Çözüm süreci için romantik bir öneri

BİR süredir bakıyorum...

Haberin Devamı

Aylardır süren bu ‘çözüm süreci’nin bir tarafı eksik kalıyor.
Bir yeri topallıyor...
Geliyor... Yaklaşıyor... Sonra bir yerde tıkanıp kalıyor. Bir türlü çözümün ruhuna kavuşamıyor.
Kanunları var. Güvenlik toplantıları var. Akil insanları var. Resmi kurulları.
MİT görüşmeleri var... Milli Güvenlik Kurulları var.
Ama bir şeyi eksik... Devlet bir yerde eksik kalıyor.
İnsanı anlamakta bir eksik var sanki.
Herkes kendi duygu alfabesinden konuşuyor.
Ama kimse ötekinin duygularını dinlemiyor.
İnsanların içindeki o ateşi anlamayınca...
İsyan edendeki o romantizmi algılaması mümkün olmuyor devletin...
Oysa romantizm aslında sözlük olarak bir isyanı da anlatır.
Şiiri vardır. Heyecanı vardır.
Mesela Deniz Gezmiş adı işte böyle bir isyanın romantik çıkışını simgeler.
Nâzım Hikmet şiiri insanları harekete geçirir.
Ama ikisi de devletin kara listesi olmuştur.
Nâzım’ın o maceracı ruhu... Romantik isyanı... Şiirleri için binlerce insan işkence görmüştür.
Oysa tarih, aslında romantiklerin bireysel sicillerinden oluşur.

YALNIZCA KANUNLA OLUR MU

Bu gerçeği büyük bir umut ve özveriyle peşine düştüğümüz çözüm süreci için hatırlatıyorum.
Çünkü mesele yalnızca kanunlarla ilgili değildir.
Mesele yalnızca güvenlik boyutu değildir.
Belki size çok uzak gelecek ama...
Çözüm sürecinin kanunlar kadar romantizme de ihtiyacı vardır.
Dikkat ediyorum...
Başbakan Davutoğlu TRT’deki bir söyleşide çözüm sürecine yalnızca ‘güvenlik penceresi’nden bakar gibi bir çerçeve çizdi.
Anlaşılıyor ki hükümet çözüm sürecine yalnızca ‘silah bırakma’ önceliği veriyor.
Bu tamam...
Ama öteki tarafın, yani Kürt siyasi hareketinin insani ve siyasi beklentileri de vardır.
Peki bir tarafta ‘güvenlik önceliği’, diğer tarafta ‘siyasi beklenti’ olursa nasıl ortak bir zeminde buluşulur?
Öyleyse süreç için bir ‘ortak dil’ gerekiyor...
Parlamento bu nedenle kalıcı bir zemindir.
İşte bugün devletin özür dilediği Deniz Gezmiş... Nâzım Hikmet... Ve daha niceleri.
Zamanında o romantizmi anlayamayan ceberut devlet, sonradan özür dilese bile yaşanan kayıpları geri getirebilmiş midir?
Elbette hayır...
Binlerce genç ölüp gitmiştir.

ÖNCE İNSAN

İnsanın olduğu yerde...
Hele böyle uğruna ölümlerin yaşandığı olaylarda ‘romantizmi’ algılamak zor ama çok önemli bir anahtardır...
Böyle zamanlarda bir şiiri anlamak, onlarca kanun maddesinden etkilidir.
Çünkü demokratik devletin en büyük mucizesi, yeri geldiğinde romantizmle buluşabilmesidir... İnsanın ve isyanın ruhuna erebilmesidir.
Ve en önemlisi, devlet için romantizm bir acizlik değildir.
Tam tersine devlet insanı hissederse, bu devlet için insani bir yükseliştir.
Bakın geçmişe. Akan kana. Acılı günlere...
Kimse kimseyi zorla ölüme göndermemiştir...
Ölüme gidişin kendisi zaten romantizmdir...
Onu anlamadan insanların kalplerindeki çözümü anlamak zor olur...
Şimdi önümüzde hızla gelişecek bir ‘görüşmeler zinciri’ duruyor.
Herkesin birbirini anlamaya muhtaç olduğu bir dönemdir bu.
Devletin o romantik algıyı yakalaması bu nedenle önemlidir.
Çünkü her zaman anlamak zorunda olan devlettir.
Demokratik devlet budur.
Yoksa döner döner yine aynı duygusuz, katı ve ceberut devletin acılarını çekeriz.

Yazarın Tüm Yazıları