Hüseyin Yayman

Şehit ve gazi dernekleri sürece nasıl bakıyor?

23 Nisan 2013
Akdeniz Heyeti olarak ikinci ziyaretimizi Hatay’a yaptık…

Hatay, dillerin, dinlerin, medeniyetlerin bir arada yaşadığı bir hoşgörü kenti… 

ŞEHİT AİLELERİYLE BULUŞMADAN KARELER

Sosyolojik olarak oldukça heterojen ve bu farklılıklar siyasetine de yansımış durumda…

Sünniler, Aleviler, Ermeniler, Yahudiler, Hristiyanlar asırlardır içiçe yaşıyorlar.

Aynı biçimde Türkler, Araplar, Kürtler, Çerkezler, Muhacirler aynı sokakta komşular…

Hatayın nüfusu 1.5 milyon ve senede 2 milyar dolar ihracat yapıyor…

İlk beşyüz firma içinde Hatay’dan on iki kurum var.

Çelik üretim kapasitesi ve yaş sebze/meyve ihracatında birinci.

Yazının Devamını Oku

PKK ne zaman çekilecek?

16 Nisan 2013
Ankara’nın çözüm planı karşılıklı adımlarla ilerlerken, süreçte sona doğru yaklaşılıyor.

Eylül ayından bu yana olanları kısaca hatırlamakta fayda var.
Süreci başlatan ilk adım Öcalan’dan geldi.
Öcalan Başbakan'a mektup yazıp ‘çözümün tarafında yer almak’ istediğini söyledi.
Bunun üzerine Hakan Fidan’ın modere ettiği yeni bir strateji geliştirildi.
Öcalan açlık grevlerini sonlandırarak muhataplığını yeniden kazandı.
İkinci adımda BDP heyeti Öcalan’la görüştü ve tecrid fiilen sona erdi.
Eylül’de başlayan trafiğin sonunda Öcalan 21 Mart’ta eylemsizlik ilan etti.

Yazının Devamını Oku

'Çözümü destekliyorum ama bölünmeyelim'

15 Nisan 2013
Hafta sonu Akdeniz Bölgesi Akil insanlar heyetiyle Burdur’daydık…

Grupta Rifat Hisarcıklıoğlu, Kadir İnanır, Muhsin Kızılkaya, Nihal Bengisu Karaca Tarık Çelenk, Lale Mansur, Şükrü Karatepe, Öztürk Türkdoğan ve ben varım.
Siyasi fikirleri, kişisel hikayeleri ve karakterleri farklı insanlardan oluşan bir ekibiz.
Ortak paydamız ‘ülkede kanın durması ve demokrasinin kalitesinin yükseltilmesi’… 
Ekibin sloganı ise ‘ne nasihat, ne izahat’…Grup rolünün farkında ve ‘şerbet vermeyi değil, toplumun nabzını tutmayı’ amaçlıyor.
BURDUR’UN YÖRÜKLERİ ÇÖZÜME NE DİYOR?
Burdur, bölgenin demografik bakımdan homojen; ekonomisi kendine yeten bir vilayeti…
250 bin nüfusuyla Akdeniz bölgesinin en küçük ili ve sürekli göç veriyor.

Yazının Devamını Oku

Türkleri ikna, Kürtleri tatmin mümkün mü?

9 Nisan 2013
İmralı süreci planlandığı gibi yavaş ancak büyük bir kararlılıkla ilerliyor…

Bazı haklı kaygılar dile getirilse de Ankara’ya göre süreçte sorun görünmüyor…
Mecliste sağlanamayan siyasal uzlaşma, akil insanlar aracılığıyla toplumda aranıyor…
Toplumsal uzlaşmanın sağlanması sürecin olmazsa olmaz ilkelerinden biri…
Çünkü yapılan ölçümlemeler sorunun hızla toplumsallaştığının altını çiziyor…
Problem, devletin yarattığı bir sorun olmaktan çıkıp, toplumsal bir hüviyet kazanıyor.
Resmi paradigma değişti ancak bu defa önemli bir toplumsal rezistans oluştu…
Kısa vadede çözümün önündeki en büyük engel bu toplumsal hassasiyettir…

Yazının Devamını Oku

CHP çözüme karşı mı?

2 Nisan 2013
Çözümde sona yaklaşıldıkça muhalefetin sürece dahil edilmesi hayati önem taşıyor…

MHP, kendini ‘taraf’ olarak konumlandırırken, CHP görece daha olumlu bir noktada duruyor…  
Yıllardır söylenen ‘çözümün adresi meclistir’ tezi bağlamında, TBMM bu sürecin sigortası…
‘Çözümden anladıkları farklı olsa da’ tüm partilerin masaya dahil edilmesi gerekiyor
Anketler sadece iktidar partisinin değil, CHP tabanının da süreci desteklediğini gösteriyor.
Sürecin bu noktaya gelmesinde SHP’ye uzanan ve fazla bilinmeyen uzun bir öykü var…
1990’de açıklanan SHP raporu ve sonra hazırlanan çalışmalar ciddi bir literatür oluşturdu.
Bu arada yeri gelmişken SHP’nin 1989 yılında açıklanan bir çalışması veya raporu yoktur.

Yazının Devamını Oku

Türkeş, Leyla Zana'ya ne dedi

26 Mart 2013
Kürt meselesinin çözümünde milliyetçilerin tavrı sonucu etkileyecek önemli bir unsur.

Çözüm ‘Türklerin iknası, Kürtlerin tatmini’ prensibi üzerinden ilerleyecekse MHP ve BDP vazgeçilmez iki parti…

BDP, Öcalan’ın telkinleriyle düne nazaran görece daha olumlu bir noktada.

MHP ise Bursa mitingiyle süreçteki potansiyel riskleri bir kez daha ortaya koydu.

90’lı yıllarda kullanılan ‘vur de vuralım, öl de ölelim’ sloganın yeniden tedavüle sokulması gözleri bir anda bu partiye çevirdi.

Yazının Devamını Oku

Silahlar sussun,siyaset konuşsun...

22 Mart 2013
Tecrübeli bir Nevruz/Nevroz/Newroz takipçisi olarak pozitif bir manzarayla karşı karşıya olduğumuzu söylemem lazım…

Herşeyden önce 2012’de yasaklanan, üç ay önce idamın konuşulduğu bir Türkiye’den bugün Öcalan’ın mektubunun okunduğu noktaya gelmiş olmak önemli bir dönüşüm…
2013 Nevroz’unu anlayabilmek için geçmiş kutlamaları hatırlamak gerekiyor.
HEP’in türevi partilerinin ilk Nevroz kutlaması 1991’dir.
Nevroz 1990’lı yıllarda PKK için ‘devlete karşı politik bir meydan okuma’, HEP/DEP/HADEP/DEHAP/DTP için ise  ‘kitleselleşme’ aracı olarak görüldü…
1992 Nevroz’u tarihe ‘kanlı Nevroz’ olarak geçti ve yüzden fazla insan hayatını kaybetti. 
1990’lı yıllardan bugünlere gelmek dahi aslında adı konulmamış bir devrim…
Normalleşme devam ederse sanırım 2013 Nevroz’u ‘son politik Nevroz’ olacak…

Yazının Devamını Oku

Hükümet Öcalan'la pazarlık mı yapıyor?

19 Mart 2013
Çözüm süreci ilerledikçe yol haritası ve toplumsal saflar netleşmeye başladı. Geçen de yazmıştım takvimde eylemsizlik/geri çekilme ve en nihayetinde silah bırakma var.
Sona yaklaşıldıkça ‘tecrübeli Türkiye vatandaşlarının’ kafasındaki sorular da artıyor.
‘Hangi tavizler veriliyor’ sorusu ile ‘başkanlık pazarlığı’ tartışmaları aynı anda yürütülüyor…
Öncelikle bu meseleye tarihsel bir perspektiften bakılmazsa sorun net olarak anlaşılamaz.
100 yıllık bir sorundan ve 25 yıllık bir ‘düşük yoğunluklu savaştan’ bahsediyoruz.
İmralı süreci olarak ifade edilen bu süreç son 20 yıldaki 11. çözüm hamlesine denk düşüyor.
Yani ortada yeni olan ve bilinmedik hiç bir gelişme yok.
Bugün PKK yurt dışına çekilirse Mart 1993’te Özal’ın planı doğrultusunda olacak…
Ancak isterseniz son dönemde ileri sürülen bazı tezlere cevap bulmaya çalışalım…

SÜREÇ SONUNDA ÖCALAN SERBEST Mİ KALACAK?

En çok merak edilen hususların başında Öcalan’ın serbest kalıp kalmayacağı konusu geliyor.
Öcalan’ın dahi böyle bir talebi iletmediği bir süreçte ona şehirde ev beğenenler var.
Görüşme notlarında görüldüğü üzere Öcalan 2015’ten önce dışarı çıkmak istemiyor.
Öcalan İmralı da kalmaya devam edecek ancak adadaki şartları iyileştirilecek.
İlk adımda ise cezaevlerinin güvenliğinin Jandarmadan alınıp bakanlığa verilmesi var.

PKK NEDEN SİLAH BIRAKSIN?

En sık dile getirilen tezlerden bir diğerini ‘bölgesel şartlar lehine iken PKK’nın neden dağdan ineceği’ sorusu oluşturuyor…
1999’da henüz reformlar yapılmamışken dahi Öcalan ‘silah bırakmak istedi’ ancak bazı komutanlar buna izin vermedi…
PKK’nın 27 Kasım 1978’deki kuruluş koşulları ve reel politik tamamen değişti…
Paradigma dönüştü ve artık PKK’nın dağda kalması için ‘nesnel koşullar’ bulunmuyor.
Federasyonu savunan bir partinin olduğu şartlarda silahlı mücadelenin son bulması gerekiyor
Öcalan bunu görüyor ve ‘her savaşın sonu vardır’ prensibiyle silahları susturmak istiyor.

HÜKÜMET BAŞKANLIK PAZARLIĞI MI YAPIYOR?

Başbakan'ın, başkanlığı getirmek için Öcalan’la pazarlık yaptığı yönünde bir başka tez var…
‘Erdoğan siyasetini’ takip edenler onun böylesi bir pazarlığın içine girmeyeceğini bilirler.
Çünkü henüz başkanlık tartışmaları yokken Erdoğan’ın bu konudaki görüşleri biliniyor.
2009 sürecini biliyoruz…O dönemde başkanlık tartışması yoktu ama çözüm arayışı yine vardı
Eskiden toplumu ‘komünizm ve İslam gelecekle’ korkutanlar şimdi sistem değişikliğiyle tehdit ediyorlar…
Ayrıca iki konu başlığı arasında tarihsel olarak ciddi zaman farkı var…
Kürt meselesi 100 yıldır gündemde, başkanlık tartışmaları ise 20 yıldır konuşuluyor.

SEÇİMLERE ÇATIŞMASIZLIKLA GİDİLMEK Mİ İSTENİYOR?

1999’da yurt dışına çekilen PKK, Ankara’nın talimatıyla 2004’te çatışmaları yeniden başlattı…
2007, 2009, 2011 seçimleri ile 2007 ve 2010 referandumları silahın gölgesinde yapıldı.
2007 referandumunun yapılacağı gün Dağlıca Baskını oldu ve çok sayıda asker şehit oldu…
Örgüt zaman zaman kısa süreli eylemsizlikler ilan etse de çatışmalar devam etti…
PKK’nın 2004 sonrası eylem kronolojisine bakıldığında bu durum açıkça görülür.
Muhalefet ise hükümeti terörle mücadele konusunda zaafiyete düşmekle eleştirdi.
Bu bağlamda 2 yılda 3 seçime gidecek bir iktidar böylesine kritik bir dönemeçte teorik olarak ‘Öcalan’la çözümü değil, onu oyalamayı’ tercih etmesi gerekiyor…

TÜRKLÜKTEN VAZ MI GEÇİLİYOR?

Dile getirilen temel iddialardan biri de hükümetin Türklükten vazgeçeceği yönünde…
Bu konuda haklı endişeler var ancak bu tezlerin de doğru olup olmadığını zaman gösterecek.
Hükümetin Türklüğü anayasan çıkarmayı değil; 1921 ve 1924 Anayasalarındaki kapsayıcı düzenlemeyi hayata geçireceği iddia ediliyor.
Yani sonbaharda yapılacak bir referandumda topluma Mustafa Kemal’in anayasasını mı, Evren Paşa'nın anayasasını mı tercih edeceği sorulacak…
Son tahlilde Türklüğün çıkıp çıkmayacağına önüne gelen sandıkla millet karar verecek…

SÜREÇ BUNDAN SONRA NASIL İŞLEYECEK?

Sonuçta bütün bu tezlerin sağlaması sonbahara kadar yapılmış olacak…
Hükümet başarılı olursa Türkiye tarihinde yeni bir sayfa açılacak…
Başarılı olamazsa iktidarın tasfiyesine kadar giden zor bir süreç başlayacak…
Yeniden hatırlatalım ‘savaşın kazananı, barışın kaybedeni yoktur’

hyayman@hurriyet.com.tr
Twitter.com@HuseyinYayman
Yazının Devamını Oku