Dünden bugüne Viyana

BU hafta Viyana’da iki konferans için bulundum.

Haberin Devamı

İlki dışişleri akademisi olan Theresianum’da oldu. “Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ve Habsburg hanedanları” konuluydu. Ancak 1791 Ziştovi Barış Antlaşması’yla biten 2.5 asırlık savaşlar 1914’te tarihin cilvesi iki müttefik yarattı. Monarşinin yıkılmasından sonra asırlarca birbirini yiyen Habsburg ve Osmanlı hanedanının vârisleri Avrupa soyluları içinde en yakın dostlar haline dönüştüler. Son veliaht Otto von Habsburg gerçekten Türk taraftarı bir politikacıydı, Avrupa Birliği Parlamentosu’nda da bu tavrıyla en öne çıkan oydu.

TÜRKÇEYİ DİNLİYORLAR

İkinci konferansımı Yunus Emre Enstitüsü’nde verdim; Çanakkale Harbi üzerine. Bir şey yine dikkatimi çekti, geçen yıllarda Türkçe konferansı dinlemekten sıkılan gençler artık daha rahat dinliyorlar. Demek ki Türkçe okuma alışkanlığı yerleşiyor. Bence bu tip enstitülerin en büyük faydası Türkçeyi Türk olmayanların arasında yaymak kadar, oradaki Türk nüfusun gençlerine de dili ve edebiyatı sevdirmek olmalı. Bu konuda biraz ilerleme gördüm.

Haberin Devamı

Ben Avusturya’yı bilinçli olarak ilk defa 1971 Ekimi’nde gördüm. Eğitim bursu almıştım ve Viyana Üniversitesi’nde Oryantalistik ve Slavistik bölümlerine devam ediyordum. Ünlü hocamız Andreas Tietze’nin ABD’den geldiği yıldı. Eski Avrupa bilgini ve entelektüelinin son temsilcilerinden sayılır; Türkoloji bilgisi kadar Bizantoloji ve Yunan araştırmaları, Slav araştırmaları konusunda da derindi. Slavistik’teki profesör F.V. Mares bilimsel kişiliği ve hocalığı yüzünden kürsü başkanlığına getirilmişti, hatta bu nedenle Avusturya Cumhurbaşkanı süratle onun vatandaşlık statüsünü tasdik etmişti. Üniversitede çok değerli hocalar vardı, talebeler henüz bugünkü kadar kalabalık değildi. Türk öğrenci tek tüktü. Şehir ise tam anlamıyla ölüydü. Nüfusun yüzde 70’inin 60 yaş üstü olduğu belliydi. İhtiyar nüfusun tüketimi sınırlıydı. Onun için pırıl pırıl dükkânlar da yoktu. Gece saat 10.00’da tiyatro, opera veya konserden çıktığım zaman şehrin en kalabalık semtleri bile farelerin dahi dolaşmaktan korkacağı kadar ıssızdı. Fakat asayiş berkemaldi. Hayat yine kafelerde geçerdi. Ben “Koratan” adlı Katolik bir talebe yurdunda kalıyordum. Yanı başımızdaki kafeye “Dullar kafesi” denirdi. Oradaki ihtiyarlardan son asrın Avusturya tarihinin çok ilginç yanlarını dinlemek şansına sahip oldum.

Haberin Devamı

TRAMVAY PAHALIYDI

Hayat sadeydi ve bol yürünüyordu, çünkü tramvay pahalıydı. Metro da yoktu. Müzeler canlıydı ve her şeye rağmen “Lawrence of Arabia” veyahut Pasolini’nin “Decameron”u gibi filmleri Türkiye’de izleyememişken orada görme şansım vardı. Opera devrinin en güzel yıllarını yaşamıyordu herhalde ama benim talebe kartıyla gidebileceğim bir yerdi ve şüphesiz ki yine de muhteşemdi. Tiyatroları unutamıyorum; çünkü Almancanın en yüksek kalitesi olan Prag Almancası, Burg tiyatrosunun diliydi, bugün artık onu boşuna aramayın, ancak teyp kayıtlarında bulabilirsiniz.

TALEBE ŞEHRİ

Bugünkü Viyana bir talebe şehri olmak yolunda. O günden bugüne nüfus sadece üçte bir artmış. Bir zamanlar yüksekokul olan müstakil kurumlar ayrı, tam teşkilatlı üniversiteler halinde. O zaman da kozmopolit bir nüfus vardı ama kıyıda köşede oturan doğu Avrupalı entelektüel mülteciler veya Yugoslavya’dan gelen yabancı işçiler ki halkın “Çuşlar” lakabıyla çok tenkit ve hücumuna uğruyorlardı ve henüz göze batmayan Türk işçiler vardı. Bugün durum değişti. Şehir gece gündüz ışıl ışıl, her yer mağazalarla dolu. Klasik fakir kahveler dışında şehir merkezindeki eski kafeler dolu ve lüks devam ediyor. Operada yer bulana aşkolsun ama şehir tiyatroyla dolu. Kozmopolit alt orta sınıftan Doğu Avrupalı özellikle Polonyalı Slovak kalifiye işçi sınıfının doldurduğu bir şehir. Daha evvel zor ayin yapan bazı kiliseler Polonyalılara da hizmet veriyor ve dolmaya başlamış.

Haberin Devamı

TEK HEDEF TÜRKLER

Hiç şüphe yok bu kalabalığın ortasında muhafazakâr Avusturya’nın tek hedefi var: Türkler. İçine kapalı cemaatimizin bu hengâmeyi nasıl atlatacağını herkes gibi biz de merak ediyoruz. Artık eskisi gibi göçe devamla Amerika’ya gitme etme şansı da olmadığına göre özellikle genç Türklerin bulundukları ülkenin kültürüne daha yakın ve onu öğrenecek kadar gayret göstermeleri lazım.

 

Dünden bugüne ViyanaKORYKOSLU HAYTON TARİHİ
İSMİ geçen müverrih 13. yüzyıl sonunda eskiçağda Korykos denen Mersin’in batısındaki bölgenin hâkimidir. O dönemin siyasi atmosferi gereği Ortadoğu’daki Müslüman devletlerin ve Memlukların düşmanı bölgede henüz türeyen İlhanlı Moğolları ve Haçlılardır. Hayton’un tarihi Latince kaleme alınmıştır ve mevcut kaynak Wroclaw Üniversitesi kütüphanesindedir. Bu Latince yazmayı çeviren Doç. Altay Tayfun Özcan bizde Osmanlı öncesi Anadolu tarihinin göze batan yeni uzmanlarından. Selçuklu tarihinin kaynakları nihayet Farsça ve Arapçanın dışında muhtaç olduğu Latince, Ermenice, Rumca hatta Gürcüce kaynaklardan da çevrilmeye başlanacak gibi. Zira döneme ışık tutan kaynakların içerisinde bu diller önemli. Bizim elimizde “Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı” diye çevrilen eser notlandırılmıştır ve 13. asır sonu, 14. asrın başındaki Kilikya ve Anadolu bölgesi için fevkalade önem arz ettiği görülüyor.

Haberin Devamı

Bu kitapta bizim dikkatimizi çeken düzgün ifadeli, okunaklı bir Türkçe, dipnotlarda vakayinamenin eksik ve şüpheli ifadelerini tartışan parantezler açılması. Başarılı bir tarihi kaynak çevirisi olduğunu söylemek gerekir.

Yazarın Tüm Yazıları