Gece yarısı trafikte kadın olmak

ÖNCEKİ gün bir kadın gazeteci, trafikte bir erkek tarafından nasıl taciz edildiğini yazdı.

Haberin Devamı

Esin Övet.
Okurken benim içim daraldı.
Bunca büyük memleket meseleleri arasında kaynayıp gidebilir.
Ama ben en azından kendi vicdanımda kaynatmıyorum.
Esin Övet, gece bir davetten çıkmış. Balmumcu’dan Beşiktaş’a inen yolda orta şeritte ilerliyor.
O sırada bir araç hızla önüne geçiyor. Hatta atlıyor... Sinyal da vermiyor. Esin de refleks olarak selektör yapıyor...
Sonrası kendi kaleminden şöyle:
“Daha sonra sol şeride geçip yoluma devam ediyorum. O selektör yaptığım araba sol şeritten camını açıp bağırıyor. Ağza alınmayacak sözler söylemeye hakaret etmeye, başladı. Orta şeride gelen bir başka arabadaki iki erkek de bir onlara bakıyor bir de bana, ne yapacağım diye. Üstelik bana “Hayvan mısın sen or.sp.” diye hakaret eden adamın yanında bir de kadın var. O da öne eğilmiş bana bakıyor. Ben nasıl bir kadınım ki yanındaki adama selektör yakmışım dercesine. Şimdi camı açıp bir şey söylesem dert, söylemesem dert. Zaten duyduğum sözler karşısında dilim tutulmuş, öylece olayı anlamaya çalışıyorum. Bana mı söylüyor diye. Şikâyet etseniz bir dert, etmeseniz bir dert. Beni sözleriyle sindirmeye, korkutmaya çalışıyor. Üstelik yanındaki kadın da o kadar hakarete bir şey söylemiyor, sadece izliyor olanı. E benim saçım başım yapılı. Makyajım var. Kırmızı rujum var. Artık ne düşünüyorlar bilmiyorum hakkımda. E zaten trafikte bir kadın. Adam bir kadının kendisine selektör yakmasını içine sindirememiş olacak ki içindeki tüm nefreti döküp basıp gidiyor. Şimdi ben bu adamı mahkemeye versem, şikâyet etsem ne olacak?
1- Hiçbir şey.
2- Mahkeme sonrasında beni takip edip bir yerde sıkıştırıp dövecek.
3- Evimin önüne gelip beni hırpalayacak.
4- Eşi, dostu, karısı kim varsa bana o adam gibi hakaret edecek.”
Esin Övet’in yaşadığı bu tacizi kim bilir kaç kadın yaşıyor. Ve hatta kaç erkek yaşıyor...
En acısı da şikâyet etme umudumuz kırık... O mekanizmaya güven yok.
Ama olsun ben yine aynı şeyi söylüyorum:
“Sevgili Esin yaşamından sakın geri adım atma... Ve geçmiş olsun...”

Kim, nasıl oy verecek?

BÜTÜN partiler seçim vaatlerini açıkladılar.

Maddeler halinde bakarsanız...
Hepsi etkileyici, sosyal kolaylıklar.
Doğrudan cebe yönelik sözler... Türkiye’nin geleceğine yönelik projeler.
Yüreğe, akla, duygulara yönelik açıklamalar.
Çevre duyarlılığı desen var.
Altyapı projeleri desen var.
İnsan hakları desen var. Sivil anayasa desen var.
Ve daha niceleri...
Hepsi de tamam.
Ama seçmenin oy kullanacağı şu psikolojik atmosfere bir bakın.
Gerilim... Kin... Öfke...
Nefret... Bilek bükme... İhanet suçlamaları... Tacizler... Hakaretler...
Ve tavan yapan toplumsal kamplaşma...
Şimdi soruyorum:
Böyle bir psikolojik atmosferde, acaba seçmenin kaçta kaçı partilerin vaatlerine, projelerine, kadrolarına bakarak oy verecek?
Yoksa içine düştüğü, düşürüldüğü öfkenin, kamplaşmanın, nefretin etkisiyle mi oy kullanacak?
Ya da beğendiği partiye göre değil de beğenmediğini kıstırmak için ötekine mi oy verecek?
Bu sorular Türkiye’yi, demokrasiyi, hayatı seven herkesin sorması gereken sorulardır...
Ya da şöyle soralım:
Türkiye bu gidişle, bir siyasi fikri ya da projeyi seçmeye değil, ötekini seçtirmemeye ayarlı bir psikolojinin içine sıkışırsa...
Bu ne kadar sağlıklı olur?
Siyasi partilerin anayasal güvencede olduğu bir sistemde ‘savaşır gibi demokrasi’ olur mu?
Herkes bu soruları sorsun ve kendi vicdanında cevap bulsun...
Umarım Türkiye, öfkenin ve nefretin savaştığı günlerden geçip...
Siyasi fikirlerin, projelerin, umutların uygarca yarıştığı demokrasi günlerine kavuşur...
Belki şaşıracaksınız ama...
Ben inanıyorum..
Çünkü çocuklarımıza güveniyorum.

Yazarın Tüm Yazıları