2017 grip festivalinin ekopolitik sebepleri

İkide bir grip olmamızın sebebini buldum! Altından yine modern hayat, sanayileşme, şehirleşme, göç ve dış güçler çıktı! Bu yılki grip salgınına bir isim konulmamıştı, ben şunu öneriyorum: Konjonktürel grip!

Haberin Devamı

Muhteşem bir bağışıklık sistemim var!

Son yıllarda bütün grip virüslerini kapmama ve tecrübe etmeme rağmen, bugüne kadar ateşler içinde yandığım, hastanede yattığım, yataktan kalkamadığım bir vaziyet yaşamadım. 2009 domuz gribi salgınında dahi okuyucular için virüsü özenle test ettim, ama bir haftada evde atlattım.

Diyeceksiniz ki madem bağışıklık sistemin bu kadar müthiş, niye iki de bir grip oluyorsun!

Aha işte ben de ona sinirleniyorum!

Yaz sonundan beri üçüncü gribimi idrak ederken, beni geniz akıntısı, bitkinlik ve öksürükten çok, bu tekrar gıcık etti! Hayır hepsinin de huyu farklı. Sağlık çalışanları ve eczacılar da artık şahıs gibi bahsediyorlar virüslerden: “Geçen ayki en az iki hafta kalıyordu, çok yapışkan bir tipti. Bu seferki pısırık. Beş altı gün sarsıp kaçıp gidiyor” filan diye.

Haberin Devamı

Hayır, daha taptaze check-up’ımı yaptırmışım. B vitaminine, D vitaminine kadar bakılmış, her şey mis gibi çıkmış. Niye bütün gripler beni kurban seçiyor?
Sorun bende değilmiş. Hayır, sorun sizde de değilmiş. Son birkaç yıldır grip vakalarında büyük patlama olduğunu söylüyor bütün doktorlar. H1N1’ler, H2N3’ler, mecazi anlamda değil, gerçek anlamda havada uçuşuyormuş!

Ben de biliyorum grip aşısı diye bir şey var. Fakat bu konu benim için bir enigma. “Yaptırırsanız iyi olur” diyorlar, sonra da ekliyorlar “Ama tabii grip virüsleri her yıl değişim gösteriyor”. İşletim sistemi gibi kendini “upgrade” ediyor yani! Demek ki aşı olunca, esasında bir önceki yılın virüsüne karşı bağışıklık kazanıyorsun! Böyle garip bir retrospektif durum! “Geçen yıl grip olacak olsaydım, şu an koluma vurulan bu aşıyla acaip iyi korunurdum” gibi bir vaziyet. “Şimdiki param olsaydı da gençken oradan iki dönüm arsa kapatsaydım, bu gün karun olurdum” tarzında bir bakış açısı! Onun için aşıya itibar etmedim.
Sonuç olarak aralıktan beri her ay bir hafta yarı ayakta, yarı evde TV karşısında virüsleri tecrübe eden biri olarak araştırdım. Meğer birkaç yıldır özellikle kış aylarında, dönem dönem hastanelerin acilleri ağır grip vakalarıyla dolup taşıyor, kapasite aşılıyormuş. “Buna salgın demek doğru mu bilmiyoruz ama bir süredir hasta sayısı çok arttı” diyorlar.

Haberin Devamı

* Bir teoriye göre sebeplerden biri, Türkiye’nin son yıllarda çok göç alması. Kendi coğrafyanızdaki virüslere bağışıklığınız daha güçlü. Başka diyarlardan gelen virüslerde tanımadığınız özellikler oluyor ve siz bunlarla karşılaşınca daha kolay yatağa düşüyor veya gribi daha ağır geçiriyorsunuz. Hayatımda öleceğimi düşündüğüm tek gribi New York’ta öğrenciyken yaşadım. İki hafta yataktan kalkamadım, ateşim 55’e filan çıkmış olabilir, hissiyat oydu! Oralı sınıf arkadaşlarımsa aynı salgını aşağı yukarı ayakta atlattılar. Yani yabancıysanız ya da virüs size yabancıysa, sağlam bağışıklık sistemi filan dinlemiyor. Dolayısıyle ülkemizdeki yabancı misafirlerin de, bizim çorba içip iş yerinde mızmızlanarak savuşturduğumuz virüsler karşısında zor zamanlar geçirdiğini varsayabiliriz. Ve hastanelerdeki doluluğun sebeplerinden biri de bu.

Haberin Devamı

* 2017’de son yılların en soğuk kışlarından birini yaşadık. Soğuk ve kar mikrobu kırar diye dinledik yıllarca annelerimizden ama bu sene hiç kırmadı! Zira havanın –3 ve +14 arasında gidip gelmesi, vücudu yoran, direnci düşüren bir etken. Aşırı soğuklarda evlerin, işyerlerinin, toplu taşıma araçlarının havalandırılamaması virüsün hava yoluyla insandan insana geçmesini de kolaylaştırıyormuş. Neticede grip virüsü iki metre uzaktan gelip burnunuza ailesiyle yerleşebilecek kadar dost canlısı!

* Büyük şehirlerdeki hava kirliliği virüslerin daha hızlı bulaşmasına, bronşlara yerleşmesine, vücuttan daha zor atılmasına sebep oluyormuş. Zaten hava leş, zaten öksürüyoruz, bari sigarayı bırakın evladım bak gözünüzü seveyim! Şşş size diyorum!

Haberin Devamı

* Kimi doktorlara göre ülkedeki genel endişe, terör saldırıları, depresif atmosfer, ekonomik belirsizlik gibi durumlar da vatandaşın moralini ve direncini düşürüyor, taze sebze meyve yerine fast food tüketilmesi de.

Sonuç olarak köyden kente göç etmeseydik, sanayileşme kaynaklı kirlilik olmasaydı, organik beslenseydik, dış güçler Suriye’yi, Afganistan’ı, Afrika’yı karıştırmasaydı, savaşlar ve göçler yaşanmasaydı, tasasız bir memleket olsaydık, şu an belki grip olmayacaktık.

Yani bir yerde...

Bölgesel konjonktür gereği öksürüp tıksırıyoruz!

Yazarın Tüm Yazıları