İki 19 Mayıs

19 Mayıs 1919, Türk Kurtuluş Savaşı’nın yani işgale karşı direnişin başlangıcı sayılıyor.

Haberin Devamı

O vakte kadar İttihatçılığı unutulan, zaten İttihat ve Terakki ile ilişkileri de epeydir soğuyan Cihan Harbi’nin tanınan genç komutanlarından Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Hükümeti adına bölgede asayişi sağlamak için olağanüstü yetkilerle gönderilmiştir. Bu olağanüstü yetkileri derhal sivil ve askeri mevkilerdeki komutanlar ve bürokratlarla bağlantı, yerel halkla görüşme programına çevirdi. İşgale karşı yürüyüş başlamış sayılıyor.

19 Mayıs 1935’te ise bir hafta evvel yaptığı motosiklet kazasından aldığı yaralar sonucu Arap İsyanı’nın ünlü organizatör ve kışkırtıcısı Thomas Edward Lawrence İngiltere’de öldü. 20. asır Britanya’sının en ilginç tiplerinden biridir ve şüphesiz ki Ortadoğu tarihinde yakın dostu Gertrude Bell ile birlikte ilginç bir ikiliyi meydana getirmektedir. Lawrence’ın motosiklet kazasındaki ölümü, daha doğrusu kazanın kendisi ikna edici bulunmadı. İyi bir motor kullanıcısıydı, gizli servis ise bu tip trafik kazalarını tertiplemekte ustaydı. Niçin bir tertibe kurban gitsin diye sorulabilir; Arap İsyanı’ndaki rolü sadece Britanya’nın verdiği bir görev olarak kalmadı, daha fazlasını yaptı, çok daha fazlasını hayal etti ve Şerif Hüseyin’e vaatlerde bulundu.

Haberin Devamı

ALDIĞI BÜTÜN RÜTBELERİ BIRAKTI

İki 19 Mayıs

Britanya’nın ise bu gibi vaatleri gerçekleştirmeye hiç niyeti yoktu. Kaldı ki Ortadoğu’yu Sykes–Picot Antlaşması (1916) yoluyla Fransa ile bölüşmüşlerdi. Suriye Lawrence’ın isteği hilafına Fransa’ya bırakıldı. Hiç şüphesiz ki Şerif Hüseyin’in sülalesi ve bağlı aşiretler Lawrence’ın emellerine ve İngilizlerin tertibine riayet etmişlerdi ama bütün Arap dünyası için aynısı söylenemezdi.

Lawrence aldığı bütün rütbeleri bıraktı. Protestoları, İngiliz makamlarını tenkitleri, hatta tehditlerinin sonu yoktu. Susturulması gereken bir ünlü olarak görülmüş olabilir. 19. asır İngiltere’sinin çıkardığı karakterlerdendi. İyi bir tahsil görmüştü. Bugün sınırlarımız içinde olan, Suriye sınırındaki Karkamış Geç Hitit Kenti’nde ilk kazıyı yapanlardan biridir. Arapçayı iyi biliyordu, bunun yanı sıra Yunancası da iyiydi. Homer’in Odysseia’nı çevirenlerden biriydi ve onun çevirisi hâlâ İngiliz okullarında kullanılır, yani tam anlamıyla klasiktir. Bölgedeki arkeolojik bilgisi ve Arap urbanı üzerindeki ilgisi ve her sınıftan temas kurabilmesi hayranlık uyandırıyor ama bu hayranlıkta çöl isyanını anlattığı “Bilgeliğin Yedi Sütunu” (Seven Pillars of Wisdom) kendi abartmaları ve “Şeyh uçmaz mürit uçurur” darbı meselinin örneklerini de görmek mümkündür. Belirtiğimiz gibi Lawrence gibileri onlarca değildi ama yarım düzine kadar Lawrence vardı. Birisi zengin bir sanayici ve belediye başkanın kızı olan Gertrude Bell, bizim Davut Paşa dediğimiz David Urquhart samimi bir Osmanlı taraftarı ve Rusya İmparatorluğu’nun aleyhtarıydı.

Haberin Devamı

İki 19 Mayıs

20. YÜZYIL ANLAMINDA BİR KULİSÇİDİR

Lawrence üzerine bizim de efsanelerimiz var ama hiç şüphesiz ki yanlış kararlar dolayısıyla Arabistan’ı terk etmesi mukadder olan ordumuza verdiği zararlar açıktır. Aslında tarihin sayfaları tekrarlansa Türkler her zaman Lawrence karakteriyle karşılaşabilirler. Çalışkan bir organizatör ve 20. yüzyıl anlamında bir kulisçidir. George Bernard Shaw’dan Winston Churchill’e kadar birçok ünlüye ısrarla uzun uzun yazmıştır. Şu sıralar Katar Emirliği, Lord Kitchener’in Şerif Hüseyin’le olan yazışmalarını toparlayıp halka açtı. Amacı Suudilerin ve Şerif’in İngilizlerle nasıl işbirliği yaptığı ve İslam dünyasının aleyhine çalıştıklarını ikna etmek. İsteyenler Katar Dijital Kütüphanesi web sitesinden tüm yazışmalara ulaşabilir. (www.qdl.qa/en/)

Haberin Devamı

Bu tip gizli yazışmaların ve İngiliz arşiv belgelerinin detaylı bir şekilde incelendiği eser de Doç. Dr. İsmail Köse’nin Kronik Kitap’tan çıkan “İngiliz Arşiv Belgelerinde Arap İsyanı” kitabıdır. İngilizlerin halen çok tartışılan Arap İsyanı’ndaki rollerinden Gertrude Bell ve T.E. Lawrance gibi meşhur İngiliz istihbarat elemanlarının bölgedeki faaliyetlerine, Kral Abdullah’ın, Şerif Hüseyin’in ve Suudların siyasi ilişkilerine kadar birçok önemli konunun arşiv belgeleri kullanılarak incelendiği bu kitaptaki en çarpıcı bilgilerden biri de harp zamanında, “II. Kanal Harekâtı için hazırlıyoruz” aldatmacası ile Medine Muhafız Komutanı Basri Paşa’nın gözünün önünde, masraflarını IV. Ordu’ya karşılattırarak eğitilen Arap askerlerinin kısa bir süre sonra Lawrence ile beraber bize karşı savaşmalarıdır (sayfa 216-217). Politik bilgisizliğin ve plansızlığın bu acı örneği kaba bir deyimi hatırlatıyor: “Ava giderken tazılarını beslemek”. Şüphesiz bu tasvir Lawrence’ın müttefikleri dışındaki Araplar için geçerli değil.

Haberin Devamı

Bir sözle durumu çizmek gerekir; Arap İsyanı ve Cihan Harbi Türkiye’de sağ ve sol çevrelerde bir yakınma ve neredeyse bir aşağılık duygusu dolu yorumlama haline dönüştü. Oysa tarihi rolünü tamamlayan imparatorluk her devleti ve toplumu çok sarsan Cihan Harbi’yle çölün üzerinde muhteşem bir güneş gibi batmış. Bunu Yemen İsyanı’ndan, isyanın dostça ve ahitname ile bastırılmasına, Şerif Hüseyin’in ihanetinden Lawrence’ın aşırı özlemine ve meçhul akıbetine, 4 yıl Britanya İmparatorluğu’nu Ortadoğu’nda muhtelif cephelerinde oyalayan, Kût’ül-Amâre Zaferi’ni kazanan askerlere kadar her safhada gözlemlemek mümkün.

KAZAKİSTAN GÜNLERİ

İki 19 Mayıs

KAZAKİSTAN’a bu yıl ikinci gezimi yaptım. Birincisinde Çimkent’te bir konferans tertipledim. Eski Türkistan denen Yesi şehrindeki Ahmet Yesevi Türbesi’nin restorasyonu, şehirdeki canlanma eskiye göre göz alıcı. Bu sefer de Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’nden Almagül İsina’nın organizasyonuyla yeni başkent Astana’da uluslararası İngilizce eğitim yapan Nazarbayev Üniversitesi’nde Türkoloji’nin meseleleri üzerine konuştum. Benzer bir konferansı Avrasya Araştırma Enstitüsü tarafından tertiplenen bir oturumda Almatı’da da verdim. Kazaklar en içlerine kapanık cumhuriyet ve Türk grubuydu. Şimdi artık Türk dünyası ile daha derli toplu daha kapsayıcı bir biçimde ilgileniyorlar. Kazak öğrencilerin ve genç aydınların soruları bunu gösteriyor. Almatı Orta Asya’nın en sevimli şehridir. Şehrin insanı içine çeken bir karakteri var ve gerçek anlamda herkesin ağırlığını duyurduğu bir kozmopolit başkent. Astana ise sosyal stratejik nedenlerle kurulan ve geliştirilen iklimi sert ama altyapısı modern bir başkent. Bana göre Orta Asya’da devamlı değişiklikler geçiren ülke Kazakistan.

 

Yazarın Tüm Yazıları