Virüs bu pizzacıdan Türkiye'ye geliyor

Aslında olay, Kanadalı genç şarkıcı Justin Bieber’ın paylaştığı bir video ile başladı.

Haberin Devamı

Bieber iki parmağı ile başındaki bereye dokunuyordu.

Nasıl olduysa bu görüntü bir anda, “Justin Bieber da çocuk pornosu kurbanı” şeklinde bir dedikoduya dönüştü...

Sıradan bir komplo teorisi, bir anda küresel bir salgına dönüştü ve günün konusu haline geldi...

Salgın dedektifleri bir anda işe girişti ve altından koronavirüsün Vuhan’daki pazaryerinden yayılışına benzer bir hikâye çıktı.

*

Tabii bu olay birden insanların aklına 2016 Amerikan seçimlerinde yaşanan bir olayı hatırlattı ve şu soruyu akla getirdi:

Hillary Clinton ve demokratlara karşı düzenlenen devasa karalama kampanyasını başlatan tehlikeli hücre uyanmış ve kasım ayındaki seçimler için yeniden düğmeye mi basmıştı.

*

Görünüşteki kampanya Justin Bieber’a karşıydı ama yine pizzacılar ve çocuk pornosu trafiği söz konusuydu.

Haberin Devamı

Acaba Trump yanlısı çete yeni bir kampanyanın provasını mı yapıyordu...

Bu karalama kampanyasının merkezinde yine Washington’da “Comet Ping Pong” adlı sıradan bir pizza dükkânı vardı. (İkinci yazıda anlattım o pizzacıyı.)

*

Bu provalar şimdilik Justin Bieber, Bill Gates, Ellen DeGeneres, Oprah Winfrey gibi şöhretli insanları karalayarak yapılıyordu.

Ama virüsün asıl kalıcı etkisini kasım ayındaki Amerikan seçimlerinde göstereceğine herkes emin gözle bakıyor.

Üstelik mutasyona uğrayan bir karalama virüsü bu defa çok daha hızla viral (bulaşıcı) oluyor.

Ama bu defa çok önemli bir fark vardı.

Geçen defa Twitter’ı kullanan çete, bu defa Tik Tok üzerinden yürüyordu.

Yani çok genç bir nüfusa yönelmişti.

Rakamlar da bunu açıkça gösteriyordu.

New York Times’ın bir analistine göre, “Pizzagate” hashtag’li mesajlar geçen ay 82 milyon kişi tarafından görülmüş. Google’daki “Pizzagate” aramaları roket hızıyla yükseliyor.

*

Peki bunun Türkiye ile alakası ne?

Sorunun cevabı New York Times’ta geçen pazar yayınlanan haberin küçücük bir cümlesinde veriliyordu.

Pizzagate komplo teorisi hızla küresel hale geliyordu. Bununla ilgili video ve paylaşımlarının en çok görüntülendiği ülkeler ise şunlardı:

İtalya, Brezilya ve Türkiye...

*

Türkiye’de seçime daha 3 yıl var. Ama şimdiden hazırlıklı olmak gerekir.

Haberin Devamı

Seçimdeki en büyük tehlikelerden biri “Pizzagate komplo teorileri” olacak.

Bütün partiler, bütün siyasetçiler, tahmin edemeyeceğimiz iğrençlikte komplo teorilerinin kurbanı olabilirler.

Diyeceğim, virüs kapıya dayanmadan, bütün partilerin şimdiden bir centilmenler anlaşması yapmasında yarar var.

Virüs bu pizzacıdan Türkiyeye geliyor

PİZZAGATE KOMPLO

TELEFONU HACK’LENMİŞ BİR SİYASETÇİNİN E-MAİL’LERİ

AMERİKAN siyaset tarihine “Pizzagate” olarak geçen komplo teorisi şuydu.

2016 yılında Hillary Clinton başkan adayıyken, onun kampanya yöneticiliğini yapan John Podesta’nın telefonu hack’lendi. E-mail’ler WikiLeaks tarafından yayınlanınca Trump yanlısı propaganda bir anda bunun üzerine atladı ve müthiş bir karalama kampanyası salgını başladı.

Haberin Devamı

Buna göre Demokrat Parti’ye yakın birçok siyasetçi çeşitli yolsuzluk ve çocuk pornosu ticaretine karışmıştı.

Ve bu trafik pizza restoranları üzerinden yapılıyordu.

Merkezi de Washington D.C.’deki Comet Ping Pong adlı pizza restoranıydı.

Buradan patlayan karalama kampanyası 2016 başkanlık seçiminde Hillary’nin kaybetmesinin nedenlerinden biri olarak değerlendirildi.

Özellikle 4Chan, 8Chan gibi sosyal medya siteleri ve Twitter üzerinden öylesine büyük bir salgın haline geldi ki, bir adam pompalı tüfekle bu pizzacıya saldırdı.

Virüs bu pizzacıdan Türkiyeye geliyor

MÜZİKAL HASTALARINA BİR İYİ, BİR KÖTÜ HABER

BU yüzyılın en başarılı müzikali kabul edilen “Hamilton” film haline getirildi.

Üstelik yapan da Disney...

Haberin Devamı

Müzikalin filmi gelecek cuma (3 Temmuz) gösterime çıkıyor.

Tanıtım filmi de yayınlandı.

Ama bir de kötü haberim var.

Film Disney Plus streaming platformu üzerinden yayınlanacak.

Ve ne yazık ki bu platform henüz Türkiye’de yok...

NOBEL BARIŞ ÖDÜLLÜ BİR İNSANI İNDİRMEK

Princeton bir “Ivy Leage” üniversitesi.

Yani Amerika’nın doğu sahilinin “Cream de la cream” üniversitelerinden biri...

İlk rektörlerinden biri Woodrow Wilson...

1902’den 1910’a kadar 8 yıl boyunca üniversitenin rektörlüğünü yapmış.

1913’te ABD Başkanı seçilmiş.

Üstelik üst üste 2 defa seçilen bir başkan.

Amerika’ya savaş kazandırmış, reformlar, savaş sonrası barışın prensiplerini yazmış.

Ve en önemlisi Nobel Barış Ödülü almış...

*

Haberin Devamı

Princeton Üniversitesi Mütevelli Heyeti, geçen hafta bir karar aldı, adını hem fakülteden, hem de yurtların kampusundan çıkardı.

Nedeni de “onun ırkçı görüşleri”...

Aynı mütevelli heyeti, çok değil, bundan 4 yıl önce bu yoldaki bir teklifi tartışmış ve reddetmişti.

Ama Floyd’un öldürülüşü ve ardından bütün dünyaya yayılan “Black Lives Matter” hareketi küresel bir tsunamiye dönüşüp her yerde müesses nizamları tarumar ediyor.

*

Bu olaylar gösteriyor ki, üniversitelere isim verilirken, günün konjonktüründen fazla etkilenmemek lazım.

Çünkü artık biliyoruz ki, tarih, bugünün “kahramanları” ile yarının “hainlerinin” yer değiştirdiği bir Rus ruleti...

GÜNÜN TARTIŞMASI

KİM DAHA ZEKİ: DÖNEKLER Mİ DEĞİŞMEYEN ‘TUTARLILAR’ MI

DÜCANE Cündioğlu ilgiyle izlediğim bir yazar.

58 yaşında ve ilginç bir düşünce güzergâhı var.

Başlarda ülkücü hareket içinde yer almış ve bundan dolayı iki defa hüküm giymiş.

Daha sonra cezaevindeyken İslamcılığa yönelmiş.

Lafını esirgemeyen, söylemek istediklerini en cesur şekilde savunan bir aydın.

Virüs bu pizzacıdan Türkiyeye geliyor

Geçen gün onu Cüneyt Özdemir’in kanalında izledim.

“Tutarlılık”, “sadakat” gibi duyguların her zaman övünülecek şeyler olmadığını, insan düşüncesinin geliştiğini ve değiştiğini anlatıyor.

Fikri sabitin, değişmezliğin bir tür “geri zekâlılık” olduğunu açıkça söylüyor.

Yani o da, benim gibi, bazılarının “döneklik” dediği şeyin, aslında fikri gelişme olabileceğini savunuyor.

*

Ama konuşmasının en ilginç yanı, değişimi “sümüklüböcek” örneği ile anlatmasıydı.

MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ YİYEN MÜSLÜMAN

DÜCANE Cündioğlu ile Cüneyt Özdemir arasında şöyle bir konuşma geçiyor:

Cündioğlu: “Dindar insanlar için söylemiyorum. Mesela eskargot, yani bildiğimiz sümüklüböcek. Bilmiyorum sever misiniz? Hiç yediniz mi?”

Cüneyt Özdemir: Ben pek tercih etmiyorum.

Cündioğlu: “Öneririm. Yani çok büyük bir lezzetten kendinizi mahrum ediyorsunuz. Bizim eski midyeye yakındır. Tabii çok daha zengin.”

Bu ülkede, “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” diye bir söz vardı.

Sadece satılmıyormuş, aynı zamanda yenmeye de başlanmış. Ben de bu tartışmaya bir ucundan girip değişmemeyi, daha doğrusu değişememeyi erdem zanneden “tutarlı” arkadaşlara sorayım:

Sizce bu bir tekamül mü? Değişim mi...

Yoksa sıradan bir döneklik mi...

KATKIDA BULUNANLAR

Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin

Yazarın Tüm Yazıları