Otopark olan tarihi camiler

Siz hiç Milano'da Duomo'nun ve Floransa Katedrali'nin ve Signoria'nın önünde böyle manzaralar görüyor musunuz? Köln'de aslında 19. asırda yapılan katedralin önünde böyle bir çapaçulluk var mı? Kremlin Meydanı'nda veya İsfahan'da Nakş-ı Cihan denen nefis meydanda araba park edildiğini gördünüz mü?

Haberin Devamı

Sultanahmet, Ayasofya ve Topkapı çizgisi üzerindeki birinci İstanbul silueti, göreli olarak az tahribatla devam etmekte ve İstanbul’un en önemli manzarası olarak zihinlerimizde, gönüllerimizde yer almaktadır. Hiç şüphesiz ki büyük şehrin ikinci silueti Nuruosmaniye, Süleymaniye ve Yavuz Selim Camii çizgisinde Haliç’ten bakıldığında en muhteşem manzarasıydı. Büyük ve ebedi İstanbul’la Haliç’teki kayık içinde, Galata rıhtımında nerede olursanız olun adeta kucaklaşırdınız.

Otopark olan tarihi camiler

VANDALİZM SARDI

1940’lardan beri bu siluet epey darbe yedi. Önce zamanın basınında bile yer aldığı üzere Biyoloji Enstitüsü (mamafih bunun mimarı olan merhum Ekrem Ayverdi büyük bir gayretle son katını 1950’lerde yıktırmıştır) ve de onunla hiç mukayese edilemeyecek vandalizm etrafı sardı. Süleymaniye’den Rüstem Paşa Camii’ne inen hattı olur olmaz binalar ve kat otoparkları istila etti. İnsanlar Süleymaniye’nin orada yapılmasını sağlamak için Mimar Sinan’ın kazdığı yeraltı dehlizlerini ve atık su kanallarının ne durumda olduğunu bilecek gibi değiller. Haritası çıkarılmış değildi; (son zamanlarda bu yapıldı mı, bilmiyorum). Fakat bunların üzerine yapılan lüzumsuz binalar yüzünden Süleymaniye temellerinin tehlikeye girdiği mühendislerce ifade edildi. İkinci bir görgüsüzlük de Unkapanı’ndaki Azebhane yahut Sokullu Mehmed Paşa Camii’nin sol tarafından geçen lüzumsuz ve çirkin metro köprüsüdür. Aslında Süleymaniye civarında bir metro istasyonu kurmak da şehircilik açısından hangi akla hizmet eder, onu bilmiyoruz.

Otopark olan tarihi camiler

Haberin Devamı

ARTIK ARABA PARKI

Büyük İstanbul’un (Suriçi) hiç değilse yarı kısmının metroya ihtiyacı olmadığı açıktır. Bir ara Eminönü Belediyesi denen bu saha, akşamları ancak birkaç bin kişinin barınıp gezdiği bölümdür. Şimdi daha başka bir şeyler başladı. Süleymaniye Mahallesi adamakıllı tahrip görüyor. Restorasyon diye garip binalar yapılıyor. Güya görüntüyü bozmasın diye yapılan binalarda bile estetik unsur ve sanatçılık yok. Senelerden beri Süleymaniye Projesi bitmeyen uyduruk pehlivan tefrikasına dönüştü. Bu arada Süleymaniye Camii’nin dış avlusuna, yani gördüğümüz taş duvarların arkasındaki avluya kadar her yere bir yığın araba park ediliyor. Bunların kim olduğunu çok merak ediyorum. Dedikodulara göre müftülük personelinin araçları önde geliyormuş. Bizde böyle imtiyaz meraklılarının sadece müftülük personeli olduğunu zannetmiyorum; herhalde civardan birtakım esnaf da buna dahil oluyor. Son derece çirkin bir manzara! İnsanların indinde eserlerin uhreviyatını zedeliyor, maziyle bağlarını kuracak büyük şehrin 500 asrının hikâyesini kavramaya yarayacak tahayyülleri bozuyor. Bu nedir demeye kalmadı, aynı duruma Nuruosmaniye Camii’nin avlusunda da rastlanıyor. Üstüne de koymuşlar; “Müftülük personeline aittir” diye. Nuruosmaniye, Osmanlı barokunun hoş bir örneğidir. İki padişah devrinde tamamlandığı için bu ismi taşır. Bu 18. asır eserinin giriş merdivenlerinden kubbesine kadar kendine özgü bir havası vardır. Çarşının yürüme bölgesi içindedir. Yürüyüş bölgesinde araba park etmek hangi zihniyete sığar, onu da bilmiyorum.

Haberin Devamı

TAHAMMÜL EDİLEMEZ

Şehri batıran insanlar bazılarının çok sık tekrarladığı gibi görgüsüzler veya ön planda nereden geldiği belli olmayanlar(!) değildir. Onları bu işe sevk edecek cesareti önce bu beldenin okumuş yazmış, servet sahibi veya görmüş geçirmişleri sağlar. Burada böyle bir durum görüyoruz. Bu binaların etrafına polisin zırhlı araçları veya ambulanslar dışında, ki bunlar geçici olarak orada bulunur, araç görmeye kimse tahammül edemez. Siz hiç Milano’da Duomo’nun ve Floransa Katedrali’nin ve Signoria’nın önünde böyle manzaralar görüyor musunuz? Köln’de aslında 19. asırda yapılan katedralin önünde böyle bir çapaçulluk var mı? Kremlin Meydanı’nda veya Isfahan’da Nakş-ı Cihan denen nefis meydanda araba park edildiğini gördünüz mü? Burada niye görecekmişiz?

Haberin Devamı

MURAT YETKİN’İN ‘DARBELER’ KİTABI

MURAT Yetkin önemli bir dış politika yazarımızdır, ayrıca araştırmalarıyla ortaya koyduğu raporlar kitap halinde çıktıkça okunur ve bazı karmaşık olaylar çok billurlaşmış şekilde okuyucunun zihnine yerleşir. “Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar Üçgenindeki Türkiye”, “Avrupa Birliği Bekleme Odasında Türkiye”, “Kürt Kapanı: Şam’dan İmralı’ya Öcalan”, dış politikamızı anlamak için en önemli müracaat kitaplarıdır. Bunların dışında “Meraklısı İçin Entrikalar Kitabı” ve “Meraklısı İçin Casuslar Kitabı” insanların gözünden kaçan ama hiç şüphesiz ki yaşadığımız tarihi oluşturan mikro olaylardır. Agatha Christie üslubuyla veya John le Carré değil, kendi üslubuyla topladığı veriler ve yorumlarıyla istihbarat savaşlarını öğreneceğimiz eserlerdir.

Otopark olan tarihi camiler

Haberin Devamı

En son çıkan “Darbeler Kitabı” da darbe meraklısı için değil, darbelerin ne olduğunu merak edenler için okunacak bir derleme. Darbelerin arka planı, nasıl oluştuğu, tarihimizde bilinenler ile bilinmeyenlerin bir araya getirilip yorumlanışı bize bir şeyi gösteriyor: Her şüpheli olay darbe değildir.

Bu kitapta 1960’lı yıllarda İslamcılar, sosyalistler ve ülkücüler üzerine kaleme alınan bölüm, bizim kuşağın yaşadığı bazen de yaşayıp göremediklerini ortaya koyuyor. Mısır’daki İhvân-ı Müslimîn, Hasan el-Bennâ’nın teorik ve siyasi öncülüğünü yaptığı bir harekettir. Türkiye’ye çok fazla gecikmeden sızdığı anlaşılıyor. Sızmış ama marjinalde kalmamış.

Murat Yetkin kitapta darbeyi yapan ve darbeyle uzaklaştırılanın savunuculuğunu yapmıyor. Bence tasvirde bir ciddiyet var. Her hâlükârda mazinin tarihini bugüne getirip bağlamak pek kolay değil. Ucuz yöntemlerle böyle bir bağlantı da kurulmaz.

Yazarın Tüm Yazıları