajdar faciasının benzerini gazetelerde, medyada ve köşe yazarları arasında da yaşarız.
“Peki rekabet ortamının ne zararı var?” diyebilirsiniz. Rekabet tabii ki yaratıcılığı ve başarıyı kamçılayan bir olgu ancak sırf like uğruna bazı değerler bir kenara bırakılıp, özellikle şu günlerde zaten kutuplaşmanın son raddesinde olan halk göz göre göre tahrik ediliyorsa, ben bu rekabete karşıyım kardeşim.
İnternet gazeteciliği aslında ‘like avcılığına’ dönüşmediği sürece özgür medya ve özgür kalemler için bulunmaz bir nimet. Fakat iş gitgide araştırmacı gazetecilikten çıkıp ‘araklamacı’, soruşturmacı yazarlıktan çıkıp ‘sokuşturmacı’ yazarlığa dönüştüğü için ‘Vay halimize!’ diyorum.
Cerrahlarda olduğu söylenen ‘Tanrı kompleksi’ artık gazetecileri de sarmış gibi görünüyor. Çünkü onlar aynen bir cerrah gibi, ellerindeki haberlerin ve yazdıkları yazıların like’lanıp paylaşılmasıyla toplumun ‘kalbinin’ ellerinde attığını zannediyorlar.
Fakat artık ben, ‘nabzımı’ başkasının ne egosuna ne de eline teslim edeceğim arkadaş!

Haberin Devamı

Kamelyalı Kadın’ın son hayali Macar besteci sevgilisiyle İstanbul’a gelmekti
Adı Marie Duplessis...
1800’lü yıllarda bütün Paris’i yakıp geçen bir afet-i devran...
23 yıllık kısacık hayatında adına romanlar, piyesler, operalar yazılan, yaşadığı dönemin bütün yakışıklılarının yüreğine ismi kazınan bir muhteşem kadın...
Tarihin en eski mesleğini icra eden bir anneyle, manifaturacılık yapan bir babanın kızı. 15 Ocak 1824 günü gözlerini açıyor hayata.
Yoksulluk içinde geçen yılların ardından 13 yaşında alkolik babası tarafından 70’lik bir ihtiyara satılıyor Parisli çocuk gelin...
Dillere destan bir güzelliği var. İlk kocası, evlendikten bir sene sonra hayata gözlerini yumuyor.
Henüz 15’indeki Marie, kendini Paris’in zengin çapkınlarının karşısında buluyor. Bir sürü erkek giriyor hayatına.
Bunlardan biri de Alexandre Dumas Fils...
Üç Silahşörler ve Monte Kristo Kontu’nun yazarı Alexandre Dumas değil, bizim bahsettiğimiz onun oğlu...
Fils, 1848 yılında hayatının aşkı Marie Duplessis’den esinlenerek yazıyor Kamelyalı Kadın romanını. Edebiyat tarihinin başyapıtları arasında sayılan, dünyanın her ülkesinde sahnelenen piyeslere konu olan Kamelyalı Kadın...
Sınıf farklılığı yüzünden kavuşamayan iki âşığın hikâyesini anlatan roman, Giuseppe Verdi tarafından da La Traviata adıyla operaya uyarlanıyor. Ve o günden bugüne opera tarihinin en ünlü eserleri arasındaki ölümsüz yerini alıyor. Yeşilçam’ın hepimizin gözyaşı dökerek, elimizde mendillerle izlediğimiz melodramlarında da hep Kamelyalı Kadın’ın etkisi vardır...
Marie, adeta bir fırtına gibi esiyor 1840’ların Paris’inde. Şehrin bütün kalburüstü zengin erkekleri onun peşinde.
Marie hepsine mavi boncuklar dağıtır, kısa süreli kaçamaklar yapar ve ayağına serilen servetlerle rüya gibi hayat yaşardı. Genç kadın sanki fakirlik içinde geçen çocukluk yıllarından intikam alırdı...
Alexandre Dumas Fils, bir arkadaşı vasıtasıyla Marie ile tanışmış ve sevgilisi olmuştu. Ancak Fils, diğer erkekler gibi para ödemiyordu. Çünkü o sırada henüz Marie’den ayrılmamış ve Kamelyalı Kadın’ı da yazmamıştı. Anlayacağınız beş parasızdı.
Sonunda sevdiği kadının para kazanmak için başka erkeklerle ilişki kurmasını içine sindiremedi, aşkını yüreğine gömüp onu terk etti.
Yaşadığı bu aşkın hikayesini, Kamelyalı Kadın’ı yazmaya gitti...
1844 yılının eylül ayında başlayan bu ilişkinin 1845 ağustosunda bitmesinden sonra, Marie, besteci ve piyanist Franz Liszt’le birlikte olmaya başladı. O sırada peşinde Balzac’tan Rossini’ye birçok ünlü sanatçı koşmaktaydı.
Marie ve Liszt birbirlerine kör kütük tutulmuşlardı. Liszt, o sıralarda Paris’in ve bütün Avrupa’nın en ünlü ve en gözde sanatçılarının başındaydı. Hem yakışıklılığı, hem de yeteneğiyle büyülemişti henüz 20’lerinin başındaki genç kadını.
Liszt o yıllarda bütün büyük Avrupa başkentlerini kapsayan bir turnedeydi. İki aşığın en büyük hayaliyse, bu turne kapsamında çıkacakları İstanbul seyahatine birlikte gitmekti.
1848 yılının yaz aylarında, haziran ortasında İstanbul’da olacaklardı. Ama acımasız verem, aynı yılın şubatında genç kadının yakasına yapıştı ve bir daha da bırakmadı. Kader, iki sevgiliyi sonsuza dek ayırdı. İstanbul seyahati artık ünlü besteci için bir matem yolculuğu olacaktı...
Peki Liszt İstanbul’da neler yaptı? Her şeyden önce Çırağan Sarayı’nda Sultan Abdülmecit’in huzurunda piyano resitalleri verdi.
İstanbul’da bulunduğu beş haftada, padişahın ilgisine mazhar oldu ve kendisine 4. dereceden Mecidiye nişanı hediye edildi.
Bir gün yolunuz Beyoğlu’nda Tünel’e inerken sol tarafta bulunan Nur-u Ziya Sokak’a düşerse, sol sırada yer alan bir binanın duvarında, ünlü besteci Franz Liszt’in 1847 yılında o binada kaldığı yazılı bir tabela göreceksiniz. Kamelyalı Kadın’ın bir gün ayak basmayı istediği ama bu hayalini hiçbir zaman gerçekleştiremediği o bina...
İstanbul kim bilir daha ne gizemler barındırıyor bağrında.
Elbette boşuna şehirlerin kraliçesi demiyorlar adına...

Haberin Devamı

Beşi Bir Yerde Yaz Şarkıları
Müzik dünyasının beş usta ismine bu yazın hit olmaya aday beş şarkısını sordum... İşte seçtikleri...
Erdem Kınay
1) Demet Akalın- İlahi Adalet
2) Gülşen&Murat Boz- İltimas
3) Murat Dalkılıç- Canına Yandığım
4) Demet Akalın- Kötü Kalp
5) Oğuzhan Koç- Ayy (Ben Hala Rüyada)

Naim Dilmener
1) İlkay Akkaya- Kurtuluş Yok
2) Nur Yoldaş- Bir Gamlı Hazan
3) Umay Umay&Cem Adrian- Anlat Onlara
4) Adile Yadırgı- Akşam Oldu Yakamadım Gazımı
5) Nilüfer Akbal- Malan Barkir

Ozan Doğulu
1) Ozan Doğulu feat. Ajda Pekkan & Kenan Doğulu- Harika
2) Ozan Doğulu feat. Model- Böyle Akşamlar
3) Ozan Doğulu feat. Gülşen- Namus
4) Ozan Doğulu feat. Ziynet Sali- Naaparsan Yap
5) Ozan Doğulu feat. Ece Seçkin- Hoşuna mı Gidiyor?

Haberin Devamı

Suat Ateşdağlı
1) Demet Akalın- İlahi Adalet
2) Yalın- Yeniden
3) Tuğba Özerk- Derin Darbe
4) Betül Demir- Tarafsız Kalamıyor aşk
5) Gülşen&Murat Boz- İltimas

Yasemin Şefik
1) Sıla- Yabancı (Bedük Versiyon)
2) Gülşen&Murat Boz- İltimas
3) Demet Akalın- Rekor
4) Ozan Doğulu feat. Ajda Pekkan & Kenan Doğulu- Harika (çıkacak)
4) Yalın- Aşk Diye (çıkacak)


Yazarın Tüm Yazıları