Karantina günlerinin sembolü

Karantina günleri, bugün Türkiye için oldukça yeni bir olay. Gerçi yıllar önce kolera vakası sırasında İstanbul’da da benzer tedbirler alınmıştı ama çok daha yüzeysel ve bu bölgeye mahsustu. Şimdi bütün Türkiye’de insanların evlerde oturması isteniyor ama bunun için imkânların her hanede bulunmadığı açık. Bazı yerlerde ısrarla dışarıya çıkmak istiyorlar. Bu duyguyu anlamak mümkün ama onaylanamaz. Çünkü bu yasağa uyulmadan facianın geçiştirilmesi mümkün değil gibi görünüyor. Fen insanlarının söylediği budur.

Haberin Devamı

Bugünlerde internette dört yaşlarında bir çocuğun videosu paylaşılıyor. Son derece sempatik bir oğlan çocuğu. Türkçesinin de bir takım spikerlerden daha açık olduğunu söylemeliyim. “Sizin yüzünüzden burada oturuyorum, dışarı çıkamıyorum, arkadaşlarımı göremiyorum, onlarla oynayamıyorum, parka gidemiyorum, hep sizin yüzünüzden” diyor. Zemine yumruğuyla vuruyor. Bunu unutmayalım. Bizim dünyamızın getirdiklerini bu çocuklar çekiyor ve gelecek nesillerin üstüne yüklenecek! Sesini hiç unutmamamız gereken çocuklardan biri ve surat ifadesini de lütfen gözünüzün önünde tutun. Karantinanın sembol görünümü bu protestocu minik.

Karantina günlerinin sembolü

BAZI DOĞRULARI YAYMAMALI

Televizyonda uzmanlar çeşitli tahminler yapıyor bence en çok dikkati çeken ve ürperten tabii ki ölüm tahminleri. Bazı doğruları yurttaşların önünde yaymak doğru değildir, hele bu doğrular birtakım tahminlerse. Sağlık ilminin çeşitli branşları var, tıbbın içindeki hekimlerin nasıl ihtisası varsa halk sağlığı gibi konuların da belirli bir ihtisasa ve bilgi birikimine dayandığı açık. Kendisi de halk sağlığı yapan Dr. Nuriye Ortaylı bu konuda bana bir açıklama yaptı. Bazı yanılma payı yüksek hesaplamalarda olumsuza doğru yapılan abartmaların bilhassa televizyonlarda geniş kitlelere söylenmesinin, bildirilmesinin hiçbir anlamı yok. Bu sayılar insanları ya paniğe ya da duyarsızlık, çaresizlik ve kaderciliğe sevk eder. Bu tür projeksiyonları söyleyeceğiniz, tartışacağınız insanlar karar vericiler, yöneticiler olmalı. Maalesef medyanın kullanımında insanlara günlük yaşamda nelere dikkat edecekleri, ellerini nasıl yıkayacakları, maske ve eldiveni kullanıp kullanmayacakları, umumi vasıtalara binmek zorunda olanların nelere dikkat etmeleri gerektiği gibi önemli hususlar pek anlatılmıyor. Oysa yabancı televizyonlarda bunlar ayrıntılarıyla gençlere, çocuklara ve çalışan insanlara anlatılıyor. Buna karşılık yüksek tahminlerin(!) yapıldığı programlarda bazı abartmalara gidildiği çok açıktır. Salgının gidişatını görmek ve hazırlık yapmak için şüphesiz bazı projeksiyonlar kullanılabilir ama halkın önünde ve iletişim araçlarında değil. Onların hazırlanacağı raporlar ve tartışmalar başka yerlerdir.

Haberin Devamı

BUNA KUŞKUYLA BAKIN

Haberin Devamı

Şimdi bir şeyin üzerinde durmamız gerekiyor. New York Üniversitesi’nde bir Türk profesör bir hafta önce o anda Türkiye’de 500 bin insanın koronavirüs ile enfekte olduğunu iddia etti. Bu zatın ismi dışında kim olduğunu bilmiyoruz. Olumsuz yöndeki bu şiddetli abartmanın sadece basit bir hesap hatası olduğu konusunda şüpheliyim, herkese de bu tür ortalıkta dolanan abartma ve kışkırtmalara kuşkuyla bakmaları öneriliyor.

MARİFET İLTİFATA TABİ

Fakat asıl sorun örgütlenme üzerinde, şu sırada sağlık personeline yardımcı olunmuyor. Türkiye’deki hekimler ve diğer sağlık çalışanları son derecede yüksek bir itibar ve saygıyı hak ediyorlar. Bu başka ülkelerin sağlık çalışanlarıyla bile mukayese edilmeyecek yüksek bir düzey. İnsanlar çok çalışıyorlar, kendi sağlıklarını ve hatta canlarını bile tehlikeye atıyorlar. Marifet iltifata tabidir. Çalışanlarımızın sağlığını ve dinlemesini temin etmek zorundayız, aksi takdirde faaliyetlerine devam edemezler. Bazı hastanelerimize zaten şu sıra boşta kalan oteller kapılarını açtılar. En başta Taksim’deki Divan Oteli ve belki başka şubeleri, yine aynı şekilde The Marmara sağlık personelinin geceleri ağır mesaiden sonra konaklayıp tekrar hastanelerine gitmeleri için bu imkânları onlara verdi. Bazılarından ise istenen yerine getirilmiyor. Eyüp Devlet Hastanesi’nin yanındaki Mövenpick böyle bir talebi reddetti. Düşününüz 12 saat çalışan personelin her mesai için İstanbul’un bir ucundan bir ucuna gidip gelmesi mümkün olabilir mi? Ayrıca hastanede şayet kendileri virüsü kapmışsa bunu evlerine taşımaları doğru mu? Yapılacak ilk şey onlar için uygun ve izole dinlenme yerleri temin etmektir. Bu boş otellerin birinden, mezkur Mövenpick’ten talep edilen yardım otel tarafından reddedildi. Yarın normale döndüğümüzde, oteller tekrar açıldığı zaman ben bu açılışın nasıl olacağını çok merak ediyorum. Yüzleri kızarmayacak mı? Bu memleketten kazandığını vermek istemeyenlerin bu gibi vurdumduymazlıklarına acaba vatandaşlar göz yumacak mı?

Haberin Devamı

OKUL TATİLİ OLUMLU

Çocuklarımızın okul tatiline erkenden sokulmaları bir kazanç. Bunu birçok insan gibi ben de olumlu bir tedbir olarak görüyorum. Ne var ki çocukların eğitiminin sadece bakanlığın paketiyle olması yeterli görülmüyor. Biraz baktım, evde oturan çocuklara jimnastik eğitimi yeteri kadar yer almıyor. Onların kabiliyetlerinin gelişmesine yardım edecek müzik ve resim gibi dallardaki öğretici unsurlara dikkat edilmiyor. Mesela birtakım çocuklara solfej öğretilebilir, orkestra enstrümanlarının sesleri üzerinde durulabilir, bir orkestranın çoksesli bir eseri nasıl canlandırdığı verilebilir, Türk müziği üzerinden de aynı şey yapılabilir, resimde renkler nedir, bir tabloya nasıl bakılır? Bunların öğretilmesi mümkündür. Her şey den evvel sağlık sorunlarına, korunmaya bakılması gerekir, gençlerin nasıl bir eğitim alması gerekir. Bu paketlerin iyi hazırlandığı kanısında değilim.

Haberin Devamı

HAZIRLIKSIZ YAKALANAMAYIZ

Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim bakımından hazırlıksız yakalandığı söyleniyor. İnternet çağındayız, hazırlıksız yakalanmak pek kabul edilecek mazeret değil. Çünkü bu gibi durumlar için daha erkenden paket programların hazırlanması gerekir ve bunların ciddi uzmanlara yaptırtılması gerekir. Maalesef bir müddettir bu gibi ihaleler arkadaşlara veriliyor ve ortaya zevksiz programlar çıkıyor. Dolasıyla bu gibi hazırlıkların ciddi bir şekilde yapılmasının beklemesi herkesin hakkıdır ve lütfen her programın yönünün de değişik olması gerekir. Tam okul sınıflarındaki öğrencilerle birebir yapılan programı ekranda vermek mümkün olmaz, çünkü karşınızdaki alıcının, çocuğun ve genç öğrencinin dikkati dağılıyor mu, gerçekten dikkatini toplamış mı, gerçekten ilgi duyuyor mu? Bunları ölçmemiz mümkün değil. Kolayca kabul ettirilebilecek, kolayca etkileyebilecek programların hazırlanması gerekir. Bu belki müfredat programına uygun bir çizgi değildir ama en azından bu boş ve gerilimli günlerde çocukları ve gençleri biraz da başka denizlere açar, göğe başka türlü bakmalarını sağlayabilir. Bu açıdan bu online eğitimin çok başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Şimdiden hiç değilse yeniden bir tashihe gidilmesi mümkündür, onu yapalım.

Haberin Devamı

SAYGI

Karantina günlerinin sembolü

Bu hafta tıp camiasının, İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nin çok sevilen hocası klinik şefi Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu ve İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin değerli patoloji hocası Prof. Dr. Feriha Öz aramızdan ayrıldı. Sağlık çalışanları ve hekimlerin arasında kaybettiklerimiz yüksek sayıda, fedakârlıkları görülüyor. Türk halkının ilginç bir özelliği var, savaşlarda da önde gidenlerin arasında komutanlar bulunur ve şehit düşerler, bu bir yapıdır. Cemil ve Feriha hocalara ve onların fedakâr arkadaşlarına ve öğrencilerine saygımızın ebedileşmesi lazım. Galiba tıp insanlarına hâlâ madalya vermeyi bilmiyoruz. Bugün olmazsa ne zaman?

MİMAR SİNAN'IN KÖPRÜLERİ

Karantina günlerinin sembolü
Fotoğraf: Nurhayat CİVELEKER

Bu arada Kanal İstanbul ihalesi nasıl yapılıyor anlamıyorum. Burada projenin gerçekleşmesi için Osmanlı’nın sefer-i hûmayun köprülerinden mutlaka bazılarının suyun altında kalması ve kanal için kazılması gerekiyormuş. İşittiğime göre büyük Mimar Sinan’ın çok istisnai eseri Büyükçekmece Köprüsü üzerinde imzası vardır, projenin dışındaymış. Buna karşılık Odabaşı ve Dursunbey köprüleri, güya taşları numaralandırılarak nakledilecekmiş. Bunları söylemesi kolay. Türkiye restoratör mimarlar ülkesi değil. Sayıları çok az ve parmakla göstereceğimiz restorasyonların sayısı azın da azı. Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Yiğit Ozar etraflıca açıkladı: “Restorasyon için yapılan önermeler ve belgeler çok eksik”. Yani biz bu zamandan gelecekteki kuşağın gözünü boyuyoruz. Bunlar hoş olaylar değil. 1950’lilerdeki imar programında nelerin kaybolduğunu hâlâ hatırlayanlar var, unutanlar da gün geçtikte hatırlıyorlar. Benim bile çocuk halimle görüp acıdığım imar kurbanı Kara Ahmet Paşa Sebili ve Kara Mustafa Paşa Külliyesi gibi anıtlar vardır.

 

Yazarın Tüm Yazıları