Yanık ülke Kula

İzmir’den Salihli’ye uzanan bölge volkanik kalıntının renkliliğine sahip. Meyve ve sebzenin zenginliği ‘Yanık Ülke’ denen Kula’nın civarında açıkça ortada. Kula’nın kendisi de Osmanlı Batı Anadolusu'nun en tipik yerleşimlerinden biriydi. Bugün dahi bütün ihmale ve çekişmeye rağmen bunu haykırıyor.

Haberin Devamı

YAZ sonu gezilerinin en uygun zamanı Ege Bölgesi’ndekilerdir. Tarihi ve coğrafi bakımından ilginç bölgeler ve noktaların hepsi Ege’de yer alır. Burada kaydedilecek bir rota hiç şüphesiz ki İzmir’den çıkarak Salihli yoluyla İzmir, Salihli, Kula’yı takip etmektedir. Sardes Harabeleri bu güzergâhtadır. Hiç şüphesiz ilkçağın Helenistik hatta Helen öncesi döneminden başlayarak Roma devri sonuna kadar en renkli merkezlerindendir. Lidya gibi bir zenginlik İran İmparatorluğu’nun da iştahını ve bu bölgeye yerleşmesini celp etti. Şahlar şahı Kuruş (Kyros) ile zenginliğin, ağababalığın sembolü sayılan Krezus, (Kroisos, şarklılar Karun der), ‘Karun hazinesi’, ‘Krezus serveti’ gibi deyimlerin nedenidir. Bu bölgede İran ve eski Yunan medeniyetinin kaynaştığını görürsünüz. Fakat hiç şüphesiz Yunan öncesi Anadolu’nun kalıntıları arkeolojik bakımdan bar bar bağırıyorlar. Bütün mesele yapılacak kazılar ve kazılardan elde edilen malzemenin filolojik yönden değerlendirilmesidir.

Haberin Devamı

Yanık ülke Kula

Bu yola Cumhuriyet devrinin yetiştirdiği iki büyük bilim insanımız başlamış sayılıyor. Dünyanın üzerinde durdukları bu âlimlerin birisi ordinaryüs profesör Ekrem Akurgal, diğeri Hititoloji’nin önde gelen isimlerinden merhum profesör Sedat Alp Hoca’dır. Onların yazdıklarını okumak Türkiye’deki tarih meraklıları için bir farz.

Yanık ülke Kula

ÖZGÜNLÜĞÜ İSİMLERDE

Bölge volkanik kalıntının renkliliğine sahiptir. Meyve ve sebzenin zenginliği ‘Yanık Ülke’ denen Kula’nın civarında açıkça ortadadır. Kula’nın kendisi de Osmanlı Batı Anadolusunun en tipik yerleşimlerinden biriydi. Bugün dahi bütün ihmale ve çekişmeye rağmen bunu haykırıyor. Hem de sadece binalarıyla değil içindeki yerleşik halkla da. Bu hafta başında oradaydım, her zamanki gibi bir tur yaptım. Daha eski şehrin içine girdiğinizde rastladığınız ilk sokak ismi bu özgünlüğü veriyor. Yörük Hasanların Halil Ağa Sokağı gibi. Sokağın biraz ötesinde Zabunlar Konağı gibi bir isimle karşılaşıyorsunuz veya Şahanların Gazi Mehmet Çavuş Sokağı. Burada yanık taşlardan yapılmış bir ev var. Kenan Evren’in doğduğu ev diye müze şeklinde düzenlenmiş. Hepsinin kendine göre renkli görünümleri var. Bilhassa Zabunlar Konağı’nı Anemon Şirketi restore ederek turizme açtı. Gerek konakların gerek sokakların adı bir görüşü güçlendiriyor. Türk şehrinde mahalle, ailenin ve sülalenin yerleşimi etrafında düzenlenir. Küçümsenmeyecek bir istisna hiç şüphesiz ki 1293 (1877-78) ve Balkan Savaşı’ndan sonra Batı Anadolu’yu dolduran Rumeli muhacirleri ve bunların bazılarının oluşturduğu mahalleler hatta kasabalardır. Buralarda aileler sülaleleriyle birlikte değil buldukları yere yerleşmişler veya köy halinde kendilerine verilen toprağa tıpkı Çerkes kabilelerinde olduğu gibi yerleşmişlerdir.

Haberin Devamı

Yanık ülke Kula

Yanık ülke Kula

KORUMA DEĞİL ‘KORUMA!’

Kula’da insanlar bütün zorluklarına rağmen büyük şehirlerde okuyup meslek sahibi olsalar bile ataları gibi yaşamaya devam ediyorlar. Hüseyin Zabun Hoca’nın evine girdik. Restorasyondaki sıkıntılardan bahsettiler, müracaatlar çok geç cevaplandırılıyormuş ve adeta koruma değil “Koruma!” sistemi yürüyormuş. Buraya özgü bir şikâyet değil, maalesef Türkiye’de vakıflar ama vakıflardan daha beter olarak Kültür Bakanlığı’nın koruma kurulları ve restorasyonu kontrol şubeleri çok ağır çalışmaktadır. Bu, bakanlıkların kendi kuruluşlarındaki hantallıkla ilgilidir. Bu nedenle birtakım binalarda çökmeler, harabeye dönmeler ve sahneden silinmeler başlıyor. Ancak son senelerde böyle güzel yerleri, ya vârisleri ya da oranın halkından durumu uygun olanlar restore etmeye çalışıyor. Tabii böyle bir çabanın pek kolay olmadığı açık. Kolaylık ve yol gösterilmesi ordaki yetkililerin insaf ve bürokratik kişiliklerine bağlıdır. Oysa bunun İtalya’daki gibi denetimci ama daha çok yol gösterici ve destekleyici bir sistem şeklinde olması gerekir. Bu tavırla bizim geleneksel şehirlerimizin yaşaması bir tesadüfe bağlıdır. Eğer içinde yaşayanlar, aile gelenekleri ve yaşam direnişleriyle bunu beceriyorlarsa mesele yok. Kula gibi sevimli bir yerde her aileden oralarda yaşamayı çok seven ve fedakârlığa dayananlar var. Hatta seksenini geçkin bir teyze kendi konağını kendisi tutuyor. Günlük işleri dahi kendisi yapıyor. Bazı emekli öğretmenler eski evlerine yerleşmişler, turistik bir dükkân işletiyorlar veya benzer faaliyetlerde bulunuyorlar. Ama bu becerikliliği, bağlılığı gösteremeyenlerin şehirleri zamanın tahribine bırakılıyor. İlk giden de ne yazık ki bir konağın şahsiyeti ve en önemli görünümünü teşkil eden antika kapılardır. Antika pazarındaki ucuzluğa ve yağmaya bırakılıyor.

Haberin Devamı

Yanık ülke Kula

MOSKOVA ÜNİVERSİTESİ İLE OSMANLICA YAZ OKULU

BU yaz, dört yıldır kesintiye uğrayan Moskova Lomonosov Devlet Üniversitesi’nin Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü ile olan ilişkileri yeniden kuruldu. Eski Rusya’nın Osmanlı paleografyası dediğimiz Osmanlıca metinleri okuma yönündeki zengin birikimi ne yazık ki 20. yüzyılda iki ülkenin ilişkilerindeki kopukluklar ve arşivlerin karşılıklı kapanması ile akamete uğramıştı. Son siyasi gelişmeler bilimsel ilişkilere de yol açıyor. Ülkelerimizin bilim kurumları arasındaki ilişkilerin daha tarafsız ve sakin bir ortamda devamı özlenir. Bu yıl Moskova Üniversitesi’nin ismi geçen bölümünden sekiz öğrenci geldi. Geçmiş yıllara göre nitelik değişimi açık, hemen tamamına yakınının yabancı dil bilgisi iyi, Türkçeyi hepsi rahat konuşuyor ve okuyor. Bu eski bir kültür toplumunun intibakı ne kadar çabuk gerçekleştirdiğinin göstergelerinden biri. Başlarında Türkoloji bölümünün öğretim üyelerinden Alyona Oganova var. Ayvalık’ta yaptığımız üç haftalık kursun bizim taraf için bir tazelenme ve dirilme olduğunu söyleyebilirim. Öbür taraf için de öyle olduğunu gördüm. Üzerinde durmam gereken bir husus var: Arap harfleri ile Türkçe yazının yani Osmanlıca dediğimiz alanın bizim okumuşların gözünde nasıl bir heyula olduğu malum, herkes onsuz tarih yapmaya çalışıyor. Avrupa ve Rusya’da bu yazıyı öğrenim süresi bir aydır. Şimdi de geçmişteki Moskova deneylerim tekrarlanıyor. Tarih arkaik dili ve metinleri kullanmadan yapılamaz. Endişemiz odur ki, Batı ve Orta Avrupalı Türkologlar gibi Ruslar da metinleri değerlendirmekte öne geçecek gibiler. Maalesef Türkiye üniversitelerinin Tarih bölümleri bu alanda çok durgun, sadece Osmanlıca okuma değil, kaynak dilleri de mesela Farsçayı da süratle öğretmek lazım. Bu nitelik ve beceri üniversitelerimizin sadece bir ikisinde var.

Haberin Devamı

Yanık ülke Kula

MUSTAFA KAFALI HOCA

Vasiyet ettiği gibi Atatürk’ün başkentine defnedildi

ÇARŞAMBA gecesi vefat haberi duyuldu. Konya Lisesi ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Umumî Türk Tarihi Kürsüsü’ne asistan olarak girdi. Uzun yıllar İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci yetiştirdikten sonra Ankara Üniversitesi’nde tarih bölümünde kürsü başkanlığı ve hocalık yaptı. Anadolu’daki aşiretler, bunların yerleşmesi ve Anadolu dışında da Volga boyları, güney Rusya ve Irak havalisi ve hatta Maveraünnehir’e kadar coğrafyayı ve yer adlarını çok iyi bilmekle tanınırdı. Sabırlıydı. Siyasete katılmak için muhtelif teklifler almıştı. Bunları hocalığı dolayısıyla reddetmeyi bir vazife bilirdi. Kendi ailesinden gelen zenginliği dışında ticaretle uğraştığını da gören ve duyan olmamıştır. Hiçbir zaman da bu gibi faaliyetlerle vakit kaybetmedi. Tek kusuru zincirleme sigara yakmasıydı. İnsanın tanıdıkça sınırsız şekilde yararlanacağı bilgisine, sohbetine ve misafirperverliğine tutkuyla bağlanacağı bir kişilikti. Ve son zamanda da bir milliyetperverin, bir vatanperverin durması gerektiği yerde durdu. Vasiyeti “Beni Atatürk’ün başkentine gömünüz” olmuştur. O yüzden memleketi olan Konya yerine Ankara’da Gölbaşı Kabristanı’na defnedildi.

Yazarın Tüm Yazıları