Hikmet Demirkol

İstanbul Müzik Festivali 50 Yaşında!

10 Mart 2022
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın ilk festivali olan İstanbul Müzik Festivali bu sene 50. yaşını kutluyor. 6-24 Haziran tarihleri arasında Borusan Holding sponsorluğunda gerçekleştirilecek olan festival ‘İstanbul’ temasıyla 50. yılında nefis bir programla bu yazı unutulmaz bir mevsime dönüştürecek.

Dile kolay 50 yıllık bir dönemde hem Türkiye’den hem de dünyanın pek çok farklı ülkesinden 45 bin sanatçı ve topluluğu 3.5 milyonu aşan izleyici ile bir araya getiren İstanbul Müzik Festivali müziğe ve müziksevere yaptığı yatırımını durdurmadan son sürat devam ediyor.

Bu sene 12 farklı mekanda ‘İstanbul’ temasıyla 3 hafta sürecek nefis bir festival bizleri bekliyor. 50. İstanbul Müzik Festivali’nde 65’in üzerinde solist, topluluk ve orkestra sahne alacak. İstanbul Müzik Festivali kapsamında hafta sonları İstanbul’un farklı park ve mekanlarında ücretsiz hafta sonu konserleri yer alırken, İKSV Alt Kat işbirliğiyle gerçekleştirilen Müzikli Bir Hafta Sonu etkinlikleri ile çocuklar ve gençlere yönelik atölyeler de düzenlenecek.

50. İstanbul Müzik Festivali, 6 Haziran akşamı AKM Opera Salonu’nda düzenlenecek açılış töreni ve konseriyle başlayacak. Festivalin açılışını şef Aziz Shokhakimov yönetimindeki Tekfen Filarmoni Orkestrası yapacak. Deutches Symphonie Orchester Berlin, Tekfen Filarmoni Orkestrası, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası gibi önemli toplulukların yanı sıra Anna Prohaska, Gautier Capuçon, Alice Sara Ott gibi yıldız solistler de festivalde yer alıyor. Fazıl Say 7 Haziran’da AKM’de ‘İstanbul’ senfonisi ile festivalde yer alıyor. Say ayrıca 8 bölümden oluşan ve her bölümü ayrı bir Türk aydınına adanan piyano ve flüt için son eseri Portreler’den İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurucusu, Dr. Nejat Ferit Eczacıbaşı’nı andığı bölümü de bu performansta yer alacak.

Damla Durakçay ile ‘Tam Zamanında’

Çok yakın bir zaman önce Damla Durakçay’ın yeni şarkısı ‘Tam Zamanında’ yayımlandı. Damla ile aslında uzun süredir konuşmak, müziğine biraz daha yakından tanık olmak istiyordum. Yeni tekliyi fırsat bilip bir araya geldik. Müziğe ilk adım attığı zamanı öğrenmek istedim konuşmanın başında. Aslında ilköğretim yıllarında okulun korosunda, caz grubunda yer alıp hatta saksafon da çaldığı yani çok da müzikten uzak olmadığı bir çocukluktan geliyor. Damla daha sonra üniversitede iletişim tasarım okuyup reklamcılık alanında çalışmalarına devam ediyor. 2017 senesinde yakın arkadaşları Ceren Atasoy, Cenk Şen ile müzik yaptıklarını bunun kendinin solo olarak müzik yapmasına adım atma sebebi olduğunu ve o zamandan beri de şarkılar yayımladığını söyledi.

Dinlemeyi sevdiği tarzda şarkılar yapmaya özen gösterdiğini söyleyen Damla, şu an olduğu yerde ve özellikle de ‘Tam Zamanında’ ile içine sinen işler yaptığı için çok mutlu olduğunu belirtti. Damla’nın şarkılarını üretme halinden biraz örnek vermesini istedim. Kimi zaman beste tek başına çıkarken, bazen sadece sözlerle ilerleyip üzerine bestelerini yaptığı dönemlerin de olduğunu, bazen de her ikisi aynı anda can bulduğu şarkılar da yaptığını aktardı. Bu konuda çok planlı bir işleyişi olmadığını belirtirken, birlikte çalışmaktan keyif aldığı müzisyenlerle üretmenin keyfinin de bir başka olduğunun altını çizdi. Şarkılarında kimi zaman kendi hayatına değindiğini belirten sanatçı, bazen de okuduğu bir kitap, izlediği bir film ya da dizi hatta hayatın akışından bir olayı alıp bir kurguyla şarkıya dönüştürdüğünü belirtti. İlk şarkısı ‘Biber’in yayımlandığı zaman onu da eğlendiren ve mutlu eden dinleyici yorumlarını aldığını söyleyen Damla, daha sonraki şarkılarının yayımlanmasından sonra bunların insanların birbirleri arasında mesaj gruplarında paylaşıldığını duyunca çok mutlu olduğunu belirtti. Muhabbet seven bir toplum olduğumuzu vurgularken insanların bir arada olmasını ve paylaşmasının verdiği mutluluğu anlattığı şarkılar yazmanın kendisine de büyük sevinç yaşattığını söyledi.

Müzik sektöründe içerik üretmenin ve yayınlayıp yenilerini üretme prensibinde ilerlerken bu hayatın kolay ve zor yanlarını konuştuğumuzda, müzik sektöründe tek başına iş yapabilmenin de mümkün olduğunu ancak hiç de göründüğünü gibi olmadığını belirtti. Üreten kişiyi olduğu gibi kabul eden, işine karışmayan hatta onun işiyle gurur duyan, yorum yapan, destekleyen bir yapım şirketiyle çalışmanın sanatçıya nasıl pozitif bir ortam oluşturduğunun altını da özellikle çizdi.

‘Tam Zamanında’ya tekrar döndüğümüzde şarkının hayatı akışına bırakan ve korkunun içinden cesurca geçen bir kadının hikayesini yazdığını belirtti. Sözü ve bestesi Damla Durakçay’a ait şarkının düzenlemesi Efe Yemez’e ait. 80’lerin ışığı ve synth zengini yeni şarkı dinleyen herkesi dansa davet ediyor. ‘Tam Zamanında’ Damla Durakçay’ın devamında gelecek iki şarkısı için de bir anlamda ipucu barındırıyor. Bu teklilerden sonra yaz aylarında bir EP’ye bağlanacak olan bu şarkılar Damla Durakçay’ın çıktığı bu yolda müziğiyle bizleri nereye doğru sürükleyeceğini de şimdiden işaret ediyor.

Yazının Devamını Oku

Baneva ile Manen’den Önce

2 Mart 2022
Baneva ile Red Bull 64 Bars kapsamında bir araya geldik.

Red Bull 64 Bars dünya sahnelerinden sonra şimdi Türkiye’de. Türkçe Rap dünyasının önemli isimleri olan Ceza, Khontkar, Motive ve Baneva’nın yer aldığı bu maraton kapsamında Baneva ile konuşarak tüm detayları birinci ağızdan öğrenmek istedim

Baneva oldukça heyecanlı olduğunu belirtirken Red Bull 64  Bars’ın birçok yeteneğin filizlenmesi için bir umut olacağının altını çizerek söyleşiye başladı. Özellikle son iki senedir yayımladığı şarkılarıyla rap sahnesinde büyük ilgi gören Baneva’nın bu maratondaki hazırlıklarını merak ederek stüdyo çalışmalarının nasıl geçtiğini öğrenmek istedim. Baneva, GOKO!’nun çalışmalarını dinlediğinde İngiltere Hip Hop sound’una çok iyi adapte olduğunu, hazırladığı beat’leri dinlerken bu drill beat’i almış. ‘Before The Manen’in 64 barını yazarken aynı zamanda yakında çıkacak 2. albümü ‘MANEN’in söz yazım aşamasında olduğu için yeni albümünü özet geçen barların da yer aldığını belirtti.

Red Bull 64 Bars aslında hip-hop ve rap müziğin özüne döndüren çok orijinal bir proje. Ham yeteneğin tam olarak hayat bulduğu bir arena da diyebiliriz. Baneva’ya sahnede doğaçlama yaparken aklından neler geçtiğini, nasıl kendisini akışa bıraktığını sordum. Bunun en başından bugüne kadar gelen çok uzun bir süreç olduğunu söyledi. Kişinin ne yapıp ne yapamadığını iyi bilmesinin, ahenk içinde kalabilmesine fayda sağladığını, akıp gidebilmesine imkân verdiğinin altını çizdi.

Şarkı yaparken temelde ilhamı nereden aldığını, üretim sürecine daha yakından tanık olmak adına çalışma disiplinindeki alışkanlıklarını Baneva’dan duymak istedim. Onun için yazdığı barların ortak bir ana fikri veya konseptinin olması gerektiğini belirtirken bunların olabilmesi için o an hissettiği şeyi yani yazdığı dönemin psikolojisini iyi aktarabilmenin önemli olduğunu söyledi. Bu sebeple de her verse’ünde ve o verse’ün yazıldığı döneme dair yaşadığı tüm deneyimleri anlayıp artıları eksileri mutlaka o barlara döktüğünü ekledi.

Baneva’yı yakalamışken hala tadı damağımdaki nefis albümü ‘MANİFESTOR’ üzerine konuşmadan ayrılmak istemedim. Belki de kariyerinin ortalarında karşımıza çıkacak detayda ve olgunlukta bir albüm olan ‘MANİFESTOR’ sonrası yeni şarkılar yaparken kendisindeki değişimi nasıl gördüğünü Baneva’dan dinlemek istedim. ‘MANİFESTOR’un şarkıların kendi içinde yarattığı konseptlerden oluşan bir albüm olduğunu söyleyen sanatçı, şu an üzerinde çalıştığı yeni albümü ‘MANEN’de ise şarkıların ortak bir konsepte dönüşerek ortaya çıkan bir albüm olduğunu aktardı. Sözlerin ilk albümüne göre daha derin ve içsel olduğunu belirten Baneva kendisini her zaman eleştirerek daha iyiye doğru geliştirdiğini söyledi.

Dinleyicisinin yorumlarını ve heyecanını, şarkılarına verdikleri reaksiyonların yeni üretimlerine etkisini her sanatçı adına merak edenlerdenim. Baneva motivasyonunun en büyük sebeplerinden birinin bu olduğunu söyledi. Şarkıları yazarken, stüdyoda çalışırken dinleyicisinin seveceğini düşünerek çalıştığını belirtti. Her ne kadar bunu aklının bir kenarında tutsa da, bu duruma bağlı kalmayıp yaptığı her çalışmada bunu hissettiğini özellikle belirtti. Yeni albümü ‘Manen’in hazırlıklarını Baneva sürdürürken, GOKO! ile birlikte Red Bull 64 Bars kapsamında yaptığı ‘Before The Manen’i dinleyerek yeni albümde bizleri nelerin karşılayacağının ipuçlarını bulabilirsiniz.

Yeni Çıkış

Selin- Asi

Yazının Devamını Oku

Geççek

23 Şubat 2022
Geçtiğimiz hafta Tarkan’ın yeni şarkısı ‘Geççek’ yayımlandı ve deyim yerindeyse yer yerinden oynadı. Sözü ve müziği Tarkan’a ait olan ‘Geççek’in düzenlemesinde Ozan Çolakoğlu imzası yer alıyor. Şarkının yayımlanacağı haberi Şubat ayının başında sanatçının sosyal medya profillerinden duyurulmuştu. Bu duyuruyu bir hafta sonra Youtube Shorts tanıtımları takip etti. 17 Şubat akşamı merakla beklenen yeni Tarkan şarkısını önce Youtube’taki klibiyle yayına girdi hemen ardından da tüm dijital platformlarda yerini aldı.

Yapımcılığını Hitt Müzik Prodüksiyon’un üstlendiği ‘Geççek’ Tarkan’ın pandemi döneminde tüm dünyanın yaşadığı bu belirsiz zamandan bir anlamda pozitif bir çıkışı vadediyor. Sanatçı kendisinin de herkes gibi bu zor dönemi sancılı atlatıp, üzerine 2 senedir dünyadaki türlü negatif ve olumsuzlar ve hatta doğanın aldığı yaralar da eklenince umudunu kaybetme noktasına geldiğini belirtmiş. Bu duygular sanatçının içinde ‘Geççek’in melodisini ve sözlerini uyandırmış.

Umuda giden yolu bu şarkıyla yeniden yakalayan Tarkan, ‘Geççek’in video klibinde de hislerini çeşitli duygu ve durumdaki insan tiplemeleriyle anlatmış. Yönetmenliğini İrfan Yıldırım’ın, prodüksiyonunu Anima İstanbul’un yaptığı video 4 günde tamamlanmış. Çekimleri İstanbul’da 20’den çok lokasyonda ve 30 oyuncunun yer aldığı toplamda 60 kişilik büyük bir ekiple gerçekleştirilmiş.

Youtube’daki klibin izlenmesi ben bu yazıyı yazarken 21 milyon izlenmeyi geçmiş durumdaydı. Bu aslında yeni bir Tarkan şarkısının ne kadar da özlendiğini ispatlayan en büyük kanıt. Onlarca hit şarkısı olan Tarkan yine tek dinlemede melodisiyle, nakaratıyla akıllara kazınan bir şarkı yapmış. ‘Geççek’ yayımlandığından beri hakkında yapılan türlü yorumların yanı sıra, aslında anlatmak istediğinin ne olduğuna dair birçok fikir de ortaya atıldı. Tarkan’ın 5 sene sonra bir şarkı yayımlaması zaten başlı başına büyük bir haber konusuyken, ‘Geççek’ hakkında tüm ülkenin yorum yapmasının Tarkan’ın bu şarkıyı ne kadar büyük bir özenle ve zeki bir bakış açısıyla hazırladığını da gösteriyor.

2 senedir Tarkan konseri izlemediğim için bünyemde adeta bir vitamin eksikliği var, onu artık net olarak biliyorum. Kış bitsin, hatta baharı da hemen geçelim ve yaz gelsin. ‘Geççek’ ile yükselen bu müzik enerjisi eski günlerdeki açık havadaki Tarkan konserlerinde olduğunu gibi hepimizi sarsın istiyorum.

Hiroşima Şarkıları

Özellikle lasik müzik severlerin kaçırmaması gereken çok özel bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istedim. Ayşe Ece Güneşşen ve Mert Solmaz geçtiğimiz sene yazın Roma’da kaydettikleri Yüksel Koptagel’in Nazım Hikmet’in iki şiiri üzerine bestelediği İki Japon Balıkçısı Şarkısını (Hiroşima Şarkıları) bütün dijital platformlarda yayımladılar.

Söz konusu şarkılar dijital platformlardaki ilk ve tek stüdyo kaydı olma özelliğine de sahipler. Ayşe Ece Güneşşen ve Mert Solmaz’ın kayıtlarını Türkiye Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı’nın destekleriyle gerçekleştirdikleri ‘Hiroşima Şarkıları’ 2019 senesinde kadın bestecilere adadıkları projelerinde repertuarlarına ilk kez dahil ettikleri eserlermiş.

Nazım Hikmet'in Güneşi İçenlerin Türküsü ve Japon Balıkçısı şiirleri üzerine bestelenen Deux Chansons du Pêcheur Japonais (II Hiroshima Lieder)'in Japon soprano Nakamura tarafından yapılan ilk kayıtlarını N. Hikmet'in kendisi de dinlemiş ve memnuniyetini Fransa'daki editörleri aracılığıyla Koptagel'e iletmiş. Bu kayıtlar her yıl 6-7 Ağustos'ta Japon Ulusal Radyosu'nda çalındığını da belirtmeliyim.

Yazının Devamını Oku

Arabeskin aşık kadınları

16 Şubat 2022
Yaklaşık 2 aydır Exxen’de devam eden ‘Arabeskin Aşık Kadınları’ belgeseli kaçırılmaması gereken çok özel bir içerik. Bu Cuma final bölümü yayımlanacak olan 8 bölümlük belgesel Arabesk müziğin büyük yükseliş yaşadığı dönemin kadın yıldızlarının hayatlarına büyüteç tutuyor.

Murat Hocaoğlu’nun yazıp yönettiği ‘Arabeskin Aşık Kadınları’ belgeseli arabesk kültürünün Türkiye’de zirveye ulaştığı o dönemlere ışık tutarken, geçmişi farklı bir pencereden bizlere sunuyor. Bu döneme şahitlik eden birçok kadın şarkıcı ve onların yakınlarındaki kişilerin anlatımıyla eksik bilgiler ortadan kalkıyor, perde arkasında kalan hatta yanlış bilinen birçok konu da gün ışığına çıkıyor. 

Azize Gencebay, Bergen, Biricik, Cansever, Esengül, Gönül Akkor, Gülden Karaböcek, Huri Sapan, Kamuran Akkor, Kibariye, Mine Koşan, Neşe Karaböcek, Semiha Yankı, Tüdanya, Yıldız Tezcan’ın hikayeleri bu özel belgeselde usta bir kurguyla bizlere ulaşıyor. Murathan Mungan’ın da ‘Arabeskin Aşık Kadınları’ belgeselinde konuşmacı olarak yer alması yapıma bir başka değer katmış. Başarıları, kazançları hatta hayatları ellerinden alınmış kadınların hikayelerini samimiyetle aktaran Murathan Mungan’ın bu sancılı dönemin sorunlarını kendi izlenimleriyle aktarmasını çok sevdim. Diğer yandan özellikle arşivciliğe verdiği önem ve müzik yazılarıyla her zaman dikkat kesildiğim Yavuz Hakan Tok’un da bu belgeselde konuşmacı olarak yer almasını çok kıymetli buluyorum. Yavuz Hakan Tok’un arabesk alanındaki birikimi bu projeye ayrı bir güzellik katmış. 

Belgeselde detaylarıyla işlenen hikayelerin hepsi birbirinden etkileyici ve düşündürücüydü. Özellikle Esengül’ün hayatının işlendiği bölüm beni en çok etkileyenlerden biriydi. Esengül’ün ailesinin ilk kez ekranlarda yer alarak o dönemi tüm şeffaflığıyla aktarması, yaşananların basına o dönem yansıyan halindeki eksik kalan parçaları tamamlar nitelikte olmuş. Benzer şekilde o dönem sahne alan sanatçıların ailelerinin yer yer belgeselde verdikleri röportajlar, hem projenin samimiyetini ortaya koyuyor hem de bugüne kadar gazete kupürlerinde kalan olayları tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor. 

NTC Medya tarafından çekilen belgeselin uygulayıcı yapımcısı Gamze Dinç ve yönetmeni Murat Hocaoğlu bu projeyle Türkiye’nin müzik tarihine çok özel bir imza atıyorlar. ‘Arabeskin Aşık Kadınları’yla karşımıza çıkan hikayeler ve detaylı portre incelemeleri bize hem o kültürü hem de o dönemi bir başka açıdan tanıma imkânı veriyor. Müziği sadece dinlemekle kalmayıp, tarihsel boyutuyla takip edenler için kaçırılmaması gereken bir belgesel olmuş. Dilerim bu prodüksiyon müzik dünyasında farklı birçok yapımın kapısını aralar ve daha nice böyle işleri izleriz. 

Eski Dünyanın Yangını Lansman Konseri

Geçen hafta Perşembe günü Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’ndeki Kalben’in yeni albümü ‘Eski Dünyanın Yangını’ lansman konserini hala unutamıyorum. Konserin ilk bölümü yeni albümün tamamının baştan sona canlı performansının ilk defa dinleyicisiyle buluştuğu kısımdı. Kalben’e sahnede Nihal Saruhanlı, Berkay Küçükbaşlar, İlker Deliceoğlu ve Tuğrul Bafra eşlik ediyordu. Sadece kendi grubu değil ayrıca yeni albümde yaylıların da yer aldığı şarkılar olduğu için bir de yaylılar grubu konserdeydi. Bu bakımdan konserin müzikal yanı gerçekten nefisti.

Kalben enerjisini ve heyecanını sahneye adım attığı ilk saniyeden itibaren izleyicisine yansıtabilen çok özel bir ruh. Yeni şarkılarının canlı performansında hem Kalben’in yorumunu hem de duygusunu çok daha yoğun bir şekilde hissettiğimi söylemeliyim. Konserin sahne dekoru o kadar etkileyiciydi ki, yeni şarkılar bu sahne tasarımı ve videolarla başka bir seviyeye ulaştı. Ahmet Rüstem ve Hakan Sorar’ın ellerinden çıkan bu nefis çalışma için bir alkış da onlara gitmeli. Sahnede Kalben’i ‘Kaybolmuş’ şarkısındaki dansıyla yalnız bırakmayan Cakemosq, Kedi’de düet yaparak eşlik eden Güneş Özgeç konserin özel anlarındandı.

Şarkı aralarındaki hikayeleriyle ve içten anlatımlarıyla hepimizi güldüren Kalben’e ikinci yarıda sahnede

Yazının Devamını Oku

Hanfendi

2 Şubat 2022
Mabel Matiz kış günü yaz gibi hissettiren yeni şarkısı ‘Hanfendi’yi Pose Records etiketiyle geçtiğimiz hafta yayımladı.

Sanatçı artık dinleyicisinin hayatında önemli demirbaşlardan olan 4. albümü ‘Maya’dan sonra son senelerde yayımladığı ‘Gözlerine’, ‘Toy’ ve ‘Kahrettim’ ile adım adım yeni albüme doğru yol alıyordu. ‘Hanfendi’ bu yolun en net başlangıcını şimdi bize resmediyor. Yeni şarkısı ‘Hanfendi’nin can alıcı, modern, kıpır kıpır haliyle bundan sonra bizi nelerin beklediğini düşündürerek içimdeki müzik heyecanına kıvılcımı çakıyor.

Yine detaylarında kaybolacağımız, tek bir şarkıdan çok daha fazlası veren zengin bir içeriğe ulaştığımız serüven var karşımızda. Sözü ve bestesi Mabel Matiz’e ait ‘Hanfendi’ de sanatçı önceki teklilerinde olduğu gibi yine yeni bir prodüktör ile çalışma alışkanlığını sürdürüyor. Şarkının düzenlemesi Adi Rotem’e ait, ‘Toy’dan beri uyguladığı teklilerinin kapak çalışmalarında yeni bir artist ile çalışma disiplinini ‘Hanfendi’ için de devam ettiğini görüyoruz. Şilili sanatçı Maria Jesus Contreras’a ait sanat eseri kapak çalışması daha şarkıyı dinlemeden size tüm pozitif enerjileri aşılıyor. ‘Hanfendi’nin mix’i Daniel Anglister, mastering’i ise Aran Lavie imzasıyla bizlere ulaşıyor. Geri vokallerde ise Ceren Deniz ve Buğra Uğur yer alıyor.

Şarkının 80’ler dozunu içine hapseden synth’leri ve modern altyapısı bir yana, sözlerindeki olumlu akış Mabel’in hazırlıkları süren yeni albümüne dair bize iç ısıtan ipuçlarını da beraberinde getiriyor. Şarkının klibi, sözleri ve melodisiyle ilk dinleyişte sizi çarpan olumlu havayı harika bir şekilde resmetmiş. ‘Hanfendi’nin yönetmenliğinde Melih Kun imzası yer alırken, sanat yönetmenliğini ve styling’i daha önceden de Mabel ile nefis çalışmalar yapan Anıl Can üstlenmiş.

‘Sınırları kaldırınca tüm kuşlar uçar’ diyen Mabel, özgür olmanın kişiyi ve hatta tüm varlıkları nasıl kendilerinin en güzel formlarına ulaştırdığını bu harika sözüyle anlatırken ‘Hanfendi’yi de hafızalara ve favorilere net bir şekilde kazıyor.

Yeni Çıkış

Göksel – Haklıydın

Göksel yeni şarkısı ‘Haklıydın’ı geçtiğimiz hafta yayımladı. Söz ve müziği kendisine ait ‘Haklıydın’ın düzenlemesi Ozan Çolakoğlu’na ait. Mix ve mastering Özgen Akçetin ve Emre Kıral imzası taşırken, kayıtlar Ozinga stüdyolarında gerçekleştirilmiş.

Pandemi döneminde yayımladığı teklileri ‘Ben Fena Aşığım’, ‘Lütufsuz Yaz’, ‘Çölde Bi’ Vaha’dan sonra gelen ‘Haklıydın’ bünyemdeki yeni Göksel albümü çığlığına bir tutam su serpti. Göksel sözleri ve müziğiyle duyguları narin ama bir o kadar net ifade edebilen nadir isimlerden.  ‘Haklıydın’ı dinledikten sonra yeni şarkının hisleri beni ‘Körebe’ ve ‘Söz Ver’ albümlerine geri götürdü. 2000’li yılların o dönemlerinde dönüp dönüp dinlediğim bu albümlerde hissettiğim duygular ‘Haklıydın’ ile yeniden uyandı diyebilirim. Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan ‘Haklıydın’ın kapak fotoğrafı Aytekin Yalçın, nefis styling’i Burak Sanuk’a, gözlerimi alamadığım kostümü ise Özgür Mansur imzası taşıyor. Şarkıyı bilmiyorum kaç kere tekrar tekrar dinledim ama sonundaki (2:53’te başlayan) o nefis outro Göksel hayranlığıma birkaç yıldız daha ekledi.

Yazının Devamını Oku

Sirenler

27 Ocak 2022
mor ve ötesi 10 sene sonra yeni albümü ‘Sirenler’i geçtiğimiz hafta yayımladı. Bunca zaman sonra gelen bir albüm elbette daha da değerli oluyor. Bir dinleyici olarak ana dilimde mor ve ötesi gibi bir grubun şarkılar üretiyor olmasına ve dahası ‘Sirenler’ gibi bir güzelliğin var olması kendimi gerçekten de ayrıcalıklı hissettiriyor. mor ve ötesi’nin müziği ne kadar ciddiye aldığını, senelerdir durduğu yerde en ufak bir hasar almadan nasıl var olduğunu ‘Sirenler’ her saniyesinde tekrar tekrar gösteriyor.

Albüm grubun 8. stüdyo albümü. Söz ve müziklerin tamamı mor ve ötesi imzalı. Vokal, gitar ve piyanoda Harun Tekin, bas gitar, vokal ve programlamada Burak Güven, gitar ve vokalde Kerem Özyeğen, davul ve perküsyonda ise Kerem Kabadayı yer alıyor. Sirenler’deki tuşlu çalgılarda Ozan Tügen yer almış. Albümün prodüktörlüğünü mor ve ötesi ve Volkan Gürkan üstlenmiş. Yaylılar İstanbul Strings imzasıyla kaydedilirken ‘Park’ şarkısında Ceren Akyıldız, İrem Arslan, Aslı Çalı, Merve Göydağ, Neslihan Akbulut Say ve Elifnaz Urşan koro üyeleri olarak yer alıyorlar. Babajim stüdyolarında yapılan kayıtlar, Arın Bayburt, Volkan Gürkan ve Burak Serter’in ortak çalışmasıyla bizlere ulaşıyor. Miks Dave Bascombe’ye, mastering ise Joe Laporta’ya emanet edilmiş. Rakun Müzik etiketiyle yayımlanan ‘Sirenler’in yapım koordinatörlüğünü Duygu Çetin üstlenmiş.

8. albümde grup albümün görsel tasarımı için özel bir dünya yaratmış. Aralık ayındaki yayımladıkları tekliler bize bu dünyanın ilk sinyallerini vermişti. ‘Forsa’ ve ‘Dünyaya Bedel’in görsellerinde gördüğümüz yeni mor ve ötesi logosu, grubun yeni dünyasına dair en büyük anahtar. Zira ‘Sirenler’in Koray Doyran ve Ataberk Akalın imzalı kapak tasarımına bayıldım. ‘Sirenler’ albümüne dair verilen ipuçlarından anladığım kadarıyla, albüm raflarda yerini aldığında, mor ve ötesi’nin bu albüm için yarattığı tasarım dünyasına dair başka sürprizler de bizleri bekliyor olacakmış.

Albüm 3 bölümden oluşuyor: geçmiş, şimdi ve gelecek. Bu bölümler birbirine ‘Canavar’ ve ‘Ağrılar’ şarkılarıyla bağlanıyor. Özellikle ‘Ağrılar’ı her dinlediğimde Ozzy Osbourne’u anımsatan Harun Tekin vokali beni inanılmaz etkiledi. Albümün ‘Gelecek’, ‘Umut’ ve ‘Biz’ olarak adlandırılan yani ‘Tünel’, ‘İstiklal’ ve ‘Park’ şarkılarından oluşan son bölümün ‘Sirenler’de en çok dinlediğim bölüm olduğunu belirtmeliyim. ‘Geçmiş’ ve ‘Şimdi’nin dinlerken bana verdiği enerji ‘Gelecek’ bölümünde gerçekten bir birikim olarak ‘Tünel’ şarkısının ilk notalarında tavana vuruyor. ‘Park’ bu albümde benim için en sevdiğim mor ve ötesi şarkılarından olan ‘Uyan’a karşılık geliyor. Şarkıda sonlara doğru yer alan koral kısım bence ‘Park’a muhteşem bir hava katmış.  Zaten ‘Sirenler’in son şarkısı olmasından ötürü daha da dikkat kesildiğim bir şarkı oldu.

mor ve ötesi’ni bir yazıda anlatmak, yeni albümleri ‘Sirenler’in güzelliklerini sıralamak, gerçekten çok zor. mor ve ötesi benim için üniversiteye hazırlandığım yıllara uzanan bir hatıra yumağını da beraberinde getiriyor. 1997’den bu yana hayatımda olan grubun müzik zevkime katkısı tarifsiz. Şimdiye kadar yayımladıkları 7 nefis albümden sonra ‘Sirenler’ gibi böylesine kuvvetli bir albümü her dinlediğimde yeni detaylar keşfetmek, 20 seneden uzun zamandır mor ve ötesi’yle kurduğum bu bağı daha da kuvvetlendiriyor.

Yıldızlar: Linç, Forsa, Tünel, Canavar

Oscar’ımı Verdim Gitti: Dünyaya Bedel, Ağrılar, İstiklal, Park

Yeni Çıkış

Kana Kana – Ölüler Hariç

Yazının Devamını Oku

Eski Dünyanın Yangını

20 Ocak 2022
Sizlere covid pozitif karantinamın son günlerinden bildiriyorum. 3 doz aşımı da olduğum için hastalığı orta kademe bir grip gibi geçirdim, bu sebeple de kendimi şanslı hissediyorum. Nasıl aldım hastalığı onu gerçekten de anlamadım çünkü çoğunlukla evde olduğum bir haftada bu durum başıma geldi. Hasta olunca herkesin önerisi, yemek listesi, vitamin karışımı bambaşkaymış bunu da bu 1 hafta içinde öğrendim. Hepsi de çok faydalı oldu binlerce kez teşekkürler. Dilerim kimse hasta olmasın, ama olur da oluyorsa da umarım herkes benim geçirdiğim gibi sakin ve hafif bir şekilde atlatır bu süreci.

Beni karantinamda Kalben bir dakika olsun yalnız bırakmadı. Yeni yayımladığı albümü ve ilk romanı: Eski Dünyanın Yangını gerçekten sürekli benimle birlikte evin içinde gezindi. Geçtiğimiz Pazartesi günü yayımlanan albüm ve kitap henüz daha çok taze. Pazartesi günkü basın lansmanına karantinada olduğumdan ötürü gidemediğimden gerçekten de içimde kaldı o buluşma. Sektörden uzun zamandır göremediğim dostlarımı görüp, Kalben’in yeni albüm ve ilk romanın mutluluğunu onunla birlikte kutlayamadığım için biraz üzgün olduğumu belirtmeliyim.

Pazartesi ben de kendi kendime evde şarkıları dinleyip, kitabını da Storytel’den dinleyerek bu özel çıkışı kutladım.  Online satışla aldığım kitap hafta ortasında teslim edileceği için Storytel gerçekten tam aradığım çözüm oldu. Öncelikle sesli kitap konusunu hemen belirtmek istiyorum, bu teknoloji benim için ‘Eski Dünyanın Yangını’ ile başladı. Ben kitabı fiziksel olarak alıp okumayı sevenlerdenim, hatta birçok kişi daha önceleri önerse de sesli kitap uygulamalarına hiç ısınamamıştım. Beni buna ısındıran biraz da Kalben’in sesi oldu sanırım. Bir yazarın sesinden kitabını dinlemek gerçekten muhteşem bir deneyimmiş. Genelde yazılı bir metini ancak kendim okuyunca anlayan bir insan olsam da Kalben’in adeta yaşar gibi anlatımıyla seslendirdiği ‘Eski Dünyanın Yangını’nı mutlaka sesli kitap olarak da bir dinleyin derim. Dünden beri artık elimde fiziksel olarak kitabı da olduğu için merak ettiğim kısımları açıp tekrar kitaptan da okuyorum. Kitabın yeri her zaman başka ondan vazgeçmem imkânsız.

Kalben’in kitap macerasını birkaç senedir yakından takip edenlerdenim. Onun için bu kitabın ne kadar büyük bir adım olduğunu çok iyi biliyorum. Yapmak isteyip bunu nihayet başarmış olmasının ona bundan sonraki hayatında ve kariyerinde çok daha özel ve güzel anlara ilham olacağını da eminim. Kitaba dair çok detay verip havasını kaçırmak istemiyorum, ama şu kadarını söyleyeyim bence Kalben kendisiyle yapılacak tüm röportajlara bu kitap aracılığıyla toplu bir yanıt vermiş. Onu sevip takip eden, dilini, anlatımını merakla okuyan tüm hayranlarının kitap ile bambaşka bir deneyime ve mutluluğa ulaşacağını düşünüyorum. Çok özel bir hikâye anlatımı var Kalben’in ve buna tanık olduğumuz için çok şanslıyız.

Eski Dünyanın Yangını ile Kalben Türkiye’de bir ilki yaptı. Dünyada bunun başka bir örneği var mı emin değilim ama bir kitabın ayrıca bir albümünün de olması gerçekten de özel bir durum. Bu sanatın kendisine yepyeni bir boyut daha katıyor. Özellikle kitabı okurken şarkıları o arada dinlediğimde resim daha da bir net hale geliyor. Her şeyden önce Kalben yine yepyeni bir yolda ilerleme cesareti gösterdiği için, bir önceki yaptığına benzer bir şey yapmadan yepyeni bir iş yapmasından ötürü çok mutluyum.

Böylesine zengin bir albümün künye bilgisini elimden geldiğince yazmak istiyorum, çünkü böyle albümler bu detaylarıyla daha da özel oluyor. 13 şarkılık ‘Eski Dünyanın Yangını’nda tüm sözler ve müzikler Kalben’e ait. Albümden ilk duyduğumuz ve nefis klibini Dilan Bozyel’in çektiği düzenlemesi Can Güngör’e ait ‘Kaybolmuş’ Kalben’in 5. albümünün bize kapısını açan ilk şarkıydı. ‘Kedi’, ‘Karasinek Senfonisi’ ve ‘Bugün Bana Tatil’in yaylı düzenlemesi Güneş Özgeç’in elinden çıkmış. ‘Taksi’nin düzenlemesi Gurur Gelen’in, ‘Pişmaniye’nin düzenlemesi ise Hasan Özer Özbay ve İlker Deliceoğlu’nun imzasını taşıyor. ‘Düşünürüm’deki melodika ve ‘İçinden Ben Çıktım’daki mızıkayı Kalben kendisi çalmış. ‘Kuş Gözü’nün düzenlemesi Kalben ve İlker Deliceoğlu’na ait. ‘Yasak’ ve ‘Eski Dünyanın Yangını’nın düzenlemeleri yine İlker Deliceoğlu’nun elinden çıkmış. Kalben’in sahne performanslarında da birlikte çaldığı Nihal Saruhanlı, Tuğrul Bafra, Berkay Küçükbaşlar ve İlker Deliceoğlu ile birlikte pandemide yoğun bir çalışma sonrasında bu albümü tamamlamışlar. Mikslerde Gurur Gelen, Baran Göksu ve Alp Turaç emek harcamış. Mastering ise Ahmet Gökhan Coşkun’un imzasıyla bize ulaşıyor. Albümün ve kitabın kapak fotoğrafı Dilan Bozyel’e, albümün kapak tasarımı Volkan Ölmez’e, kitabın kapak tasarımı ise Barış Şehri’ye ait.

Kalben albümdeki şarkı sıralamasını kitabın akışına uyumlu yaptığı için şarkıları sırayla dinlemenin daha özel bir ahenk yarattığının altını çiziyor. Kendi favorilerimde ‘Taksi’, ‘Kedi’, ‘Kaybolmuş’, ‘Bugün Bana Tatil’, ‘Düşünürüm’, ‘İçinden Ben Çıktım’, ‘Eski Dünyanın Yangını’, ‘Bi’Şeyler’ sürekli yer değiştiriyor. Her birinde büyülendiğim sözler, bestelerdeki hayran olduğum yerler bambaşka. Kalben bu denli çok yönlü ve renkli bir albüm ortaya çıkarttığı için bir dinleyicisi olarak bu hazineye dalmak beni çok heyecanlandırıyor.

Albüm çıktığı an ilk önce son şarkı ‘Taksi’yi dinledim. Hakkında hiçbir bilgi öğrenmeden ilk olarak son şarkıya tıkladım, çünkü albümlerin son şarkıları benim için hep çok özeldir. Ve ‘Taksi’ beni inanılmaz etkiledi, henüz daha o sırada okumadığım romanın sonuna dair kafamda hayaller ürettirdi, dev bir enerji akımı yarattı bünyemde.  Kalben albümlerindeki detayları paylaşmayı seven bir sanatçı, bence bu dinleyicisi ve hayranları için nefis bir imkân. ‘Eski Dünyanın Yangını’ plak formatında da yayımlanacakmış. Albüme dair çok özel notların plak formatında yer alacağını Kalben Instagram’daki canlı yayınında söylediği için şu an itibariyle plağın çıkacağı güne kitlenmiş durumdayım.

Yıldızlar:

Yazının Devamını Oku

Can Güngör ile Kısa Kısa

13 Ocak 2022
Can Güngör’ün bu Cuma Zorlu PSM’de sahne alacak. Can Güngör, müzisyenliği, prodüktörlüğü, müziği şekillendirme haliyle hep yakından büyük bir merakla takip ettiğim bir sanatçı. Konseri öncesinde bir araya gelip sanatına dair dokunabildiğimiz her detayı konuştuk.

Queen’in ‘Show Must Go On’ şarkısı çocukluğundan ilk hatırladığı müzik anısının başrolündeymiş. TV’de duyduğu Queen şarkısı onu etkisi altına almış, şarkının peşinden koşarak müziğe adım atmış o zamanlardan. Çekme kasetler, metalcilik, davul çalması derken müziğin akıntısıyla lise yıllarına kadar bu şekilde ilerlemiş. Müzik yapma keyfini alınca lisedeyken arkadaşlarıyla stüdyolara gidip sevdikleri şarkıları çalıp kendi kendilerine kayıtlar yaparlarmış. Tüm bunlar Can Güngör’ün şu an hayatının müzikle dolu geçmesinin temellerinin atıldığı ilk günler olarak anılarında hala canlı bir şekilde yer ediyor.

Can Güngör kendi albümlerinin yanı sıra aranjör olarak görev aldığı birçok albüm ve şarkıya da hayat vermiş bir isim. Sahnede kendi şarkısını söyleyen Can ile aranjör Can’ın kesiştiği noktaları merak ettim. Ortak üretimler yapmanın her zaman çok keyifli ve heyecan dolu olduğunu belirten sanatçı, başkasının kulağıyla duymaya çalışmanın, ortak yollar bulmanın, kendi şarkısına yakışmayacak birçok yaklaşımı başka müzisyenler için uygulamanın çok eğlenceli olduğunu söyledi. Diğer yandan da bunların hepsi ‘müzik yapmak’ çatısında toplandığı için genel olarak da çok ayrı görmediğini belirtti. Tek başına bir şarkıyı yapıp güzel olduğuna karar vermekle, birkaç kişiyle bunu yapmanın arasında fark olduğunu bunun da ayrı bir tadı ve daha konforlu olduğunu vurguladı.

İmzası olan şarkılar arasından birisini seçmek istese o ne olurdu diye sorduğumda Can’ın cevabı ‘Zalım’ oldu. Ceylan Ertem için yaptığı Aşık Mahzuni düzenlemesi olan ‘Zalım’ kendisi için büyük sürpriz olduğunu belirtti. Bu denli ilgi görebileceğini kestiremediğini söylerken, sözlerin, müziğin ve tabi Ceylan Ertem’in söyleyişinin birleşmesinden büyük bir güç ortaya çıktığını anlattı. Mabel Matiz’in Gel’i de benzer şekilde seçtiği şarkılardan oldu. Her iki şarkıda da evrensel bir his, bir bütünlük hali olduğunu aktardı. Bu his ve bütünlük hali kelimelere dökmek istediğinde mümkün olmayan bir durum olduğunun da altını özellikle çizdi.

Can Güngör’ün 2020 senesinde Sony Music etiketiyle yayımladığı 'Sular Dar' albümü tüm çalışmalarından ayrı bir yere koyuyorum. Özellikle detayları ve zenginliği açısından Can Güngör'ü tanımak isteyen herkesin net olarak cevap bulabileceği bir albüm. Pandemide yayımlanan bu albüm sonrası yaşadıklarını ve duygularını öğrenmek istedim. Can Güngör, pandemi sebebiyle o dönem çıkan albümlerin çoğunun perdelendiğini bu sebeple de yeni dinleyiciye pek ulaşamadığını söyledi. Diğer yandan eski takipçilerinin radarından hiç çıkmadığını belirtirken, pandeminin en büyük etkisinin konserlerin yapılamasından ötürü yaşanan zorluk olduğunu vurguladı. Albümün hazırlığı süresinde daha az konser verdiği için albüm çıkışıyla bu açığı kapatmak, dinleyicisiyle daha çok buluşmak istese de bu sefer de pandeminin buna engel olduğunu söyledi. Yine de dinleyicisinin onu yalnız bırakmadığı için hissettiği mutluluğu sık sık dile getiren Can Güngör, ‘Sular Dar’ın çıkmasının hemen ardından yeni şarkılar yazmaya başladığını ve şu sıralar onları toparlamakla uğraştığını belirtti.

Can Güngör’ün şarkılarındaki sadelik beni her zaman etkilemiştir. Sözlerdeki sade ama vurucu etkiyi tuttururken, beste ve düzenlemede aynı uyumu sağlamasının nasıl olduğunu sordum kendisine. Bu yorumdan ötürü çok mutlu olduğunu belirten sanatçı genelde bir ritüeli olmasa da az ama özle anlatılabilen müziklerin her zaman ilgisini çektiğini de aktardı. Teknik anlamda 20 kanaldan oluşan bir müziğin kimi zaman 100 kanal yapılı bir şarkıdan daha büyük duyulabildiğini söyledi. Yıllar içinde hedefinin daha az ama anlamlı ve etkili katmanlar yaratmak olduğunu belirten Güngör, her sesin bir argüman olduğunu ve bunun hakkını vermek için çalıştığını belirtti. ‘Sular Dar’ albümünde bazı şarkılarda maksimal ve yoğun müzikal çözümlere de girdiğini bunun sebebinin de o dönemde orkestral elementleri müziğine ekleme arzusunun baskın olduğunu söyledi. Bu aralar aynı albümde yer alan ‘Revolte’ şarkısının sadeliğinde müzikler yapabilmeye odaklandığını da bir ipucu olarak fısıldadığını belirtmeliyim.

Ne zaman ve nasıl ‘tamam bu şarkı bitti!’ diyebildiğini öğrenmek istedim Can Güngör’den. Meğer onun da en zorlandığı durum buymuş, hiç de kolay karar veremiyormuş. Kimi zaman miks, kimi zaman bir akor ya da davul ritminde kaybolup çok uzun süre karar veremediği olabiliyormuş. Böyle anlarda da çözümü yine daha fazla çalışarak kendisi ikna olana kadar devam ediyormuş. Haliyle bu yorucu süreç kişilik olarak detaycılık ve yaptığı işin üzerine titremenin de bir bedeli olduğunu kabul ediyor. Ama bu durumla çok barışık olduğunu, böyle olduğu için bu müzikleri yapabildiğini düşünerek kendisini de rahatlatabildiğini söylüyor.

Malum yeni bir yıla girdik, neler hayal ediyor bu sene, neler planlıyor diye sordum. İnsanın kendi takviminin, dünyevi takvimlerin üzerine bindiğini düşündüğünü, bir şey zamanı gelince olduğunu belirtti. Kendisinin sürekli yeni bir şeyler bulmaya çalıştığını, kemikleşmek ve katılaşmaktan çok korktuğunu aktardı. Hatta bu yüzden de yapmayacağım ya da yapacağım dediği şeylerin de hep kendisiyle gezdiğini söyledi.  Hayat şartları müsaade ederse yeni yılda daha çok konser yapmak istediğini belirtti. Büyük bir albümü geride bırakmanın rehavetiyle, daha sık ama daha küçük üretimler yapmak istediğinin de altını çizdi. Bu planlar açısından da çok heyecanlı ve hevesli olduğunu vurguladı.

Bizi bir araya getiren 14 Ocak konseri hakkında nasıl hazırlıkları olduğunu sorarak söyleşimizi noktalamak istedim. Ekipçe bu konser için büyük heyecan yaşadıklarını söyleyen Can Güngör, yeniden hem de yüz yüze dinleyenlere konser yapma fikrinin çok iyi geldiğini söyledi. Uzun bir konser olacağının ipucunu verirken bazı şarkılarda konser için özel düzenlemeler yaptıklarını belirtti. Enerjisi yüksek bir konser olacağını her halinde belli olan Can Güngör’ü bu Cuma Zorlu PSM’de izleyebilirsiniz.

Yazının Devamını Oku