Ferzane Zenan

21 gram

19 Eylül 2011
FİLMİ bile yapıldı.<br>Ruh dediğiniz topu topu 21 gram. Siz tecavüze uğramış bir kadını, bu 21 gram için, Adli Tıp’tan rapor alacaksınız diye aylarca bekleteceğinize, daha hızlı rapor alabilmek için “beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı araştırması” yerine sadece beden sağlığının bozulup bozulmadığını araştırsanız ne olur.
Hiçbirşey olmaz.
Ama yargı yükü bir anda hafifler, bu konudaki dosyalar süratle yarıya iner. Yıllarca uzatmaya, bu kadar dallandırıp budaklandırmaya gerek kalır mı?
“Geciken adalet, adalet değildir”, bu sözü duymadınız mı siz?
Bakın, benim bu meslekte, ilk gün öğrendiğim şey buydu.
Sizin dosyanız bir günde işleme konulsun, aynı gün karar çıksın istersiniz, en doğal hakkınız tabii.
Ama yargı yükü diye bir gerçek var memlekette. Bundan haberiniz var mı? Yok, nerden bileceksiniz oturduğunuz yerde.
Ellerim nasır tuttu benim dilekçe yazmaktan, ayaklarım nasır tuttu benim bu merdivenlerde, koridorlarda koşturmaktan, bu kasvetli, gri binada yıllarca ne olaylarla, ne insanlarla karşılaştım ben.
Ha keşke ben tek başıma bu kararları alsam, uygulamaya koysam neler yapardım.
Size uçuk gelebilir -ama benim karakterim de öyle uçuktur zaten, fazla zekadan diyorlar - Neyse, dava dosyalarını toptan yaktırırım önce.
Gerçekçi olalım, bir önümüzü görelim o yığından, olayın özüne girelim
Hemen buruşturmayın yüzünüzü.
Bir kere savcılık müessesi ve suçu oluşturan unsurlar gibi şeyleri tümden kaldırmak lazım...
Ateş olmayan yerden duman çıkar mı allahınızı severseniz?
Uğraş dur, adam suçlu mu, keşif falan, git tatbikat yaptır.
Adam suçunu kabul etti dürüstçe, e ne yapacaksın, salıver gitsin.
Yok, diyelim mağdure şikayetçi oldu, en doğal hakkı tabii onun da, sakinleştireceksin, “sevmişti söyleyemedi, oldu bi kere” diyeceksin ve hop hiç bekletmeden mahkemede kıyacaksın nikahlarını. Maksadı çaktınız değil mi?
Evlenmeyecekse tecavüz eden kalır mı, görürsünüz o saatten sonra.
Ha elbette bu kadar süratte karar alırsan ufak pürüzler çıkabilir. Misal;
Kınayı hangi taraf yapar, kuru pasta, limonata hangi taraf ?
Bakın bu konuda doğal olarak bir gerginlik yaşanabilir.
İşte burada yargıya büyük iş düşüyor, geleneği iyi bilen hukukçuların devreye girmesi gerekiyor bu noktada.
“Sadece hukuk bilen hukukçu dünyanın en kötü insanıdır” diye bir söz vardır, bunu da duymamışsınızdır siz.
İşte öyle hukukçunun adaletinin terazisinde, ne insan halinden anlamak vardır, ne gelenek-görenek, ne ahlak.
Benim en önemli farkım bu; halden anlamak.
Ne?
Bunların kimi yapıldı, kimi konuşuluyor mu? E gördünüz mü aklın yolu okumaktan geçmiyor bazen.
Daha çok fikrim var da telefon çalıyor, bakmam lazım.
Ben ki bu adliyenin kaç yıllık çaycısıyım, inanın o kadar çok tecavüz oluyor ki ara verip doğru düzgün bi çay içemiyor hakimler...
Neyse bir ara yine konuşuruz, hatırlatırsanız yargı yükünde kalmıştık...
Bi de şu ruh muh, 21 gram olayından konuşuruz...
Yazının Devamını Oku

Devlet gibi adam

16 Eylül 2011

“SANA verdiğim görevi tamamlamanı istiyorum” dedim...
“Yarın sabah abi. Yarın sabah erkenden kalkacağım ve halledeceğim söz... Sen beni nasıl buldun ? “
“Zor olmadı ”
Gözleri parlıyordu sokak lambasının altında...
“ İçeri girseydin “ dedi
“Başka sefere...  yarın sabah beni ara olur mu, görüşeceğiz ”
“Olur” sesi titriyordu, yutkundu.

Yazının Devamını Oku

Külkedisi

12 Eylül 2011
“PERDENİN arkasında çok bekledim ben. Tanırsınıs evi, gelirsinis, alırsınıs beni buradan deyi.
Külkedisi gibi.
Tanırsınız sis beni, pencerenin kenarında bir sürü çamurdan heykel yaptım ben.
Beni götürsün deyi bir araba, bir ayatkabı ve bir çoçuk yaptım.
Bilmessenis nerdeyim ben, bulun beni böyle.
Babam “burada Nurcan yok derse inanmayın, ben bu evdeyim.
İnanmssanıs, bakınıs pencere kenarına, orada benim heykellerim var.
Büyünce heykelsıraş olmak isteri ben siZin gibi.
Bahçede çamaşırları astığım ipe bakarsan görürsünüs HanZaDe hanım, ben yeşil perdeli odadayım.
KaRemlerimi hazırladım..
1 kılmızı, 1 siyah
2 defretim var... birine resim çiserim, diğerine yazı yasmak için
Ben kendi kendime öğrendim okuma yasmayı...
Yemine derim tek başıma öğrendim.
Bu sepeple tanırsanıs beni çok seversinis, öğretmende çok sever
Okullar açıldı yine.
Bakın ben buradayım.
Geçen sene çok bekledim ben sisi.
Kanpamyaları seyretim ben BABASI okula göndersin deyi kıslar için para biriktirdinis, gördüm ben.
Banada sıra geldimi bilmem ama çok mutlu heyçan içindeyim.
O para yettimi kıslara, alacaklarmı beni bu yıl okula?
İnşalah amin.
Yetmediyse bu mektupun içinde para var.
Yirmibeş lira. Ben kendim kasandım biçkiden.
Yetmed i mi üsülmeyin, bir adama vereçekler ablamı seneye 13 yaşında.
Düğünde para verirler saklarım ben o çoçuklara.
Ama unutmayın ben Bu senede bekliyorum...
Ben bahçedeyken Gelirsenis siyah bir elbise giyiyirom tanıyın beni, yok eğer evde yoksam sorun babasına Nurcan nerde deyi. ben mutlaka biçkideyim o da olmadı bağa gitmiştim gelirim koşa koşa sakın gitmeyin hemi?
Bir kurtaran karhaman, illahi erkek olmas kıZ olabilir.
Kız olabilir ama bilmes kahramanmış
bak mesela sen.
Ve sana yasıyorum bu sepep le
HANZADE DoğaN Hanım nasılsınıs, lütfen bugüm de geçen sene gibi, BABAma SÖYLErmisinis BABA NURCANI OKULA GÖMDER
Bu mektupu bitirirken bütün çocukrarınısa selam ederim
9 yaşımda bir kıs NURCAN
Melmeketi şıRnak
Yazının Devamını Oku

Bulantı

9 Eylül 2011
Mide bulantım geçsin diye konuyu değiştiriyorum bir an...

-Zor olmuyor mu sabahtan akşama kadar dağda kenger toplamak ?
-Zor ama başka çare mi var abla ... Katırların sırtına vuruyoruz malı, doğru sınıra. Köylere... Ne yapalım ? Bir tarafta barikat diğer tarafta tarikat... bizim derdimiz karnımızı doyurmak... Bunun yağı da iyi kazandırıyor ama her zaman toplanmıyor. Ne varsa mevsimine göre kısmet işte...
Aynı konuya getiriyor lafı sıkıntıyla.
-Neyse alacak mısınız, kararınızı verdiniz mi ?
-Alacağız ama...
-Ama ne ? Neden düşünüyorsun ? Daha iyisini bulamazsın bu fiyata bu civarda...
- Götüreceğimiz kişi biraz huysuz ... Memnun kalmazsak ?

Yazının Devamını Oku

OÙ ÊTES-VOUS? *

6 Eylül 2011
BAYRAM rehaveti, tatil sonrası sendromu huzursuzluğu minvalinde yazılanları okuyorum da, duyan da 9 gündür gittiğimiz cennetten kovulduk ve ardından yeryüzüne, acımasız gerçek dünyaya gönderildik sanacak. Ülke aynı ülke.
Siz aynı sizsiniz.
Yan gelip yatmak dışında hiçbir aktivitenizin olmaması, tatil sonrası sendromu yaşatıyorsa, yan gelip yatmadığınız günlerde yaşadıklarınız  size “ vız gelir tırıs gider “ tadında  tehlikeli bir bağışıklık kazandırdı  demektir Türkiye gerçeklerine ...
İsterseniz önce bayram katilinin direksiyona geçerek toplu kurbanlar aldığı  bilançomuzla başlayalım;
139 ölü 644 yaralı...
* * *
Bu gerçekten haberdar ve bayram rehavetinde misiniz hala?
Tunceli’de önceki gün meydana gelen çatışmada 2 evladımız şehit oldu… Tatvan’daki saldırıda ise 3 yaralı var …
Ne durumda bayram rehavetiniz?
Komşularla sıfır sorun politikamız, bu hafta  öyle bir hal aldı ki, son durum; sıfır komşu.
Biraz olsun bayram rehavetine olan konsantrasyonunuzu bozmuş olmalı bu  gelişmeler .
Siz bayram rehavetindeyken füze savunma sisteminin Türkiye’de konuşlanmasına dair  konuşulan  olası senaryolar bu haftanın en önemli konularından biri olarak sizi biraz sarsacak şimdiden  söyleyeyim.
Ve tatil sonrası sendromunuzdan daha sarsıcı sorular var gazetenizde okunmayı bekleyen.
Hayatın  “pause  “ tuşuna bastığınızı sanmak rehavetse, başını kuma gömmüş devekuşundan farkımız yok.
Fenerbahçe spor kulübünün Cas başvurusu da siz rehavetteyken yapıldı. Sonucu ne olursa olsun TFF’nin eline yüzüne bulaştırdığı süreç geçen hafta da işlemeye devam etti.
Sahi  bayram rehaveti yaşasanız da Türkiye-  Kazakistan maçını kaçırdığınızı söylemeyin, inanmam.  Maçta “ bi zahmet “ topa dokunan futbolcularımızın tesadüfen aldığı galibiyette soru işaretleri oluşmadı mı sizin kafanızda da milli takım oyuncuları neye göre seçilir gerçekte diye?
 O rehavetten biraz olsun kaldırmadınız mı başınızı?
* * *
Hala bayram tatilinin rehavetinden çıkadım, nasıl alışacağım günlük yaşantıma diyorsanız emin olun sevgili okuyucu ya  üstünüzde nereden serpildiği belli olmayan bir   ölü toprağı var ya da ben ve siz farklı ülkelerde yaşıyoruz ve siz muhtemelen zaten bu yazıda bahsettiklerimden de hiçbir şey anlamıyorsunuzdur.
O halde şöyle sorayım şu ana kadar  iletişim kuramadığım okuyucuya:
Cher lecteur ou etes-vous? **
* (FR) Nerelisiniz ?
** (FR) Hangi memlekettensiniz  değerli okuyucu ?
Yazının Devamını Oku

Bayram önerileri, azzz sonraa!

31 Ağustos 2011
BU bayram diğerlerinden farklı olsun. Bayram tatilinde gitmek zorunda hissettiğiniz en ekonomik turlar, eğlenmediğiniz takdirde cezalandırılacağınız duygusu veren mekanlar, zorunlu yorgunluklar, bayramda yemeniz ve yememeniz gereken, mide sağlığınıza zarar veren yiyeceklere dair uyarılar yapmayacağım.
Hepsini biliyorsunuzdur, bunları defalarca okudunuz çünkü.
Bayram tatili, bayram algısı, sistemin pompaladığı tüketim ve eğlence kültüründen ibaret.
Can atarak beklediğiniz 9 günlük bayram tatilini, “bayram gelecek“ diye yüreği burkulan, tatil önerilerinin yazıldığı gazete sayfalarını, küçük çocuğu görmesin diye hızlıca çeviren insanların olduğu bir dünya yaşadığımız.
Bütün ailenin, janjanlı yiyeceklerin kurulduğu büyük sofralarda, eski bir filmin karesinden fırlamış gibi buluştuğu bayram sofraları, kimileri için sadece can yakan bir şey emin olun.
Hele kimsesi olmayan çocuklar, anneler, babalar, yaşlılar, hastalar, kayıpları olan acılı canlar varken...
Bu bayram içinizi ısıtacak, aydınlatacak birinin kimsesi olma fikri nasıl geliyor kulağınıza?
Yetim, öksüz çocuklar “Beni sever misin?“ diye abartılı sandığınız sokulganlıklarıyla kedi gibi size sokulduklarında, kollarınızla sardığınız narin küçücük bedenine bu sarılışınızla, belki de gelecekte bir gün dünyanın akışını değiştirebileceğinizi hiç düşündünüz mü?
Huzurevinde “İyi ki çocuğum yok, bunlar gibi beklerdim gelecekler sanıp” diye, gözleri pencerede çocuklarının yolunu gözleyen arkadaşlarına acıyan yaşlıya ziyaretine gittiğinizde, öfkeli ve kırgın bir insanın bu dünyadan ayrılırken “O kadar da kötü değilmiş dünya“ dediğini düşünsenize.
Evlatlarının yokluğunu en çok bayramlarda hisseder anne babalar.
Bir şehidin kardeşi olun bugün, ilk kez tanışacağınız anne babanızı ziyaret etmenin değeri paha biçilemez, bunu bilin...
Gelin, bu bayram tanımadığınız birini mutlu edin, sizin varlığınızla “İyi ki gelmiş bayram” desin...
Geçen bayram sınırda nöbet tutarken, bu bayram kabirde ziyaretçi bekleyen şehitlerimiz olduğunu biliyor musunuz?
Bayat ekmek... İster misiniz?
Ve buyurun size bir bayram öncesi yaşanmışlığı;
“Nereden aldın bunları?“ dedim.
Gece karanlığında korkutmaktan çekinerek yanına sokuldum.
Söyleyip söylememekte kararsız, suçunu itiraf eden çocuk gibi gözlerime baktı, bir anda ne olursa olsun der gibi hızlı bir nefes alıp, sıcacık bir şefkatle soruma soruyla yanıt verdi:
“Bayat ekmek... İster misin?“
Boğazıma bir şey düğümlendi.
Bayat ekmeğe ihtiyacım var gibi göründüğümden değil, 15 dakika önce yokuşu tırmanarak yürürken gördüğüm, tek bacaklı, iki değneğe dayanmış yaşlı adamın, varını yoğunu, beş saniye gördüğü insanla paylaşabilecek cömertliğinden.
“Yok“ dedim. Soruyu tekrar ettim.
“Nereden aldın bunları?“
“Şu aşağıdaki fırından.“
“Parasız mı dağıtıyorlar?“
“Yok, bunlar üç günlük. Ekmek çıktıktan üç gün sonra, elde kalanı saklıyorlar. Hayvanları olana, bir de bizim gibilere. Gidiyorum fırına, 15 kuruşa veriyorlar. “Bayramdan bir gün önce gel” dediler, daha taze ekmek kalır diye... Ben severim taze...”
Hikayenin gerisini anlatmayacağım değerli okuyucu. “Somali’den önce bizim açlarımızı doyuralım“ da demeyeceğim.
Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun, bir kere açın ve açlığın varlığından haberdar olduysanız size düşen elinizi uzatmak...
Bir sonraki bayrama kadar yiyeceği en taze ekmekleri, bayram arifesinde alan olan adamı düşündükçe içim burkuluyor yine de...
Unutamayacağınız güzellikte bir bayram geçirmeniz dileğiyle.
Yazının Devamını Oku

Fenerbahçeliler için kara bayram

28 Ağustos 2011
ZAMAN ne çabuk geçiyor... Ramazan geldi geliyor derken, koca bir ayı geride bıraktık ve Bayram geldi. Bayram tatili de dokuz gün olunca herkesi bir telaş aldı ki sormayın? Bayram tatilinin dokuz güne çıkması öncelikle yaz tatilinin hakkını veremeyenler için müthiş bir fırsat, turizmciler için de yaz sonu promosyonlarından elde edilecek yeni bir kazanç kapısı oldu. Kimi deniz kenarına koşarken, kimi de memleketine, köyüne, aile büyüklerinin elini öpmek için düştü yollara. Ankara şimdiden boşaldı. İstanbul’daki arkadaşlarımla konuşuyorum, herkes aynı şeyi söylüyor. İstanbul’da trafik bile yokmuş, düşünsenize.

Futbola ağır darbe

Ama bu bayram öncesi benim içim kan ağlıyor. Geçtiğimiz hafta Çarşamba UEFA, Türk Futbol Federasyonu’na bizi Şampiyonlar Ligi’ne göndermeme kararı aldırdı. Federasyonun yönetemediği bu kriz, kura çekimine beş kala sadece Fenerbahçe’ye değil tüm Türk Futboluna ağır bir darbe indirdi. Ben hep söylerim hayatta krizi yönetebilmek en önemli meziyet. Bu iş hayatında da böyle, siyasette de, sporda da...
Sonuç olarak TFF bize diyor ki:
“Sen şike yaptın, bundan dolayı Şampiyonlar Ligi’ne gidemezsin. Sen suçlusun ama seninle aynı yargı sürecinde olan Trabzonspor suçsuz. Senin yerine Şampiyonlar Ligi’ne o gidecek.”
Biz de diyoruz ki:
“Tamam eğer şike yaptıysam o zaman bizi Bank Asya Ligine düşürün.”
Olmaaaz! Küme düşme kararını Federasyon olarak ben veririm. Fenerbahçesiz bir Süper Lig olamaz. Sen altın yumurtlayan bir tavuksun.
Durum aynen böyle. Süper Lig’in değerini düşürmemek, yayıncı kuruluşun para musluğunu kesmemek için bizi küme düşürmüyorlar. Ama öte yandan da Şampiyonlar Ligi’ne katılmamak demek 25 milyon Euro zarar demek. Prestij kaybı demek, kar kış demeden takımını destekleyen fedakar taraftarın psikolojik yıkımı demek.

Dudak uçuklatan iddia

Bir iddia da var ki dudak uçuklatacak cinsten:
Bize düşmanlık üzerinden geçinen Galatasaray’ın bu karar için UEFA’ya hem mektup hem e-maillerle baskı yapması. Hatta bu yetmiyormuş gibi yöneticilerin bizzat giderek aleyhimize lobi faaliyetinde bulunması konuşuluyor.
Aslında Mehmet Ali Aydınlar’ın hem bir işadamı olarak iş dünyasındaki başarılarını hem de bir taraftar olarak Fenerbahçe’ye hizmetlerini büyük bir hayranlıkla izlerdim. Ama bu olayda çok büyük bir hata yaptı. Ben olsaydım Federasyon Başkanı seçildikten hemen sonra patlayan bu krizde ‘Benim böyle bir durumda tarafsız olmamı beklemeyin. Ben başkanlıktan istifa ediyorum’ derdim.
Tarafsız olmaya çalışırken ardı ardına verdiği yanlış kararlar daha büyük sorunlara yol açtı. Aydınlar eğer istifa kararı alabilseydi ilk kongrede Fenerbahçe Başkanıydı. Ama bence artık Fenerbahçeliler değil başkanlık, sayın Aydınlar’ı Saraçoğlu’nun yakın çevresinden bile geçirmeyecekler. Bırakın her şeyi, Twitter son iki gündür taraftarın Acıbadem Hasteneleri’ni protesto etme çağrısıyla kaynıyor.

Özdemir’in istifası

Nihat Özdemir’in istifasına tüm Fenerbahçe camiası gibi ben de çok üzüldüm. Her ne kadar Mayıs ayındaki kongreden sonra yokum dese de Nihat Ağabey’in Fenerbahçe’ye olan tutkusu ve sevgisini tüm Ankaralılar gibi ben de çok iyi biliyorum. Son iki yıldır pek çok maçı birlikte izledik. Birlikte güldük, birlikte üzüldük. Hatta o şike yapıldığı iddia edilen maçlarda hop oturup hop kalktık. Nihat Ağabey son zamanlarda tüm işini gücünü bırakıp, takımı bu krizden çıkarabilmek için var gücüyle savaştı. Taraftar-TFF ve Metris arasında köprü olup sağlıklı kararlar almaya çalışırken çok yıprandı, çok yoruldu. Aslında belli ki sorunu karar aldıramamaktı. Bir şey yapamamanın üzüntüsünü yaşıyordu. En sonunda kendisi için son derece doğru bir karar alarak istifa etti. Evet taraftarlar kadar, camianın her kademesi öyle büyük yara aldı ki... Ve ne yazık ki bu leke yıllarca camianın üzerinden silinmeyeceğe benziyor...
Yazının Devamını Oku

Derin donduruculu ülke

26 Ağustos 2011
BİR krizi çözmeden diğerine geçip, öbürünü gerektiği zaman yeniden kullanmak üzere soğutuyoruz. Her hafta, derin dondurucudan çıkarılan yiyeceklerin ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulduğu bir mutfak gibi Türkiye.
Nedense dondurucudan çıkarılan yemekler bir türlü yenmiyor.
Isıtılıyor, yeniden derin dondurucuya gönderiliyor, ardından daha önce derin dondurucuya konulmuş saçma sapan konuların da olduğu bir başka kriz çıkarılıyor o da ısıtılıp yeniden derin dondurucuya konuluyor bir başka gün ısıtmak üzere.
Kafası her hafta bir konuya takılan, saplantılı ergen genç misali Türkiye, bu sorunların hiçbirini çözmeden sonsuz büyüklükteki derin dondurucuya gönderip duruyor krizleri.
Üç gün önce Somali’yi konuşuyorduk
Öncesinde terör
Şehitler ölmez ...
Öncesinde Libya
Şehitler ölmez ...
Öncesinde Suriye
Şehitler ölmez ...
Öncesinde şike iddiaları
Şehitler ölmez ...
Öncesinde Mısır
Şehitler ölmez ...
Öncesinde internet sansürü
Şehitler ölmez ...
Öncesinde ve sallandıkça deprem, zaman zaman nükleer santral
Ve şehitler ölmez
Dünyaya çarpmak üzere olan ama hep teğet geçen bir göktaşı gibi ekonomik kriz riski
Şehitler ölmez
İki gün önce telefon dinlemeleri, gizli ses kayıtları
Şehitler ölmez
Ve önceki gün derin dondurucudan futbol ve şike çıktı yine.
İki aydır masumiyet karinesinden bahseden ve karar almayan TFF, memleketi bir UEFA müfettişi ziyaret edince hukuki sorumluluğun da kurnazca kendi üstüne atılmasıyla bir anda dünya futbol tarihinin en skandal ve çelişkili kararını aldı.
Takımın hem suçlu hem suçsuz ilan edildiği karardan çıkaracağımız sonuç; Fenerbahçe Şampiyonlar ligine katılamayacak kadar şike yapmış ama şampuanlar ligine katılabilecek kadar şike yapmamış.
Tarihimizde hangi müfettişler ne için gelmişler memlekete bugüne kadar ve ertesinde neler olmuş ?
Bilmediğimiz başka ne gibi ziyaretler gerçekleşti,uzun uzun yazmak zor ve derin mevzulara götürür bizi.
Uzaylı taşlayan memleketimin insanı yabancıların ziyaretlerine neden bayılır bunu da bilemem ama uzun uzun konuşacağız yine bir anda kesmek üzere.
Hukuk ihlallerinin Avrupa insan hakları mahkemesine götürülerek adaletin tesis edilmesinin ümit edildiği ülkede, futboldaki adalet UEFA nın yönlendirmesi, tehditi ve oldu bittisine kaldıysa Futbol Federasyonunun ve futbolumuzun vay halimize.
Buyurun, yeni yemeğimiz bu .
Hiç iştahlanmayın, yemek siz daha lokmanızı ağzınıza almadan önünüzden alınıp başka bir gün yeniden ısıtmak üzere derin dondurucuya konulacak
Ha, bu arada derin dondurucudan ne çıkacak yakında, sırada ne var merak ediyor musunuz ?
Hemen söyleyeyim içimdeki kötü hissi;
Bir şarkı nakaratı gibi ezberlenen, sadece ezberlenen...
Şehitler Ölmez...
Yazının Devamını Oku