Ayasofya ibadete açılabilir mi?

Ne zaman İstanbul’un fethi ve hele Ayasofya söz konusu edilse, içeride ve dışarıda birileri hop oturup hop kalkar. Sadece bize özgü olan zehirli damara göre “Zulüm 1453’te başladı!”

Haberin Devamı

Köklerinden böylesine kopuk ve kendi değerlerine bu denli düşman olan ve diş bileyen ne böyle bir millet var, ne de herhangi bir milletin içinde böyle bir damar var. Bunlar, kraldan daha kralcı lakin Batıcılıkları kavanozu dışından yalamaktan ibaret, satıhta, kabukta kalan ve asla öze nüfuz edememiş taklitçi tiplerdir.

Fetihle sonuçlanan olayın kısaca özeti şudur:

Bizans, Türk’ün barışçıl İslami tebliğini reddetmiş ve silaha sarılmıştır. Dolayısıyla İstanbul, kan dökülerek fethedilmiştir. Bu karşı koyuşa ve onca şehide rağmen, Fatih Sultan Mehmet Han, kendilerini ve sahip oldukları maddi ve manevi tüm değerlerini bağışlamış ve güvence altına almıştır.

Latinlerin 1204 yılındaki istilasında yaptıkları gibi şehir yakılıp yıkılıp yağmalanmamış ve hepsinden önemlisi Hıristiyan’ın Hıristiyan’a reva gördüğü vahşetle, sivil halk kılıçtan geçirilmemiştir.

Haberin Devamı

Arta kalan bir avuç Bizanslı bu yüzden “Ayasofya’da kardinal külahını görmektense, Müslüman sarığını tercih ederiz!” demiştir.

Fatih’in İslami hoşgörüsü ve duyarlılığı sonucunda, ‘kılıç hakkı’nın gereği, en büyük kiliseyi (Ayasofya) fethin sembolü olarak camiye çevirerek vakfetmiştir.

İlahi ve beşeri hukukların hepsinde, vakıf eserlerinin vakfın gayesinin haricinde kullanılması uygun görülmemiştir ve hatta bu durum lanetlenmiştir.

Fetih kutlamaları çerçevesinde Ayasofya’da Kuran-ı Kerim’den ‘Fetih suresi’ tilavet edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da naklen yayınla meali seslendirildi.

Ayasofya’da ezan okunması (Halbuki merhum Özal’ın arka kısmında açtırdığı küçük camide, o günden beri ezan zaten okunuyor) ve dini içerikli program yapılması, başta Yunanistan olmak üzere UNESCO yetkililerini işkillendirdi.

Yunan Dışişleri Bakan Yardımcısı aklı sıra bu durumu kınarken, UNESCO yetkilisi de “Ayasofya’nın dünya kültür mirası olarak kalması gerektiğini söyledik ve söylemeye devam edeceğiz” yavesini geveledi.

İçinde Kuran-ı Kerim okunmakla Ayasofya’nın kültürel miras kimliğine bir halel mi geldi?

Kültürel miras olan yapılarda ibadet yapılamaz diye bir kaide mi var? Vatikan da dünya kültürel mirası; oradaki ayinlere neden ses çıkarılmıyor?

Haberin Devamı

Fatih Camisi de Sultanahmet Camisi de dünya kültür mirası eserler; buralarda da ibadet yapılmasın mı? Onu mu demeye getiriyorlar?

Yunanistan, topraklarındaki tüm camileri kiliseye çevirdi. Kendi yüz karası haline bakmak yerine daha da küstahlaşıyor ve Türkiye’nin hükümranlık haklarına dil uzatmaya kalkıyor.

Yunanı bu denli küstahlaştıran olgu, Ayasofya’nın yalnızca bir yapıdan ibaret olmadığını, aksine onun tek kelime ile ‘mana’ (İslam’ın manası, fethin sembolü, Peygamber muştusunun makesi yani yansıması) olduğunu bilmesidir.

İçimizdeki gafiller bilmese de Batı’nın bu bakışı, bizi her an teyakkuzda bulunmaya zorlamaktadır.

Ayasofya’nın ibadete açılabilmesinin maddi sebepleri yanında asıl manevi sebebi vardır.

O da ona layık olabilmemizdir!

Haberin Devamı

Şu halde, onun ibadete açılacağı günü soracağımıza, ona layık olmaya çalışmalıyız. Biz layık olduğumuz gün, onun kapıları kendiliğinden açılır.

Yeri gelmişken, ünlü şair Nâzım Hikmet’in, Kurtuluş Savaşı yıllarında (1921) fetih ruhuna sığınarak, İstanbul ve Ayasofya için yazdığı şiiri sizinle paylaşmak isterim:

“Sekiz yüz elli yedi (Hicri fetih yılı, miladi 1453)

İslam’ın beklediği en şerefli gündür bu;

Rum Kostantiniye’si oldu Türk İstanbul’u!

Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi,

Türk’ün genç padişahı, bir gök yarılır gibi

Girdi Eğrikapı’dan kır atının üstünde;

Fethetti İstanbul’u sekiz hafta üç günde!

O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah’ın...

‘Belde-i tayyibe’yi fetheden padişahın

Haberin Devamı

Hak yerine getirdi en büyük niyazını:

Kıldı Ayasofya’da ikindi namazını

İşte o günden beri Türk’ün malı İstanbul,

Başkasının olursa yıkılmalı İstanbul.”

*

NOT: Kuran-ı Kerim’de geçen ‘belde-i tayyibe’ (güzel, hoş, temiz belde) ebced hesabıyla 857’ye tekabül ediyor. Yani İstanbul’un Hicri fetih yılı.

 

Yazarın Tüm Yazıları