Hukukun katli (1)

1960 ihtilalinden sonraki netameli yıllarda, Türk siyasetine damga vurmuş olan Süleyman Demirel’in sivil yönetimlerde (halkın seçtiği demokratik iktidarların) halka hizmetin zorluğunu anlatan veciz bir ifadesi vardır: “Selden kütük kapmak!”

Haberin Devamı

1923’te Cumhuriyeti kurduk ama onu ancak 1950’de demokrasi ile taçlandırabildik. Zira 1950’de ilk defa birden fazla partinin seçimlere katıldığı ve oyların gizli olarak verilip açıktan sayıldığı demokratik bir seçim yapılabilmiştir.

Aradan geçen 27 yıllık tek parti (CHP) yönetimiyle ülkede hem sivil hem de askeri alanda tam bir bürokratik oligarşi meydana getirilmişti. CHP il başkanları, aynı anda belediye başkanlığı ve valilik görevlerini yürütüyordu.

Nitekim ilk demokratik seçimle CHP iktidardan uzaklaştırıldı ama aradan 70 yıl geçmesine rağmen bürokrasi, hep CHP’nin borusunu çalmıştır.

CHP’nin dışında gelen iktidarlar, kendilerine takoz olan bu bürokrasiye rağmen iş yapmak istemişler ve atmak istedikleri her adımda engellerle karşılaşmışlardır.

Haberin Devamı

Mahut bürokrasi, NATO’yla birlikte ABD güdümüne girince de halkın seçtiği milli iradeye (hükümete) yalnızca belediye hizmetleri kalmıştır.

Elleri kolları bağlı hükümetlere adeta “Yol yap, baraj yap, okul yap, köprü yap, temizlik yap ama devletin yüksek (âli) işlerine burnunu sokma” denmiştir. 1961 anayasası ile de bu durum (vesayet) kurumsallaşmıştır. Bu yüzden, partiler tek başlarına iktidar olsalar da asla muktedir olamadılar.

1965’te Süleyman Demirel (AP) tek başına iktidar oldu lakin hükümet etmede çok zorlandı. Zira 1961 anayasası, hükümetin dışındaki hemen her kurum ve kuruluşu hükümet (özerk-başına buyruk) yapmıştı!

Başbakan S. Demirel, anayasayı değiştirmek için çırpındı ama yapamadı, yaptırmadılar. Kendisini ‘muhtıra’ ile görevden uzaklaştıran cunta, kurdurduğu vesayet hükümetleri ile mahut anayasanın 71. maddesini değiştirdiler. (1971-73)

1980’de gelen cunta yönetimi ise 1961 anayasasını toptan kaldırıp yerine 1982 anayasasını dayattı. Cunta liderlerinin dediğine göre, bol gelen 61 anayasası, 82 anayasası ile daraltılmış oldu!

Dikkat edilirse, hep ifratla tefrit (aşırılıklar) arasında gidip gelindi; orta yol (makul) bir türlü bulunamadı.

Aradan geçen 40 yıla yakın bir zaman içerisinde yamalı bohça haline getirilmesine rağmen, ülkemiz, bugün hala o darbe anayasası ile idare edilmektedir.

Haberin Devamı

Milli irade (halkın temsilcileri) çok uğraştı ama yeni ve demokratik bir anayasa yapamadılar, yaptırmadılar.

1960 ihtilali ile milletin adamları idam edilip, işkencelere tabi tutulup çeşitli cezalara çarptırılırken bütün bu kepazelikleri ‘hukuk’ adına ve sözde hukuk adamlarına yaptırdılar.

Adına ‘yüksek adalet divanı’ denilen mahkeme gerçekte gözü dönmüş katil sürüsünden ibaretti. Eşkıya dağdan inmiş, mahkeme koltuklarına kurulmuştu.

Sözde mahkeme salonunda hâkim (Salim Başol) ve savcıdan (Ö. A. Egesel) başlayan hakaret, aşağılama ve işkenceler, elleri arkadan bağlı, idam gömleği giydirilmiş ve göğsüne hüküm özeti asılmış Menderes’in idam sehpasına götürülüşüne kadar sürmüştür.

Haberin Devamı

Aynı savcı, yargılanmakta olan Cumhurbaşkanı Celal Bayar için üç kez, Başbakan Menderes için yedi kez ve DP’li diğer 228 sanık hakkında idam talebinde bulunmuştur.

Bunlar hukuk adamı değil, olsa olsa hayatını kan emicilikle sürdüren vampirler olabilirler.

Zira bunca kin ve nefret, bu insan görünümlü canavarların dışında hiçbir mahlûkta bulunmaz, bulunamaz.

Sanık avukatlarından biri (T. Asal), Menderes için ‘ülke üzerine doğan güneş’ ifadesini kullandı diye hakaretle salondan kovuldu ve avukatlığı elinden alındı. Kendisine asker kaçağı diye iftira edildi. Tüm bu çirkeflikler, infaz çetesinin oluşturduğu sözde o mahkeme esnasında sergilendi.

Yazarın Tüm Yazıları