Dünyayı zeytin kurtaracak, ya bizi?

YILLARDIR bu konuyu yaza yaza, imza kampanyalarına imza ata ata ben yaşlandım, yasa tasarısını ısıtıp ısıtıp getirenlerin zeytin ağacı kesme hevesi azalmadı arkadaş!

Haberin Devamı

Yahu artık sokaktaki çocuk biliyor: Zeytin ölmeyen ağaç. Dediğim gibi, sen, ben yaşlanıyoruz, ağaç 2000 yaşında hâlâ meyve veriyor, seni hayatta tutuyor. Sadece çevre konusu değil bu. Ekonomik açıdan da iddialı olmaya uğraştığımız bir alan. 2020’de zeytin üreticiliğinde dünya ikincisi olma hedefimiz vardı bir ara, ne oldu o?

Şu an dünyanın medeni ülkeleri gelecekte görülen kıtlık tehlikesi için harıl harıl zeytin dikip duruyor!

Biz ne yapıyoruz? Ay tabii ki zeytin ağaçlarını nasıl azaltsak diye çabalıyoruz!

Onların yerine madencilikti, inşaattı, oksijenimizi, doğal kaynaklarımızı hıttır hıttır yiyen bu sektörleri pompalayacak kanuni açıkları nasıl yaratsak diye uğraşıyoruz.. Türkiye’de mizahçı olmak fevkalade ama mizahı bize bırakırlarsa!

Yasa tasarısına göre zeytin ağacı kesmenin cezası 4000 lira. Müteahhit açısından misal 10 ağaç kesmenin bedeli 40 bin TL. Oraya yapacağı en kıytırık binadan elde edeceği kar 400 bin dolar. E şimdi müteahhit de insan anacım, ne yapsın?

Haberin Devamı

Öte yandan Tarkan zeytinliklerin yok edilmesinin önünü açan tasarıya karşı çıktı. Zeytinliği filan da yokmuş sanırım inanır mısın? E Tarkan da insan işte. Biraz daha çok insan hatta galiba!

Sayın bakanımız Tarkan’a “O şarkılarını söylesin” diyor filan da, zeytin ağacı çevre açısından özel bir konumda. Dünyanın geleceği. E sayın bakanım şimdi siyaset bizlerin geleceğini korumak, iyi hayat hakkımızı savunmak sorumluluğunu üstlenmişken öyle yapmazsa, haliyle iş müzisyene, mizahçıya düşüyor. O bakımdan.

Yoksa biz de isteriz sadece şarkı söyleyelim, espri yapalım, ooh neşemizi bulalım...

Lütfen zeytinliklere dokunmayın. Ciddi söylüyorum bak. Hakikaten kırılırım. Gerçekten çok kötü küserim! Çünkü tasarıya göre valiliğin oluşturacağı karar kurulunda sivil topluma o kadar az söz hakkı verilmiş  ve bürokratlar o kadar ağırlıkta ki, maalesef vatandaş olarak başka yaptırımımız yok!

TURİZM KENDİNE YAKIŞANI YAPMAKTIR

ÖNCE acık deniz kenarında yatmak için Yunanistan’a, sonra arkadaş düğünü için İspanya’ya gittim.

İki ülkeden ortak izlenimlerim şöyle: Restoranlar dolu, oteller pahalı ve full. Sokaklar cıvıl cıvıl, alışveriş hareketli, plajlar bulutlu havada bile kalabalık. Fiyatlar, özellikle otellerde fırlamış. Airbnb denen kısa dönem ev kiralama sisteminde bile kalacak yer bulmak zorlaşmış.

Haberin Devamı

Diğer yandan, ne oteller bizimkiler kadar lüks ve çeşitli, ne plajlar bizimkiler kadar mucizevi, ne servis bizdeki gibi hevesli, ne restoranlar bize büyük fark atacak kalitede. Havaalanları filan zaten bizimkilerin yanında oyuncak gibi.

Ancak... İki ülke de daha temiz, güvenli, güler yüzlü ve özgür. Caddelerde eğlenceli geçit törenleri, alanlarda festivaller, konserler, sokak müzisyenleri gırla.

Özgürlükten kastım canının istediğini yapmak değil elbette. İçkili bisiklet kullanana bile büyük para cezası kesiliyor. Ama işte belli yazılı kurallara uyduğun sürece, karışılmadan, görüşülmeden, yemek, içmek, giyinmek, eğlenmek, dolaşmak ve güvende hissetmek var ya...

Haberin Devamı

Mesela şu ilginç: Kadın olarak taksi tutarken, bir restoranda ayaküstü atıştırırken, birkaç arkadaş akşam saati sokakta yürürken farkı fark ediyorsunuz. Başınıza gelecek en kötü şeyin çok karanlık bir sokağa girerseniz kapkaç veya iltifat kılıfında laf atılması olduğunu hissediyorsunuz.

Dünyanın en güzel yeri olan bu memlekette dolandırılma, darp ve ağır taciz ihtimalinin yüksekliği, sokaktaki sert, kızgın atmosfer, rahatsız edici bakışlar, geceleri çoğu mahallede zaten hiç kadın görünmemesi...

Acaba taraflı propaganda dışında, hayatlarımızın, birbirimize bakışlarımızın sertleşmesi de etkilemedi mi bizim turizmi?

Yazarın Tüm Yazıları